İşte pandemi sonrası havalimanı ve uçaklardaki son durum... İlk seyahatim Ankara’ya oldu, İstanbul-Ankara ve Ankara-İstanbul uçtum. Gidişte CIP lounge’lardan sadece biri açıktı ama sorun mu derseniz hayır, salon büyük olduğu için sıkıntı yaşanmadı. Az da olsa ikram mevcuttu ama sıcak içecekler karton bardakla alınabiliyordu. İkram kısıtlaması uçakta da devam etti, sadece su verildi.
Bu arada hostesler son derece dikkatliydi, özellikle maske konusunda yolcuları sürekli uyardılar, meydanı bir an olsun bilinçsiz yolculara bırakmadılar.
Velhasıl gidiş-dönüş seyahati hem THY personeli hem de yolcular açısından sorunsuz geçti. Ne var ki Ankara Esenboğa’da CIP lounge’da sıkıntılı bir durum var.
Esenboğa’daki CIP lounge’lar zaten normalde bile çok kalabalık olur. Şimdi tek bir lounge açık olduğundan oturacak yer bulunamıyor.
◊ Pandemi sonrası Türkiye’de “sağlık turizmi” tanımını daha sık duymaya başladık. Ülkemizin bu alandaki şansı ve avantajları ne sizce?
- Sağlık turizmi ülke için çok önemli, ben şunu televizyon programlarında da hep söylüyorum, Türkiye’nin geleceğini kurtaracak.
◊ Bu iddianın temelinde ne var?
- Deniz ve güneş turizmi er ya da geç azalmak durumunda, çünkü dünya iklimsel olarak aşırı derecede ısınmaya devam ediyor. Sağlık ise her zaman ön planda kalacak. 10 senedir söylüyorum, 2023’te Türkiye’nin sağlık turizmi gelirleri 24-25 milyar doları bulacaktır.
◊ İyi de onca ülke varken niye özellikle Türkiye’yi tercih etsinler?
- Bir sürü sebebi var ama asıl önemlisi Türk doktorlarının liyakati ve başarısı; bu bir... İkincisi, Türkiye dünya ile mukayese ettiğiniz zaman çok daha ucuz. Hem de her türlü operasyonda. Yani kardiyovasküler cerrahiden tutun diş hekimliğine, organ nakline kadar.
◊ Hangi ülkelerle kıyaslıyoruz Türkiye’yi peki?
- Dünya ile mukayese ediyoruz ve zaten mukayese edebileceğiniz ülkeler de belli. Mesela Amerika ile mukayese edebiliriz kendimizi. Avrupa ile kıyasa gerek bile yok, çünkü tıp alanında özellikle kara Avrupa’sından çok daha iyiyiz.
Yıldırım, görevini bir süre önce devretti. Ama bu gelişme kurumla bağlarını koparmadı.
Gördüğüm kadarıyla görevi devretse de Türk Kızılayı’na hâlâ gönülden bağlı. “Benden bu kadar” deyip çekilmedi İlhami Yıldırım, Kızılay yeleğini giyip kimi zaman koli yüklüyor, kimi zaman ihtiyaç sahibine giden çamaşır makinesini taşıyor, kimi zaman yer yatağı olmayan çocuklar için ranza montajı yapıyor, kimi zaman çocuklara dağıtılacak hediyeleri paketliyor, sonra bir bakıyorsunuz kendi köyünde bir sobanın yanına kıvrılmış uyuyor...
Gönül bağı ve mütevazılığı o kadar ilgimi çekti ki biyografisine bir bakayım dedim; meğer çok genç yaşlarda ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmaya başlamış.
Yaşıtları eğlence peşinde koşarken, Yıldırım önemli yardım projelerine öncülük ediyormuş.
Derken büyüdüğü ilçe Çekmeköy’de Kızılay’ın yeteri kadar aktif olmadığını görmüş, nitekim 27 yaşında da ilçe başkanlığını üstlenerek kuruluşa farklı bir enerji kazandırmış.
7’den 70’e her kesimi kapsayan gönüllülük projeleri ile İstanbul’dan Van’a kadar uzanan yardım çalışmaları yürütmüş. Sonra şu koca İstanbul’a ait bir Türk Kızılayı şubesi olmadığını fark edip Türk Kızılayı İstanbul Şubesi’nin kurucu başkanı olmuş.
◊ “40 Yılın 40 Şarkısı” serinizin ikinci albümü geldi. Çalışmadan biraz bahsedelim mi? Double albüm sanırım.
- Evet. Birinci bölüm rock müzik, ikinci bölüm ise sadece türkülerden oluşuyor. Çok yeni, daha 15 gün oldu çıkalı.
◊ Artık yeni albüm denince dinleyicinin aklına ilk düşen “yeni klip” oluyor. Var mı yeni klip müjdesi de?
- Bir reklam teaser’ı oynuyor, gördünüz mü?
◊ Maalesef...
- Onu seyretmenizi tavsiye ederim. Kendim yaptım zaten. Van konserimizi koymuşlar internete. O videodan parçaları arka arkaya getirip reklam teaser’ı yaptım. O şekilde duyurduk albümü.
◊ Onu bugün izleyeceğim mutlaka. Teaser harici bir klip olmayacak mı?
Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, bana kalırsa bu sınavdan alnının akıyla çıktı.
Son dönemde yeniden yeşile kavuşan, bu dönüşümüyle yüz güldüren ilçede, pandemi kısıtlamalarına rağmen ramazan boyunca her gün 2 bin kişiye iki öğün yemek servisi yapıldığını biliyordum.
Onun yanında yaşlılara yemek ve erzak desteği aksatılmadı. 100 bin kişiye gıda desteği verildi.
Sosyal dayanışma çalışmaları sürerken hijyen konusuna da azami dikkat edildi; tüm caddeler, sokaklar, periyodik olarak dezenfekte edildi.
Belediye personeli ve ilçe halkının maske ihtiyacını karşılamak adına Semt Konakları’nda maske üretimi yapıldı. İstiklal Caddesi ve Taksim’de ziyaretçilere her gün ücretsiz 10 bin maske ve dezenfektan dağıtıldı, giriş çıkışlarda vatandaşın ateşi ölçüldü.Hayat aktı ama korona akışına geçit verilmedi.
◊ Öncelikle karantina günlerinden bahsedelim. Sizin için nasıl bir süreçti?
- Pandemi süreci hayatımıza Çin’deki vakalarla girdi ama ülkemize ilk girişi ve bizim tedbirleri almaya başlayışımız 11 Mart’a denk geliyor. İlk vakayla birlikte daha önce hiç tecrübe etmediğimiz, şaşırtıcı bir gerçekle karşı karşıya kaldık. Yani küresel ölçekte bir salgınla...
◊ Birçok ülkeden hafif atlattık ilk dalgayı...
- Bunda daha ilk vaka görülür görülmez okulların kapatılması, bazı yaş gruplarına kısıtlamalar getirilmesi gibi tedbirlerin alınmasının rolü büyük tabii. Çok hızlı adapte olduk. Birkaç gün içinde “Evde kal” çağrısını paylaştık, bu mesajı yaymak için bütün iletişim kanallarını devreye soktuk. Dijital ortamı çok iyi kullandık.
◊ Siyasiler için pandemi bile olsa mola söz konusu olamıyor... Hatta aksine sorumluluklar daha da arttı denebilir mi?
Sosyal medyada denk geldiğim röportaja bir göz attım, söyledikleri karşısında hayrete düştüm.
Ne demiş, ne kadar uçmuş olabilir derseniz; şöyle buyurmuş Gökçe:
“Amerika’ya 9 kere vize için başvurduğumda ret yemiştim. Şimdi havalimanında beni CIA, FBI polisi uçağın kapısından alıp pasaporttan geçiriyor!”
Sadece CIA ya da sadece FBI da değil. Kendisi için her iki teşkilat birden seferber... İstihbaratı bırakmışlar, Nusret’in güvenliğini, transferini sağlamak için yarışıyorlar.
Şaka yaptı desem değil, belli ki bunu ciddi ciddi söylemiş.
◊ Pandemi dönemini Bodrum’da geçirdiniz. Nasıl bir süreçti sizin için? Orada İstanbul’dakinden daha mı özgür hissettiniz kendinizi?
- Evet, pandemi dönemini Milas-Ören’de geçirdim, hâlâ da buradayım. Herkes ne kadar sıkıntılı geçirdiyse benim için de o kadar sıkıntılıydı aslında. Çok ciddiye aldım çünkü bu dönemi. Sanki burada daha rahatmışız gibi bir izlenim olabilir ama hayır, kurallara tamamen uydum.
◊ En çok kimi, neyi özlediniz bu süreçte?
- Annemi ve oğlumu... Çünkü onlar İstanbul’da kaldı.
◊ Siz niye Bodrum’dasınız?
- Ablam buraya yerleştiği için... Bir de burada daha güvende hissettim.
◊ Anneniz de yanınızda olsaydı.
- Getiremezdik, çünkü doktor kontrolünde. Birçok operasyon geçirdi ve doktorları İstanbul’da. Çok yakınında hastane olmayan yerlere götüremiyoruz artık.