Paylaş
Ama ben size bu hafta Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest’ın ağzından çıkan, önündeki metne bakıp yaptığı açıklama ve sonrasında Türkiye’den gelen kafa karıştırıcı bilgiler ışığında aslında neler olduğunu anlatmaya çalışacağım.
*
SURUÇ’taki bomba 20 Temmuz’da patladı.
Türkiye, 22 Temmuz Erdoğan-Obama görüşmesiyle ABD’ye İncirlik Üssü’nü açtı.
Suriye’deki IŞİD hedeflerine dönük, sonucunu teyit edemediğimiz bir dizi tek taraflı ufak hava saldırısının ardından IŞİD’e karşı kapsamlı koalisyon saldırılarına katılmak için ABD’yle gerekli protokolü oluşturması ise bir aydan fazla zaman aldı.
24 Ağustos’ta atıldı imzalar. Türk Dışişleri de beş gün sonra bir açıklama yapıp Türk uçaklarının 28 Ağustos itibarıyla Suriye’deki IŞİD’e yönelik saldırılara katıldığını duyurdu.
*
İLK garipliği açıklama sonrası çıkan haberlerde fark ettim.
Türk gazeteleri, Türk uçaklarının IŞİD’i nasıl perişan ettiğini, Halep’in kuzeyinde yedi IŞİD hedefinin nasıl vurulduğunu anlatan hikâyelerle doluydu.
Ama bana CENTCOM’dan gelen koalisyon saldırıları raporunda, bahsedilen bölge için sadece tek bir hava saldırısı gözüküyordu.
28 Ağustos raporunda Kürt bölgesi Haseke ve Al Hawl dışında Türklerin vurduğu söylenen Halep’in kuzeyindeki Washiyah’da tek bir hava saldırısı.
29 Ağustos raporunda da, yine aynı şekilde Al Hawl, Kobani ve Rakka dışında, Washiyah’da tek bir hava saldırısı.
30 Ağustos’ta CENTCOM’a yazılı olarak sordum hemen. “Bu liste Türk uçaklarının da koalisyon kapsamında yürüttükleri hava saldırılarını içeriyor mu” dedim.
CENTCOM Sözcüsü Nikolaj Thide, 31 Ağustos’ta yazılı olarak yanıt verdi: “Evet içeriyor.”
*
SONRA şunu netleştirmeye çalıştım: Acaba Türkiye gerçekten o hava saldırılarını düzenledi de, sonuç başarısız olduğu için mi CENTCOM raporuna alınmadı?
Birçok kez sordum.
Hatırlattım.
Fakat konu müttefik ülkeyle ilişkiler olduğundan, Pentagon işin bu boyutuna bir türlü açıklık getirmedi.
İşte tıkandığım yer de orası oldu.
Sonra biliyorsunuz IŞİD için uzun bir sessizlik dönemine girildi.
Ve Ağustos sonu çıkan o haberlerden sonra IŞİD’i bıraktık, Türkiye’nin PKK’ya düzenlediği hava saldırılarını okumaya başladık.
Tam 1.5 ay sonra da, Earnest’ın bütün yaşananlara ışık tutan başta bahsettiğim 15 Ekim 2015 tarihli açıklaması geldi: “Son 24 saat içinde Türkiye Suriye’deki faaliyetlerini artırdı ve Türklerin ilk defa başarılı biçimde hareket halindeki bir IŞİD hedefini vurduğu yönünde dün geceden raporlar var.”
*
TÜRKLER itiraz ettiler.
“Biz vurmadık, ABD vurdu” dediler.
Ve bu çelişki yaratma çabasıyla, Earnest’ın açıklamasındaki asıl can alıcı detayı gümbürtüye getirmeye çalıştılar. Niye?
Çünkü Amerikalıların halen arkasında durdukları Earnest’ın açıklamasıyla aslında şu ortaya çıktı: Suruç oldu.
Türkler IŞİD’e karşı koalisyona katıldı.
Vurdum, dedi. Halbuki koalisyon kapsamında hiçbir hedefi vurmadığı anlaşıldı.
Ve Türkiye IŞİD’i vurmuyorken, başka şeylerle ilgileniyorken, yine IŞİD bağlantılı isimler, Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin en büyük bombalı saldırısını gerçekleştirdi.
*
İŞTE Türkiye’nin 28 Ağustos’ta katıldığı koalisyon saldırıları kapsamında IŞİD’e ait bir hedefi neden ilk kez 14 Ekim’de vurduğu sorusunun cevabı bu yüzden meselenin en önemli boyutunu oluşturuyor.
Pentagon’da iki ayrı kaynakla konuştum.
İlk yetkili, “Başlarda harekâtlara katıldılar, ama sonra uzun süre katılmadılar” dedi.
Yani Eylül boyunca Türkiye kaynaklarını PKK’yla mücadeleye ayırırken IŞİD’i vurmayı denemedi bile. Ama başlardaki denemeler de başarısız oldu.
İkinci yetkili de konunun tamamen politik boyutuna eğilip, “Türklerin öncelikleri PKK” dedi. Yani Türkiye hem 10 Ekim Ankara saldırısına giden süreçte IŞİD’e odaklanmayarak kaynaklarını yanlış kullandı. Hem de IŞİD’i vurma konusunda başarısızlık sergiledi.
*
DAHA önce de oldu. Eğit&donat’ta Ankara’nın nasıl yanlış bilgiler verdiğini, programın sonra nasıl çöktüğünü gördünüz.
Ama bu iş başka.
Vatandaşlarını koruyamayan, masum insanların öldürülmelerine engel olamayan bir yönetim var karşımızda.
Türk Hükümeti, IŞİD’i neden vurmadığını Türk kamuoyuna, dünyaya açıklamak zorunda.
NOT: Değerli okuyucular, POTUS&Beyefendi kitabım için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkımda hakaret ve iftiradan suç duyurusunda bulunmuştu. Ben de “Bazı belgelere ulaşmak için bir mahkemeye ihtiyacım vardı” diyerek kendisine bunun için teşekkür etmiştim. Savcı, hem Erdoğan’ın hem de sonra damadı Berat Albayrak’ın hakkımda yaptıkları şikâyetler için kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş. Karar, kitapta ortaya koyduğum, özellikle karanlık petrol ticaretine yönelik bilgi ve belgelerin de doğruluğunu teyit ediyor ama... Mahkeme olmayacağı için üzüldüm.
Paylaş