Ne oldu da 17. madde 337 oy aldı... “Hayır” veren milletvekilleri nasıl ikna oldu da “Evet”e döndüler... Bazı milletvekilleri, bakanlar ve AKP’li milletvekilleri tarafından abluka altına alındılar... Gözümün önünde pazarlıklar yapıyorlar... Bu nasıl bağımsızlık?.. * * * Yukarıdaki iddialar çok vahim. Öyle geçiştirilecek, üzerinde durulmayacak cinsten değil. İktidar partisi ciddi şekilde suçlanıyor. Üstelik bu iddiaları ortaya atan insan da sıradan biri değil. CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu. Ortaya attığı belgeli iddialarla AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ı istifa etmek zorunda bırakan politikacı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı zor durumda bırakan biri. Ayrıca halkın sözüne inandığı, güvendiği bir milletvekili... AKP’nin bu iddiaları ciddiye alıp açıklamalar yapması gerekir. Gerçekten de 8. maddenin reddinden sonra hava böyle birdenbire nasıl değişti? Birtakım listeler niçin, ne amaçla tutuldu? “Hayır” oyu verdiğine inanılan AKP’liler nasıl ikna edildi? Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi bazı milletvekillerine ihale sözü verildi mi? Pazarlıklar herkesin gözü önünde yapıldı mı? Türkiye’yi demokrasiye götürdüğünü iddia eden bir parti hakkında ortaya atılan bu iddialara inandırıcı yanıtlar vermek zorunda. Eğer parlamentoda milletvekili pazarları yolu açılırsa bunun sonu gelmez. Yüce parlamento tedavi edilmez yaralar alır. Kılıçdaroğlu oylamada şaşırtıcı virajlar alan Milletvekili Ufuk Uras için de bazı ağır eleştiriler yaptı. Seçmenleri Ufuk Uras’ı solcu olduğu için parlamentoya gönderdi. AKP’nin yargıyı ele geçirme stratejisine destek olması için değil. Uras onlara hesap vermek zorunda. * * * Parlamentodaki kavgalı oturumları izlerken insan düşünmeden edemiyor. Acaba dünyada kavga ederek, yumruklaşarak anayasasını değiştiren bir başka demokratik ülke var mı? İnönü’yü Hitler’e benzetme talihsizliğinde bulunan Başbakan Erdoğan önceki gece Meclis’te yaşanan içler acısı durumu hangi duygular içinde izledi dersiniz. O benzetmeden sonra da İnönü’ye karşı tarihi olayları saptırarak haksız eleştirilerini sürdürdü. Hatta İnönü’ye vurmak için hiç sevmediği Nâzım Hikmet ile Aziz Nesin’e sığınmak zorunda kalması da ilginçti. Yıllarca İnönü ile yıllarca “siyasi mücadele” eden Demirel Başbakan’ın yaptığını şöyle değerlendiriyor: “Merhum İnönü’ye yöneltilmiş olan kişisel eleştirileri esefle karşılıyorum.” Tayyip Bey’in üslubu ve tek adam olma tutkusuyla Türkiye’nin gerçek demokrasiye gittiğini sananlar düştükleri yanılgının nasıl bir ihanet olduğunu yakında görecekler.