Paylaş
Geçen salı günü akşamı Darphane-i Amire’de yüzyılın en büyük fotoğraf ustası, Henri Cartier-Bresson’un sergisi açıldı.
'Yüzyılın en büyük fotoğraf ustası' sözünün iddialı olduğunu biliyorum. Ama, Henri Cartier-Bresson’a bu ünvanı veren ben değilim. Onu meslektaşları, sanat eleştirmenleri, fotoğrafın büyük ustaları öyle adlandırmış.
Darphane-i Amire’deki açılış kokteylinde fotoğrafçıların neredeyse tam takım hazır olmaları da büyük ustaya saygının bir ifadesiydi. Reklam sektöründen tanınan Nazif Topçuoğlu, siyah-beyaz fotoğraflarıyla tanınan Emine Ceylan, moda fotoğraflarının iki ünlü adı Lal Feray ve Cem Göçen kokteylde göze çarpanlardandı.
Fotoğrafla daha akademik düzeyde ilgilenen Cem Çetin ve Sabit Kalfagil de sergiyi gezenler arasındaydı.
Televizyondan tanıdığımız bazı isimler de Büyük Usta'nın sergisinin açılışında hazırdı. Benim gördüklerim arasında 'Haberci'den Coşkun Aral ve Nevin Sungur ile İpekyolu'ndan Arif Aşçı vardı.
Bu arada İstanbul Saydam Günleri'nin düzenleyicisi Yücel Tunca'ya da burada rastladım.
Kokteyl organizasyonunun kötülüğüne rağmen ünlü konuklar Darphane'nin bahçesini uzun süre terk etmediler. Uzun sohbetler edildi. Kokteylde dikatimi çeken fotoğrafla doğrudan ilgili olmayan sanatsever sanatçılar arasında Canan Erçetin, Piyale Madra, Behiç Ak, Ali Akay ve Alin Taşçıyan vardı.
Herkesin gözlerinin aradığı ise bir başka dünyaca büyük usta, Ara Güler'di. Bilinmeyen bir nedenden ötürü kendisini orada göremedik. Oysa bu vesileyle bir başka büyük usta'yı selamlamak ne hoş olurdu!
Akşamın en mutlu kişisi, bu başarılı sergiye imzasını atan Pamukbank Fotoğraf Galerisi Başdanışmanı fotoğrafçı dostum Paul McMillen'di. Onunla ayaküstü biraz sohbet ettik. Adeta gözlerinin içi gülüyordu.
Bir de Cartier-Bresson'un sergisinde çok sevgili bir dostum, büyük bir usta olan Ergun Çağatay'la karşılaştım. Onunla sözleştik. Daha sakin bir günde sergiyi birlikte gezeceğiz ve ben bir fotoğraf sanatçısının gözünden Büyük Usta'nın değerlendirilmesi üzerine bir izlenim yazısı yazacağım.
Ben çoğu insan gibi sadece amatör olarak fotoğraf çekerim. Hatta bu işi de her zaman çok iyi becerdiğim söylenemez. Fransa’da Avignon köprüsü üzerinde eşimin bir fotoğrafını çekmiştim. Fotoğraf tab edildikten sonra kolun yarısının karenin dışında kaldığı anlaşıldı. O gün bugündür fotoğrafın adı 'kesik kolun esrarı' olarak kaldı. Yalnız karıma değil, filmi yıkayıp fotoğrafı basan adama da bir güzel rezil oldum.
Dolayısıyla bu konuda iddia sahibi olmadığım ortada. Şimdi profesyonel olarak sadece gazeteden bir fotoğrafçı arkadaşımın yanıbaşımda bulunamadığı zorunlu anlarda fotoğraf çekiyorum. Ama böylesine bir beceriksizliğe karşılık, büyük ustaların apayrı bir gözü, sokaktaki adamda görülmeyen bir bakış açısı olduğunu da bilecek kadar sağduyu sahibi olmama hep şükretmekteyim.
* * *
Henri Cartier-Bresson’un 'Avrupalılar' sergisini gezerken bunun durduk yerde oluşmadığını da gördüm. Bütün sanat dallarında aşağı yukarı aynı gerçek gizli. Sanatçının sıradan insandan çok farklı bir yeteneği ve duyarlılığı mevcut. Ancak gerçekten 'büyük' sıfatını hakeden sanatçılar bu yetenek ve duyarlılığı müthiş bir çalışma ile de desteklemişler. Cartier-Bresson’un hayat hikáyesini okuduğumda Max Jacob, Max Ernst, Salvador Dali gibi isimlerin onun üzerindeki etkisini gördüm. Sanatla bu kadar içiçe geçen bir hayatın olumlu etkisini kim inkar edebilir?
* * *
Sonra bir de dünyayı gezip görmenin, herşeyi yaşamanın, hayatı dolu dolu tatmış olmanın insana verdiği bir başka açı var. Cartier-Bresson şüphesiz, 'bana biraz tecrübe olsun' diye yapmadı bütün bunları. Ama belki bir içgüdü, belki serüven merakı onu dünyanın dört bir yanına savurmuşa benziyor. Avrupalıları ilginç bir gözle görebilmenin altında Afrika’yı, Amerika’yı görmüş, görmekten öte yaşamış olmanın verdiği bir birikim var.
* * *
Sanatçının, tarihi donduran kareler halinde verdiği, adeta bir tanıklık yaptığı söyleniyor. Eleştirmenler öyle diyorsa, doğrudur. Hatta ucundan kıyısından ben de bu izlenime kapılmadım desem yalan olur. Onun fotoğraflarında en iyi an, en anlamlı ifadeler ebedileştirilmiştir deniyor. Muhakkak ki, bu da eleştirmenlerin çok yerinde bir tesbiti.
Ancak benim gibi sıradan insanlar için, sadece Cartier-Bresson’un fotoğraflarındaki insanları, doğayı, yapıları seyretmek bile başlıbaşına bir keyifti. Hele o Yunanistan ve İrlanda fotoğraflarındaki hüznün bir fotoğraf karesinde donmuş hali ne kadar etkileyiciydi.
* * *
İster profesyonel, ister iddialı bir amatör, ister benim gibi 'kesik kolun esrarı' fotoğrafları çeken bir zorunlu nöbetçi fotoğrafçı, hatta isterseniz hayatınızda hiç deklanşöre basmamış birisi olun; Pamukbank Fotoğraf Galerisi’nin Tarih Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği, Topkapı Sarayı’ndaki Darphane-i Amire’de 30 Eylül’e kadar sürecek yüzyılın büyük ustası Henri Cartier-Bresson’un 'Avrupalılar' fotoğraf sergisini sakın kaçırmayın. Çünkü bir eleştirmenin bir yazısında söylediği gibi sanatçının fotoğrafları 'o kadar görsel ki, sözcüklere dökmek çok güç. İlk bakışta aşk gibi.'
Bu sergiyi mutlaka görün.
Sonra çok pişman olursunuz.
Benden söylemesi...
Paylaş