Erdoğan’ın nasıl bir laiklik istediğini bilen biliyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BAŞBAKAN Erdoğan nasıl bir laiklik istiyor?
Dinle devlet yönetimini kesin olarak ayrı tutan bir laiklik anlayışını benimsiyor mu?
Laikliği böyle anlamadığını gerek davranışlarından, gerek zaman zaman yaptığı konuşmalardan bilenler biliyor.
Bilmeyenler, bilmek istemeyenler de var kuşkusuz.
Erdoğan hem Denizli, hem de Ulusa Sesleniş Konuşması’nda nasıl bir laiklik istediğini bir kez daha açıklıyor.
Laikliği farklı yaşam biçimlerini özgürleştirici bir güvence olarak görüyor.
Laikliği böyle anlıyor.
Laik demokratik cumhuriyet rejiminin dayandığı temel ilkeler, kurallar ve değerler var.
Toplumun yaşam biçimi anayasa ve yasalarla belirlenmiş.
Türk toplumunun çağdaşlık ve uygarlık açısından kazanımları var.
Başbakan "farklı yaşam biçimleri" ile neyi anlatmak istiyor?
Kendisinin ve partisinin kafasında ve gönlünde nasıl bir "farklı yaşam biçimi" olduğunu tahmin edebilmek için müneccim olmaya hiç gerek yok.
* * *
Örneğin Başbakan’a göre Türk toplumunu geriye götürmeyi, laik demokratik rejim yerine şeriat düzeni getirmeyi amaçlayan tarikatlar, farklı yaşam kapsamına giriyor mu?
Ya İslami yaşam şeklinin toplumda yaygınlaştırılması istekleri?
Çağdaş eğitimi sulandırma gayretleri ile üniversiteleri medreselere dönüştürme girişimleri...
Devletin en önemli noktalarının eşlerinin başları örtülü İslami dünya görüşüne sahip kişilere teslim edilmesi...
Ve toplumun üzerine İslam şalı geçirme hevesleri...
Bütün bunlar Başbakan’ın sözünü ettiği "farklı yaşam biçimleri"ni kapsıyor mu, kapsamıyor mu?
Kimse kimseyi kandırmasın, bal gibi kapsıyor.
Başbakan Erdoğan ve partisinin özlemini duyduğu laik Türkiye tablosu, İslam yaşam biçiminin egemen olduğu ılımlı bir İslam cumhuriyetidir.
Dünya tersine dönmedikçe AKP’nin bu düşü gerçekleşemez.
Çünkü AKP iktidarı uzadıkça Türk toplumu cumhuriyete daha büyük bir coşkuyla sarılıyor.
Kimse şunu unutmasın: Atatürk’ün Türkiye’sini geriye götürmeye AKP ve yandaşlarının gücü yetmez.
Doğan Hızlan olayı
GERÇEKTEN de bir köşe yazarının TÜYAP Kitap Fuarı’nın onur yazarı olarak ödüllendirilmesi olağanüstü bir olay.
Doğan Hızlan adına sevindim ama açık söyleyeyim daha fazla mesleğim adına onur duydum.
Ekmeğini kalemiyle kazanan biz gazeteciler için o geceyi yaşamak büyük, çok büyük bir mutluluktu.
Dostum Doğan Hızlan’ın aldığı ödül, aslında Türk edebiyatı ve kitap dünyasına verdiği emeklerin, yaptığı katkıların inanın pek azını karşılar.
O gece, Babıali’nin çilesini çekmiş hemen bütün meslektaşların gözlerindeki gurur pırıltısı görülmeye, yaşanmaya değerdi.
Doğan Hızlan bunu bizlere yaşattı. Kendisini bütün kalbimle kutluyorum.
Daha büyük, çok büyük ödülleri de hak ettiğine inanıyorum.