Popülist politikalara bel bağlayan siyasetçiler

Bandırma, sorunlarıyla birlikte hızla büyüyen bir kent. Bu nedenle sosyolojik yapısı da değişimlere uğruyor.

Haberin Devamı

Paşabayır Mahallesi’nde oturan bir insanla, 100. Yıl Mahallesi’nde yaşayan bir insanın kentten beklentileri farklı. Eğitim, gelir düzeyi, etnik kimlikler üzerine inşa edilen mahalle yapılarıyla karşı karşıyayız. Her sınıf kendi mahallesini ya da yaşam alanını oluşturmuş ya da bu yönde yol alıyor. Tek ortak olan, meydan ve belki de denize bakmak. Durum böyle olunca toplumsal sınıflar arasında iletişim kopuyor ve insanlar bağlı oldukları sınıfın dışındaki kişilerin sorunlarını önemsemiyor. Bu kopukluk ortak aklın ve kamuoyu oluşmasının önündeki en büyük engel. “Sanayi, tarım, liman, lojistik üs” gibi ekonomik söylemlerin üzerine oturtulmaya çalışan şehirde “kent aidiyeti” belki güçlü gibi görülüyor.

***

Ancak siyaset kurumun yukarıda saydığım ekonomik söylemlerin içini boşaltarak yalnızca bir slogan olarak kullanması, siyaset kurumuna olan güveni de ortadan kaldırıyor. Durum böyle olunca siyasetçiler de “popülist” politikalara bel bağlıyor. “Popülist” politikaları basitçe anlatacak olursak; “halkın ihtiyacı olmadığı halde bazı yatırımları algı yaratarak ihtiyaç varmışçasına meşruiyet yaratıp yaşama geçirmek” diyebiliriz. Halkın parası, zamanı ve emeği bu şekilde sömürülüyor, hem de tamamen kendi rızasıyla. İşte bu yüzden önümüzdeki yerel seçimler ve çıkacak adaylar Bandırma için çok önemli. Hangi aday halkın daha geniş kesimini temel alarak projeler geliştirecek, hangileri popülizme devam edecek? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Bir diğer önemli olan nokta da Bandırma’nın kendi kararlarını alamayan bir kent durumuna getirilmesi. Bu sorunun temelini de “Büyükşehir Yasası” oluşturuyor. Balıkesir’e yönelik en ufak bir aidiyet duygusu taşımayan Bandırma insanı, Balıkesir’den yönetiliyor. Yerel belediyenin yetkileri sınırlı. Öyle ki altyapı, ulaşım, trafik düzenlemeleri, imar plan değişikleri gibi Bandırma için yaşamsal önem taşıyan hizmetler yaklaşık 5 yıldır Büyükşehir tarafından yürütülüyor. Bandırma halkı gerek yeterli hizmet alamamaktan gerekse de “ aidiyet” duygusu nedeniyle Büyükşehir’den şikâyetçi. Umarım yeni dönemde Bandırma için “yerinden yönetim” ilkesinin benimsendiği farklı formüller geliştirilir.

Haberin Devamı

ÇEVRE SORUNLARI KAPIDA

Haberin Devamı

Bandırma’nın önümüzdeki yıllarda ciddi sanayi yatırımları alacağını biliyoruz. Yatırımlar konusunda geliştirilen en can alıcı söylem “çevre dostu sanayi”. Ben bu söylemin yaşamda karşılığı olduğuna inanmıyorum. Ancak inananlar ve destekleyenler için dikkat çekmek istediğim nokta; çevreyi kirletmeyen sanayinin şu anki bilimsel veriler ışığında belirleniyor olması. Örneğin yıllarca kurşunlu benzinin de çevreye zarar vermediği düşünülmüş, ancak verdiği zararın bilimsel olarak kanıtlanmasının ardından satışı ve üretimi durdurulmuştu. Dolayısıyla bugünün bilimsel verileri ile “çevre dostu” denilen sanayi yarın için yaşamsal bir tehdit olarak karşımıza çıkabilir. Önemli olan devletin, yerel yönetimin ve sivil toplum örgütlerinin sanayi konusunda en azından bilimin ışığından ayrılmaması ve yeri geldiğinde müdahale etmesi. Deniz kıyında olup kirlilik nedeniyle denize girilemeyen bir Bandırma’da, toprağın ve havanın kirlenmesine göz yummak nasıl bir vatanseverliktir sormak isterim.

Haberin Devamı

BU BİR VEDA YAZISIDIR

2 yılı aşkın süredir Hürriyet Bursa’da yazdığım yazıların sonuna geldik. Öncelikle çocukluğumda her sabah okula giderken aldığım Hürriyet gazetesinin bölge ekinde yazmak ayrı bir onurdu. Bana bu imkânı sağlayanlara çok teşekkür ederim. Uzun süredir hemen her cuma okurla buluşan Bandırma sayfasında Bandırma’nın sorunlarını kaleme almaya çalıştım. Dönüp baktığımda egodan ve kibirden artık koltuklarına bile sığamayan siyasetçiler, yöneticiler yazılarımın hep konusu oldu. Çocukları, engellileri, sokak hayvanlarını ve çevre sorunlarını dilim döndüğünce insanlara aktarmaya çalıştım. Çocuklar, bu dünya onlara hiç eşit davranmıyor ne yazık ki, sayfalar boyunca yazsak yine de toplumda güçsüz olanın çektiği zulüm birlikte bir şey yapmadığımız sürece devam edecek. İbrahim Peygamber’i atmak için yakılan ateşe, bir damla su taşıyarak “tarafını” belli eden karınca olabilmek mesele. Ateşe bir damla su olabilmişsem ne mutlu bana, ne mutlu kalemime...

Yazarın Tüm Yazıları