SİBEL İpekçi son yıllarda kocasının eve geleceği saatlerde hemen her gün cehennem hayatı yaşardı.
Abdi İpekçi’nin arabası görünene kadar pencerenin önünden ayrılmazdı. Çocukları da yurtdışında oldukları için evde tek başınaydı ve saatler geçmek bilmiyordu.
Saat 19.35 sıralarında gazetenin santralı aradı ve kocasının iki dakika önce çıktığını bildirdi. Genellikle Abdi İpekçi gazeteden ayrılır ayrılmaz eve bildirilmesini isterdi.
Sibel İpekçi tam o sırada akşam çayına gelen Leyla Umar’a döndü:
- Abdi şimdi çıkmış. Ben de hazırlanmaya başlamalıyım. Ancak yetişebilirim. Hemen çıkmamız lazım, çünkü Ercüment Beyler bekliyor. Sen kusura bakmazsın değil mi?
- A, tabii Sibelciğim, sen işine bak. Ben zaten birkaç yere telefon edeceğim.
Sibel İpekçi odasına geçti ve hazırlanmaya başladı. Yine içi sıkılıyordu bugün. Abdi’nin bir an önce gelmesi için dua ediyordu.
Bu saatleri hiç sevmiyordu. Duramadı, ön tarafa geldi, pencereden dışarı baktı. Sokak zifiri karanlıktı. İçi daha da daraldı.
Hay Allah... Her taraf simsiyah. Bir uğursuzluk var.
Leyla Umar telefonu bıraktı:
- Sen delisin... Yine deliliğin tuttu. Bugün niye uğursuz olsun? Hadi hadi hazırlanmaya bak. Yine kurup durma.
- Bilmiyorum Leyla sıkılıyorum. Bir uğursuzluk olacak diye ödüm kopuyor. Abdi bir an önce gelse.
- Canım, şimdi neredeyse gelir. Hazır olmadığını görünce kızar. Sen bırak bu saçmalıkları da hemen giyin.
* * *
Tekrar arka odaya geçti. Elbisesini giydi, saçlarını alelacele taradı, yarım yamalak bir makyaj yaptı.
Yüreği patlayacakmış gibi sıkılıyordu.
O anda üç patlama sesi duyuldu. Deli gibi geldi salona. Pencereye atladı, kolu koparırcasına çevirdi ve yarı beline kadar dışarıya sarktı.
Ortalık kapkaranlıktı. Bir şey göremedi, pencereyi kapattı.
- Bir şey oldu Leyla, birini vurdular.
- Aman Sibel, yine evhamlanıyorsun. Lastik patlamıştır.
- Yok yok, kötü bir şey oldu. Yine birinin canına kıydılar.
Pencereyi açtı. Bir şeyler görebilirim diye karanlığa uzattı başını.
Karakol Sokak’ın bütün lambaları sönmüştü. İn cin top oynuyordu. Hiç bu kadar boş görmemişti sokağı.
Başını iyice uzatıp köşeyi görmeye çalıştı. Işıklar sönüp yanıyordu. Trafik durmuştu. İnsanlar bir otomobilin etrafında birikmişlerdi.
Kafasında birden korkunç bir olasılık belirdi.
Deli gibi kapıya yöneldi. Kendisine engel olmaya çalışan Leyla Umar’ı itti. Merdivenleri koşarak indi ve kendini sokağa attı.
Ve ardından bütün ciğerlerini boşaltan feryadı Karakol Sokak’ta yankılandı...
- Tanrım! Abdi’yi vurdularrrrrrrrrrrrrrr...
* * *
Yukarıdaki bölüm 1986 yılında yayımlanan Tufan Türenç-Erhan Akyıldız’ın "Gazeteci" adlı kitabından alıntıdır ve Abdi İpekçi’nin eşi Sibel İpekçi’nin o cehennem gecesinde yaşadıklarıdır.
Abdi İpekçi’nin katilini serbest bırakanlara armağan edilir.