Obama ve Kılıçdaroğlu’nun asgari ücret teklifleri aynı

İLK defa geçen sene, geleneksel Birliğin Durumu konuşmasında söylemişti Başkan Obama.

Haberin Devamı

Ve Amerikan Kongresi’nden 7.25 dolar olan asgari saat ücretini 10.10 dolara çıkarmasını istemişti. Yapmadılar.

Bu sene tekrar etti: “Eğer gerçekten de tam zamanlı çalışıp ailenizi yılda 15 bin dolardan az bir gelirle geçindirebileceğinize inanıyorsanız, deneyin.”

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de asgari ücret aylığını net 1500 liraya yükseltme vaadinden sonra bu yüzden bir karşılaştırma yapmak istedim.

Obama’nın itiraz ettiği 7.25 dolarlık saat ücreti, haftada 40 saat tam zamanlı çalışan bir işçi için yılda 15 bin 80 dolarlık bir gelire denk geliyor. Bu brüt.

ABD ve Türkiye arasındaki asgari ücret vergi rejimi farklı olduğundan net rakamlardan gidelim.

Yaklaşık yüzde 10’luk bir verginin ardından karşımıza yılda 13 bin 572 dolarlık bir net kazanç çıkıyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre satın alma gücü paritesi uyarınca ABD’nin 53 bin 42 dolarlık bir kişi başı yıllık geliri var.

Haberin Devamı

Net asgari ücreti bu brüt rakama kıyasladığımızda da yüzde 26 rakamına ulaşıyoruz.

İşte Obama asgari saat ücretinin 10.10 dolara çıkarılmasını isteyerek, sosyal adalet için bu oranın da yüzde 36’ya çıkarılmasını talep ediyor.

*

AYNI hesabı Türkiye için yapacak olursak... İlk altı ay için Türkiye’deki aylık net asgari ücret 949 lira.

İkinci altı ay için belirlenen ise 1.001 lira. Biz yüksek olanı esas alalım. Merkez Bankası’nın verilerine göre 2.6647’lik TL/dolar kuru üzerinden gidince, 4 bin 508 dolarlık bir yıllık net kazanç çıkıyor.

Dünya Bankası’na göre Türkiye’nin satın alma gücü paritesine göre kişi başı yıllık geliri 18 bin 783 dolar.

Bu durumda asgari ücretin kişi başı gelire oranı yüzde 24. Peki Kılıçdaroğlu’nun önerdiği aylık net bin 500 liraya göre hesaplarsak ne oluyor?

İşte bu durumda Türkiye’deki asgari ücretin kişi başı gelire oranı yüzde 36 çıkıyor.

Yani Obama’nın önerdiği asgari ücretle Kılıçdaroğlu’nun önerdiği bire bir uyuşuyor.

Beyaz Saray’ın 10.10 dolarlık saat ücretini hesaplamak için ne kadar uzun süre çalıştığını Obama’nın ekonomi danışmanlarından birinden dinlemiştim.

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu’nun önerisinin altında bu çapta kapsamlı bir araştırma var mı bilmiyorum.

Ama çıkan sonucun sosyal adalet politikaları açısından mükemmel olduğunu söyleyebilirim.

*

SEÇİM öncesi bir kaynak tartışması yaşanıyor Türkiye’de.

Ve konunun Washington’a yansıyan boyutlarına bakınca, bu tartışmanın Türkiye için oldukça gerekli olduğuna inanıyorum.

En son geçen hafta Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Dr. Fuat Oktay kente geldi.

Ve Atlantik Konseyi’nde Suriye mülteci krizine dair bir konuşma yaptı.

Nisan 2015 itibarıyla AFAD’ın 1.8 milyon Suriyeli mültecinin biyometrik kaydını aldığını, bu mültecilerin yaklaşık 250 bininin ülke genelindeki 25 kampta kaldığını, Türk Hükümeti’nin şimdiye kadar bu mülteciler için 5.5 milyar dolar harcadığını anlattı.

Haberin Devamı

Ben AFAD’ın Türkiye’nin çöken Suriye politikasındaki tek başarı hikâyesi olduğunu düşünüyorum.

Kamplardaki standartlar nedeniyle.

Ancak mülteciler için bölgedeki yerel yönetimlere AFAD üzerinden gönderilen fonların kullanımında ciddi yolsuzluk şüpheleri bulunduğunu sordum o gün toplantıda.

Kaynakların kullanımı nasıl denetleniyor, dedim.

Ve Oktay son derece dürüst bir biçimde, bu paralarla yerel halk ve Suriyeli mülteciler arasında bir gerginlik çıkmasının önüne geçildiğini söyledi.

Yani denetim bir tarafa, “sosyal barış” için Ankara bu kaynağı bölge halkına aslında “sus payı” olarak dağıtıyordu.

*

BAŞKA bir gündemi var Ankara yönetiminin. Bunu hafta içi görüştüğüm, bir süre Suriye Ulusal Koalisyonu’nun da medya sorumluluğunu üstlenen, şimdi Esad rejimi karşıtı örgütlere stratejik danışmanlık sağlayan Oubai Shahbandar’dan da dinledim.

Haberin Devamı

Suriye’de yeni bir momentum olduğunu, ülkenin kuzeyinde rejim güçlerinin çöktüğünü söyledi Shahbandar ve bunu “Türk ve Arap ortakların artan desteğine” bağladı.

“Ne zamandan beri bu böyle” dediğimde de, “Suriyeli muhaliflere sağlanan destek, Türk Cumhurbaşkanı ve Suudi Kralı’nın 2 Mart’taki toplantısından sonra arttı” dedi.

Ki bunu hafta içi Suudi Arabistan’da yaşanan, birçoklarına göre saray darbesi niteliğindeki gelişmelerle birleştirince...

Yeni Kral Selman’ın krallık tarihinde ilk kez bir veliaht prensin görevden ayrılmasıyla sonuçlanan bu değişikliğin ardından dış politikada şahinlerden oluşan ve hepsi de baba Abdülaziz’in Hassa ile evliliğinden doğan, Sudeyri prensleri denilen 7 erkek çocukla bağlantılı kişilerden yeni bir ekip kurduğunu düşününce...

Haberin Devamı

Yeni işlere kalkışmaya hazırlanıyorlar.

Halbuki asıl gündemi bu olmamalı Türkiye’nin. Kaynak tartışması o yüzden çok sağlıklı...

Türkiye’nin o yüzden asıl üzerinde durması gereken mesele baştaki hikâye diye düşünüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları