Paylaş
Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, bana kalırsa bu sınavdan alnının akıyla çıktı.
Son dönemde yeniden yeşile kavuşan, bu dönüşümüyle yüz güldüren ilçede, pandemi kısıtlamalarına rağmen ramazan boyunca her gün 2 bin kişiye iki öğün yemek servisi yapıldığını biliyordum.
Onun yanında yaşlılara yemek ve erzak desteği aksatılmadı. 100 bin kişiye gıda desteği verildi.
Sosyal dayanışma çalışmaları sürerken hijyen konusuna da azami dikkat edildi; tüm caddeler, sokaklar, periyodik olarak dezenfekte edildi.
Belediye personeli ve ilçe halkının maske ihtiyacını karşılamak adına Semt Konakları’nda maske üretimi yapıldı. İstiklal Caddesi ve Taksim’de ziyaretçilere her gün ücretsiz 10 bin maske ve dezenfektan dağıtıldı, giriş çıkışlarda vatandaşın ateşi ölçüldü.Hayat aktı ama korona akışına geçit verilmedi.
Bu zorlu dönemin ardından tedirgin edici bir haber geldi.
Haydar Ali Yıldız, bir zamanlar kokudan dolayı yakınından geçilmezken şimdi sahillerinde piknik yapılan Haliç’te yeniden kirlilik başladığını açıkladı: “22 Eylül 2019’da, Avrupa Hareketlilik Haftası etkinlikleri kapsamında milli yüzücülerimizle Haliç’e dalarak balıklarla yüzmüştük.
10 ay sonra, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde bu kez dalgıçlarla Haliç’e daldık. Ama mavilik yok, balık yok, ciddi bir kirlenme söz konusu.
Çamur birikmiş, bataklıklar oluşmuş, hızla kirlenen, oksijeni azalan bir Haliç ile karşılaştık.
‘Altın Boynuz’umuz İBB tarafından ihmal ediliyor. Bu olayın takipçisi olacağız. Haliç’i ihmale kurban etmeyeceğiz.”
Dilerim bu tedirgin edici gidişata kayıtsız kalınmaz, bir an önce Haliç’e el atılır ve Altın Boynuz yıllardır olduğu gibi parlamaya devam eder.
Seyahat alışkanlıkları değişiyor
Pandemi sonrası alışverişten seyahate tüm rutinler değişti. Her şeyden önce güvenlik ve hijyen arar olduk.
Seyahat hayal olmaktan çıkınca VIP transfer araçlara da rağbet arttı örneğin...
Şimdilerde “kalabalıktan uzak olayım, toplu taşıma ile bir süre daha arama mesafe koyayım” diyenler bu alternatif yolu deneyimliyor.
GM Global Turizm’in Genel Müdürü Gülruh Gülten, sektördeki canlanmanın özellikle 65 yaş ve üzeri vatandaşlara seyahat izni çıkmasıyla arttığını söyledi:
“Seyahat etmek isteyenler, otobüslerin kalabalığı, uzun yol tehlikesi, özel aracının bulunmaması gibi nedenlerle VIP transfere yöneldi. En çok da köylerindeki, yaylalarındaki evlerine ya da yazlıklarına gitmek isteyenlerden talep geliyor.”
KARADENİZ BAŞI ÇEKİYOR
Şu sıralar en aktif rotalara gelince, çay dönemi olduğu için Karadeniz başı çekiyor.
Karantina boyunca deniz, güneş ve kum diye inleyenler ise Antalya, Bodrum, Çeşme gibi popüler tatil beldelerine akıyor. VIP transfer ile ilgili aklıma ilk takılan konu, transfer hizmet bedelinin ne kadar göz korkutucu ve cep yakıcı olabileceğiydi.
Gülten’den bu soruya gelen yanıta şaşırmadım desem yalan olur.
Çünkü her birey için ayrı ayrı bilet alması gereken 4-5 kişilik aileler açısından bu şekilde bir transfer aracı kiralamak daha uyguna bile gelebiliyormuş: “Otobüsle İstanbul’dan İzmir’e gitmek isteyen 4 kişilik bir aile, kişi başı 180 liradan toplam 720 lira ödüyor. Otogara ulaşım, yoldaki harcamalar gibi masraflarla 850-1000 lirayı buluyor. VIP transferle evden alınıp eve bırakılıyorsunuz, 9 kişilik araçta sosyal mesafe kuralı gereği şoförle 5 kişi seyahat ediyorsunuz.
Bunun da toplam ücreti 1200 lira. Yani otobüsle arasında çok az fark var.”
Vicdan açısı
Et yersiniz yemezsiniz, bunu kimsenin sorgulamaya da yargılamaya da hakkı yok.
Ama canlılar üzerinden şiddet şovuna karşıyım.
Ne biz onların efendisiyiz, ne onlar bizim oyuncağımız.
Bu anlamda et restoranı sahiplerinin etlerle yaptıkları vicdan sızlatan şovlara da tahammülüm yok.
Ben etlerle verilen görüntülere bakamazken, bir de canlı hayvanlarla şov işin içine girdi.
Nusret Gökçe, geçtiğimiz günlerde çok sayıda büyükbaş hayvanın ortasında bir poz verdi.
Sadece onların değil dünyanın sahibi gibi.
Endüstriyel hayvancılığın, hayvanlar için ne kadar eziyet demek anlamına geldiğini bildiğimden fotoğrafa bakamadım bile.
Gökçe’nin fotoğrafına tepki yağarken Burak Özdemir’in (cznburak) paylaştığı fotoğraflardan biri aklıma geldi.
Sektör aynı. Sonuç aynı.
Ama işin içinde ego yok, şiddet yok, kanlı çağrışımlar yok.
Kimine göre bakış açısı, bana göre vicdan açısı; ben et yiyenlerin de ilkindeki acımasızlığın yerine ikinci kareyi tercih edeceklerini düşünüyorum.
Tek ihtiyacımız merhamet...
Paylaş