ÖNCE salı gecesini anlatmalıyım. Gazeteden 18.30'da çıkarken kapıda karşılaştığım bir arkadaş ‘‘Sakın çıkma. Herkes perişan halde geri dönüyor’’ dedi. Aldırmadım, ‘‘Bir türlü giderim canım’’ dedim ve çıktım.Çıkmaz olsaydım. Bizim Mahmutbey Kavşağı kilitli olduğu için yukarı, Güneşli taraflarına vurduk. Oraları görmediyseniz anlatayım. Hani zaman zaman Kuzey Irak'taki eciş bücüş kentlerden görüntüler veriyor ya televizyonlar, inanın onlardan besbeter. Adlarını bile bilmediğim semtlerde, caddelerde kaybolduk. Simsiyah yollara girdik ve oralarda saatlerce bekledik. Arabayı kullanan arkadaşla birlikte sinirlerimizi bozmamak için birbirimizi şöyle yüreklendirdik:‘‘Yüz metre ilerde bir kavşak var. Orayı geçersek yol açılır.’’Her kavşağı atladığımızda değişen bir şey olmadı ama biz hep bir sonraki kavşağa umut bağlayarak santim santim ilerlemeye devam ettik. Tam iki buçuk saat. Bir kilometrelik mesafeyi, yanlış okumadınız tam iki buçuk saatte alarak TEM Otoyolu'na fıttırmadan ulaşmayı başardık. Kafayı yemedik ama İstanbul'un gelmiş geçmiş bütün yöneticilerinin kulaklarını bol bol çınlattık. TEM'e çıktıktan sonra on beş dakikada Etiler'e ulaştık. * * *Durun, kábus bitmedi. Bir gün sonra yani çarşamba akşamı Yeditepe Üniversitesi'nde Fikret Ercan'la birlikte juri üyeliğini yaptığımız Genç İletişimciler Yarışması'nın ödül törenine gitmeye kalktık. Bir gün önceki deneyimlerimiz nedeniyle Fikret'le saat 18.00'de yola koyulduk. TEM kilit. Adım adım ilerliyoruz. Bir saat, iki saat, üç saat...Bu arada radyodan dinlediğimiz Galatasaray maçı bitti. Beşiktaş maçı başladı. Galatasaray'la dalga geçiyoruz. Ben Fenerbahçeli, Fikret Beşiktaşlı olduğu için ikimizin de keyfine diyecek yok. Kıkır kıkır gülüyoruz. Köprüye iki yüz metre kala iyice durduk. Saat 21.10... Köprüye girmek gafletinde bulunsak Yeditepe Üniversitesi'ne ulaşabilmek için en az bir, bir buçuk saat daha sürüneceğiz. O saate kadar törenin sona ereceğini, insanların dağılacağını hesapladık ve Etiler çıkışından saptık. Eve geldikten sonra düşündüm. İstanbul artık yönetilemiyor. Yani bu kadar insan İstanbul gibi garabet bir kentte yaşamını sürdüremiyor. Bu koskoca köyü bir salgın hastalıktan kesin olarak Tanrı koruyor. Bir de şunu düşündüm: Bu kenti tam on yıldır bugün iktidarda olan anlayış yönetiyor. İki ay sonraki seçimden sonra İstanbul'u yine bu anlayış yönetecek. Bu anlayışın yöneticilerine bakıyorum. Kimi kokteyl kokteyl dolaşıyor, kimi uyuyor, kimi hacca gidiyor, kimi işi gücü terklemiş belediye başkanı olmak için uğraşıyor.Bu kafayla yönetilen güzelim İstanbul da her geçen gün çağından kopuyor. Geçmişler olsun ANAYASA Mahkemesi TÜBİTAK'taki hukuksuzluğa ‘‘Dur’’ demek için toplanıp yürütmeyi durdurma kararı verinceye kadar atı alan AKP iktidarı Üsküdar'ı çoktaaaan geçti... TÜBİTAK da uçtuuuu gitti. Anayasa Mahkemesi'nin sayın üyeleri... Hepinize günaydınlar olsun efendim.