Paylaş
◊ Röportajlarımda beni en çok ilgilendiren bölüm çocukluk dönemi oluyor. O yıllardan söz ederek başlayalım mı? Sinan Engin nerede doğdu, nasıl bir çocukluk geçirdi?
- İstanbul-Gültepe’de doğdum ben. Fakir bir ailede yetiştim diyebilirim. Memur çocuğuydum... Bir çift ayakkabımız vardı, öyle düşünün.
Şimdiki gençlere bakıyorsun, bir sürü ayakkabıları var. 10 yaşında Beşiktaş Futbol Okulu’na yazıldım.
Antrenman için Gültepe’den Beşiktaş’a giderken otobüse kaçak binerdim; bilet param yoktu cebimde. 13-14 yaşımdan itibaren hayatımı kendim kazanmaya başladım. Futbolun yanında bir sürü iş yaptım. Biz öyle pofpoflanarak büyümedik, yaşam mücadelesi vererek bir yerlere geldik.
◊ Futbol okuluna yazılmaya nasıl karar verdiniz?
- Yetenekliydim. Çok istedim, Beşiktaş Futbol Okulu’nun seçmelerine katıldım, kazandım ve okula yazıldım.
İyi futbolcuydum. Kuvvetli de bir çocuktum. Altyapıdan kademe kademe yükselerek 16 yaşında A takıma çıktım.
◊ Profesyonel futbol hayatı ne kadar sürdü?
- 14 yıl. Erken başladım, erken bıraktım. 30 yaşında falan.
◊ Neden erken geldi final?
- Çünkü büyük bir takımdan sonra küçük Anadolu takımlarında oynamanın esprisi olmuyor.
Artık Anadolu takımındasın, televizyona, gazeteye zor haber oluyorsun. O yüzden erken bıraktım.
◊ Peki futbolu bıraktıktan sonra ne yaptınız?
- Antrenörlük denedim. Genç Milli Takım olsun, kulüp antrenörlükleri olsun... Ama antrenörlüğü de pek sevemedim.
◊ Menajerlik mi geldi devamında?
- Evet. Ümit Milli Takım’ın menajeriyken Beşiktaş’tan menajerlik teklifi geldi. Sene 2001... Beşiktaş menajeri oldum. 2004’e kadar devam etti. Ayrıldıktan iki sene sonra yeniden Beşiktaş menajerliğini üstlendim. O da iki sene sürdü. Türkiye’de futbol menajerliğini ben başlattım diyebilirim.
FENERBAHÇELİ FUTBOLCULAR RÖVANŞI DÜŞÜNÜYOR MU?
◊ Futbol menajeri ne yapar?
- Kulübü ve futbol takımını yönetir. Takımın patronudur. Mesela Serdar Bilgili beni sabah arıyordu, “Sinancım bugün kimi transfer ettin?” diyordu. Tamamen bana vermişti yetkiyi.
◊ Bir Türk takımının Avrupa’da başarılı olması için ne yapması gerek?
- Türk takımlarının yurtdışında başarılı olması çok zor. Bunu yapman için en az Avrupa’daki takımlar kadar bütçen olması gerekir. Bizim en pahalı futbolcumuz Arda Turan. 12 milyon euro’ya sattık Barcelona’ya. Onun dışında yüksek para alan var mı, yok. Ama Hırvatistan’a bakıyorsun, 25 milyon pound’a futbolcu satıyor.
◊ Neden o seviyeye gelemiyoruz?
- Çünkü içimizdeki değerleri çürütüyoruz. Bugün Arda Turan bir değerdir ama yerden yere vuruyoruz. Yok Barcelona’ya torpille mi gitti, yok sponsor mu aldı? Kardeşim gitti mi gitti, ona bak. Futbolda torpil bir maçtır. Garson almıyorsun, bardağı masaya herkes getirir. Ama sahaya çıktığın zaman bitti. Tek bir maçta anlaşılır her şey.
◊ Arda’ya neden bu kadar yükleniyorlar sizce?
- Çünkü kıskançlık var. Arda maç için takımıyla İstanbul’a geliyor, tribünden küfür ediliyor ona... Onore etmemiz gerekirken yapılanlara bak...
◊ Hep mi seyirci haksız?
- Ha tabii futbolcularımız da haksız. Verdikleri demeçlere, özel yaşamlarına dikkat edecekler onlar da... Cumartesi Fenerbahçe maçında, Fenerbahçe maçı kazandı, futbolcular orta sahaya geldi, “Her sene böyle, Beşiktaş’a böyle” bilmem ne... E bunun rövanşı var, düşünebiliyor musun gerginliği!
ABDÜLKERİM YARI DELİ AHMET ÇAKAR PSİKOPAT RASİM OZAN GİYOTİN
◊ “Beyaz Futbol” uzun zamandır devam ediyor, çok da ilgi görüyor. Bu başarının sırrı nedir?
- Beş tane birbirine zıt karakterin olması... Hepsi kendi mesleklerinde zirvede. Ertem Şener mesela... Müthiş bir diksiyon, başarılı bir programcı, çok da iyi bir ekibi var. Rasim Ozan, Türkiye’nin çok önemli bir siyasi figürü. Çok kültürlü, çok aklı başında, futbolu da seviyor. Ahmet Çakar zaten bir fenomen, anlatmaya gerek yok. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi üç-dört hakeminden biri. Abdülkerim Durmaz zamanın çok ünlü bir futbolcusu, Fenerbahçe’de kaptanlık yapmış üst düzey bir sporcu. Bunlar şahsına münhasır karakterler. Abdülkerim için yarı çılgın, yarı deli diyebilirsin. Ahmet Çakar’a program içinde bir zırdeli, bir psikopat diyebilirsin. Rasim’e aynı şekilde giyotin diyebilirsin, keser doğrar, çok serttir.
◊ Sizi en çok kim sinirlendiriyor?
- Ahmet Çakar’la bazen çok tartışıyoruz. Rasim’e beni çok böldüğünde kızıyorum. Ertem Şener, garibim bizi kontrol etmeye çalışıyor devamlı. En büyük şanssızlığı şu, susturamıyor! Zaten en büyük sıkıntımız o... İnsanlar yollarda durdurup “Abi hep üst üste konuşuyorsunuz, bağırıyorsunuz, anlamıyoruz” diyorlar.
◊ E yapmayın öyle o zaman...
- İyi de herkes konuşmak, herkes bir şeyler söylemek istiyor. Çok agresif bir program bizimki. Türkiye’de bir futbol programının bu kadar seyredileceğini kimse tahmin etmezdi. Bizi futbolla alakası olmayanlar bile seyrediyor.
“OĞLUM NEDEN TAYT GİYDİN?” DİYE SORDUM, “BABA SOĞUKTU ORASI” DEDİ
◊ İki çocuğunuz var, biraz da onlardan söz edelim mi?
- Evet, iki evlilik yaptım. İlk evliliğimden Oğulcan... İkinci evliliğim ki o hâlâ sürüyor, kızım Elif. Kızım Galatasaray Hukuk Fakültesi’nde okuyor.
◊ Sporla ilgililer mi?
- Elif’in hiç ilgisi yok. Oğulcan ise profesyonel futbolcuydu ama çapraz bağları koptu, sakatlandı. Sonra yurtdışına gitti, orada eğitimini tamamladı. Ekonomi okudu Milano’da. Bu sene Türkiye’ye kesin dönüş yapıyor.
◊ O sakatlık olmasa belki şimdi sahalarda Oğulcan rüzgarı esiyordu...
- Çok iyi futbolcuydu ama bizim oğlumuz olması dezavantajıydı. Annesi (Seda Sayan) meşhur, babası meşhur diye çocuğa pek şans verilmedi. Sonra da sakatlandı, bıraktı. Hâlâ futbol hastası ama... Beşiktaş’la kafayı bozmuş. İdeali Beşiktaş’ta yönetici olmak.
◊ Kariyer planlamalarını yaptılar mı? Gelecek için hedefleri neler?
- Kızım avukat olacak. Oğulcan da kendi işine bakacak artık. Yurtdışında okudu, İtalyanca ve İngilizcesi var.
◊ Son dönemde Oğulcan sanki çok göz önünde gibi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Evet, Oğulcan’ın her şeyi çok dikkat çekiyor. Dikkat çekici bir çocuk, yakışıklı bir çocuk, popüler bir çocuk. Arkadaşları popüler. Acun (Ilıcalı) abisi, Arda (Turan) ve Burak (Yılmaz) en yakın arkadaşları. Popüler olduğu için de çok göz önünde. Mesela Burning Man diye bir yere gitmiş, orada tayt giymiş, bunu haber yaptılar. Sordum “Oğlum neden giydin?” diye, “Baba soğuktu orası” dedi.
◊ Zaten o festivalin konsepti öyle...
- Hem konsept öyle, hem soğuk. Bebek’te koşuyorlar, herkes taytlı, sorun yok. Giyen Oğulcan olunca haber işte. “Baba” diyor “Çöl orası ve soğuk. Gece eksi 15 derece oluyor. Biz de o yüzden içimize tayt giyiyorduk”... Ama bu yanlış algılandı ve Oğulcan gibi efendi, kibar bir çocuk üzüldü. Çok üzdüler Oğulcan’ı. Kırıldı. Bir şey demedim ona, hiç tenkit etmedim, çünkü anormallik yok. Ha oraya gitmesine gerek var mıydı, o da onların eğlence tarzı. 80 bin kişi var o festival alanında. Bütün dünya oraya hücum ediyor. Değişik bir eğlence şekli. Koca koca adamlar taytla koşuyor, ne varmış ki.
BEŞİKTAŞ’IN ŞAMPİYON OLMASI İÇİN ŞENOL GÜNEŞ’İN SAKİNLEŞMESİ GEREK
◊ Bu yıl şampiyon kim olur?
- Beşiktaş bu sezon da üstün bir takım, şampiyon olacağını düşünüyorum ama Galatasaray ve Fenerbahçe’nin de şampiyonluğa çok ihtiyacı var. Çünkü her iki başkanın da durumu kritik. Hem Dursun Özbek’in hem Aziz Yıldırım’ın... Ali Koç, Aziz Yıldırım’ın rakibi. Galatasaray bu sene şampiyon olamazsa Dursun Özbek’in koltuğu da tehlikeye girebilir. Beşiktaş’ın tek dezavantajı var, Şampiyonlar Lig’inde oynadığı için yoruluyor. Şenol Güneş’in de daha sakin olması, oyun içindeki mağlubiyete alışması gerek bu arada. Kendini sakinleştirmeli. Çünkü onun kenardaki gerginliği sahadaki futbolcuya yansıyor. Trabzonluluğun getirdiği bir agresifliği var. Dediğim gibi, Beşiktaş’ın şampiyon olması için Şenol Güneş’in daha sakin olması gerek.
FATİH TERİM O TELEFONU AÇMAMALIYDI
◊ Fatih Terim ile Selahattin Aydoğdu arasında yaşanan olayda kimi haklı görüyorsunuz?
- Her ikisi de arkadaşım... Ama şunu söyleyeyim, hem Fatih Hoca’nın telefon açması hem de telefondan sonraki süreç yanlış. Fatih Hoca telefon açıp bir şey söyledi, Selahattin Aydoğdu karşılık verdi. Karşılıklı “gelirsin-gelemezsin” sürtüşmesi yaşandı ve olan oldu. Sonuca bakalım, kimseye faydası dokunmadı bunların. Fatih Hoca adına üzüldüm. Bu görüntünün içinde olması ona uymadı. O telefonu açmaması gerekiyordu.
EKRANLARDA BENİM KADAR ŞIK GİYİNEN YOK
◊ Kıyafet alışverişine çok zaman ayırır mısınız? Bu konuda çok özenli görünüyorsunuz...
- Evet, giyim kuşamıma çok özen gösteriyorum. Özel terzilerim var. Ayrıca beğendiğim şeyleri satın alıyorum. Açıkçası bunun için epey para harcıyorum.
◊ Eşinizin bu konuda herhangi bir müdahalesi oluyor mu?
- Tabii, evde mutlaka soruyorum ona “Bu buna olur mu?” diye. Genelde hanım karar veriyor ne giyeceğime.
◊ Hangi tarzı seviyorsunuz?
- Ekranda genelde takım elbise giyiyorum. Özenli giyinmek seyirciye de saygılı olmak demek. Modayı takip etmek değil benimkisi, kendime yakışanı yaptırmaya çalışıyorum. Ekranda giyim konusunda bir tarz yarattığımı düşünüyorum. Bu konuda mütevazı davranmayacağım, belki de ekranlarda benim kadar şık giyinen yoktur.
25 KİLO VERDİM
◊ 24-25 kilo verdim ama hâlâ tam istenilen düzeyde değilim. Çünkü gut hastalığım var. İstediğimi yiyip içemiyorum, Diyet yapmıyor, kendi imkanlarımla doğru beslenmeye çalışıyorum. Bir gün normal yemek yediysem ertesi gün çok az yiyorum. 122 kilodan 95’e düştüm. Hayat dört zeytin, kibrit kutusu peynirle geçmez. Bir gün normal yersin, ertesi gün az...
BİZ ARTİST DEĞİLDİK SADECE SÖYLENENİ YAPTIK
◊ Siz “Beyaz Futbol” ekibi olarak “Adam mısın!” adında bir de film yaptınız...
- Film eğlence olsun diye, “Beyaz Futbol” markasını tescillemek adına yapılmış bir işti. İstediğimiz gişeyi alamadık ama güzel bir film oldu. Eğlenceliydi. Gitmeyenler önyargılı davranıyor, eleştiriyor, gidenler ise “Güldük, eğlendik” diyor. Sonuçta biz artist değiliz, üstün rol kabiliyetimiz de yok. Bize ne söylenirse onu yaptık. Bir anı oldu bizim için.
◊ Gelmez mi devamı?
- Yok, zannetmiyorum.
VE SONUÇ
İLETİŞİM VE İKNA KABİLİYETİ ÇOK YÜKSEK
Sinan Engin’in iletişim ve ikna kabiliyetinin çok yüksek olduğu görülüyor.
Hangi sektörde olursa olsun, iş anlamında arka planda kalması mümkün değil. Motive olabilmesi için göz önünde olmaya ihtiyacı var çünkü. Takdir edilmek ve beğenilmek onu besliyor.
Futbol oynarken takdir edilmiş, beğenilmiş.
Menajerlik döneminde de ikna kabiliyeti sayesinde başarılara imza atmış.
Devamında sahip olduğu bilgi birikimini ve potansiyelini ekrana da taşıyabilmiş. Tüm bunları başarıyla ve keyif alarak yapabilmek için beslendiği alanların tamamını bulabilmesi gerekir ki öyle de olmuş.
Zira Sinan Bey’in yüksek ikna ve iletişim kabiliyetine, bilgi birikimini aktarmaktan ve göz önünde bulunmaktan keyif alması eklenince, Sinan Engin’in başarısının hiç de tesadüf olmadığını görebiliyoruz. Ne demiştik; hiçbir başarı tesadüf değildir.
Paylaş