AVRUPALI politikacılar bizim Başbakan’ı övdükleri zaman altından mutlaka bir çapanoğlu çıkar.
İlk fırsatta Türkiye’ye bir kazık atarlar.
Tarih boyunca böyle olmuştur.
Biz Türkler (Atatürk dönemi dışında) masada hep kaybetmişizdir.
Dikkat edin, AKP iktidara geldiğinden beri Avrupalılar Erdoğan’ı göklere çıkarıyorlar.
Ne kadar "dirayetli, cesur ve kararlı" bir lider olduğunu söylüyorlar.
Ancak AKP iktidara geldiğinden bu yana dış politika muhasebesindeki dökümlerde sürekli vermemize karşın kazandığımız fazla bir şey yok.
Avrupa Birliği ile ilişkilerde geldiğimiz nokta ortada.
AB ülkeleri salam politikasını ustalıkla sürdürüyorlar.
AKP iktidarı ile Başbakan Erdoğan’ı öve öve yapıyorlar bunu.
Avrupa Birliği’nin şartı olmadığını defalarca açıkladıkları Kıbrıs sorununu da allem edip kallem edip salam politikasına dahil ettiler.
Referandum öncesinde sokaklara dökülen "Yes be annem"ci Kıbrıs halkı şimdi büyük bir düş kırıklığı yaşıyor.
O zamanlar çözümsüzlük mimarı olarak ilan ettikleri Denktaş’ı yerden yere vuranlar ise şimdi "Rumlarla Türkler kesinlikle iç içe yaşayamaz" diyorlar.
İşin ilginç yanı AKP iktidarı hálá Kıbrıs gerçeğini göremiyor.
Avrupa’nın ve Rumların derdi bir iki limanın açılması değil.
Kıbrıs’ın tümünün Rumlara verilmesi.
* * *
Geçtiğimiz perşembe günü Ankara’da Başkent Üniversitesi’nde büyük ve önemli bir panel vardı.
Panelde 2007’de ekonomide, dış politikada ve siyasette karşılaşılacak sorunlar ve çözüm önerileri tartışıldı.
Toplantıların en ilginç konuğu kuşkusuz Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di.
Demirel, önce dünyadaki, sonra Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi ve çözüm yolları önerdi.
Demirel Avrupa Birliği ile ilgili sorunlara değinirken söze "Avrupalı olmaktan vazgeçemeyiz" diye temel bir yargıyı belirterek başladı.
Sonra halkın Avrupa Birliği’ne olan desteğindeki azalmaya dikkat çekti ve şöyle dedi:
"Türk halkı Avrupa değerlerine karşı değil.Çünkü Cumhuriyet bu fikirlere dayanır.Ancak müzakerelerde çıkan zorluklar halkın kırgınlığına neden oldu.Her şeye rağmen Avrupa Birliği’nden kopalım diyemeyiz.Hedef üye olmaktır.Yapılan haksızlıklar karşısında yılmayalım, mücadele verelim."
Sonra da konuyu bir fıkra ile bitirdi:
"Temel trene binmiş, İzmir’e gidiyor.Biraz sonra gelen kontrolör Temel’in biletine bakınca ’Bu tren Kars’a gidiyor, sen yanlış trene binmişsin’ diye uyarıyor.Temel kendinden emin ’Hayır ben yanlış trene binmedim, bu tren yanlış yeregidiyor’ diyor."
* * *
Panelde dikkatimi çeken en önemli nokta gerek konuşmacıların, gerekse sorularıyla katkıda bulunan dinleyicilerin tümünün Avrupa Birliği ile yürütülen politikalar konusunda karamsar olmalarıydı.
Belli ki, AKP hükümetinin Türkiye’nin yaşamsal hedefi olan Avrupa Birliği ile yürüttüğü politikalardaki darmadağınıklık herkesi umutsuzluğa sürüklüyor.
Bu yanlış, dağınık, bütünden kopuk politikalarla doğru trende olsak bile eninde sonunda bizi o trenden indirirler.
Dış politikayı bilmemek kötü sonuçlar verir, bilmediğini bilmemek ise çok büyük facialar getirir.