Paylaş
O sırada iç savaşın başladığı 2011’den beri yine olmayan bir durum yaşandı ve Türkiye ile İran’ın arabuluculuğu sonucu muhalif Fetih Ordusu ve rejim bazı bölgelerde ateşkes ilan etti.
Şaşkınlık yaratan başka bir şey, ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yarın için New York’ta buluşma kararı aldı.
Sonra da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birçok insanı hayrete düşürerek Esad’lı geçişten bahsetti.
Neydi tüm bunlar?
Bir aydır biz niye Suriye işinde daha önce olmamış şeyler görüyoruz?
Çünkü deniz bitti.
Çünkü Avrupa’ya akın eden mültecilerin dünyayı sarsan o görüntüleri oyunu sona erdirdi.
İş Avrupa’nın birliğini tehdit eden bir ulusal güvenlik krizine dönüştü.
Ve şimdiye kadar Türkiye, Suudi Arabistan, İran’a “Bırakalım denesinler, kavga etsinler” diye bakanlar, bu iş kendilerini vurmaya başlayınca çantalarındaki kozları çıkarıp oyuncuları sağduyuya zorlamaya karar verdi.
*
SON yapılan ateşkes koşullarına baktığınızda bile yeni durumun işaretlerini görebilirsiniz.
Sadece silahları susturmuyorlar.
Daha kalıcı bir çözüm için Suriye’nin taraflar arasında bölünmesine gidecek biçimde demografiyi de değiştiriyorlar.
Güneyde savaşan El Fetih yanlısı Sünniler kuzeyde örgütün kontrol ettiği İdlib’e geçiyor.
İdlib’te Sünni idaresinde kalan 10 bin Şii de güneye gidiyor.
Ne değişecek peki?
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sheba Crocker, bu hafta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları için “Bu seneki çabalarımızın çoğu mülteci krizi dahil, Suriye krizinin siyasi ve insani boyutuna odaklanacak” dedi hafta içi.
Bu ne demek?
İlk aşamada konuşulan konular değişecek.
Örneğin güvenli bölge gibi konulara değil, Türkiye’nin mülteci konusunu nasıl ele aldığına odaklanacaklar.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2014 için hazırladığı insan kaçakçılığı raporunda bu konu ayrıntılı biçimde ele alınmış mesela.
Raporda Türkiye’nin yeterli yasal düzenlemelere rağmen insan kaçakçılarıyla mücadele etmediğine değiniliyor ve “Polis dahil bazı yetkililer, mülteci nüfus arasında insan kaçakçılığıyla savaşmak için daha ihtiyatlı olunması ihtiyacını görmede başarısız oldu ve bu suçun ciddiliğinin önem derecesini aşağıya çekmeye çalıştı” deniliyor.
Ardından bu konudaki istatistikler sıralanıp yaşanan sorun somut biçimde ortaya konuyor: “2014’ün ilk üç çeyreğinde, 285 (insan kaçakçılığından) şüphelinin dahil olduğu 62 dava sonuçlandı.
Mahkemeler 25 kişiyi suçlu buldu, ancak bunların da sadece 4’ü hapis aldı, 21’inin cezası ertelendi.”
*
TÜRKİYE’nin insan kaçakçılarıyla nasıl mücadele ettiğini, Türkiye’deki mültecilerin yaşamlarını nasıl düzenlediğini konuşacağız ve Ankara’nın uzun süredir peşinde koştuğu güvenli bölge gibi askeri konulardan da artık yavaş yavaş uzaklaşacağız.
Hem Rusya’nın müdahalesinden sonra askeri nedenlerle hem de bu mülteci krizi yüzünden.
Brookings Enstitüsü’nden Prof. Dr. Kemal Kirişci ve Elizabeth Ferris’in bu hafta yayınlanacak, Suriyeli mülteci sorununu değerlendirdikleri “Muhtemelen evlerine gitmeyecekler” başlıklı raporda da bu durum şöyle açıklanıyor: “Öncelikle güvenli bölgenin mülteciler için koruma sağlayıp sağlamayacağı net değil. 10 yıl önce Srebrenica’da yaşanan kötü deneyim bize bunu gösteriyor. İkincisi, ihtilafa uygun bir çözüm bulmadan Suriyelileri dönmeye teşvik edecek böyle bir bölgenin yaratılması aşırı derecede riskli ve sürtüşme olmadan çözümü çok zorlaştırabilir. Üçüncüsü ve muhtemelen en endişe vericisi, ya bu bölge Şam’daki rejim ya da IŞİD’e karşı saldırıları artırması teşvik edilecek muhalefet için bu amaçla kullanılacak bir alan olarak görülürse? Bu daha büyük ve riskli siyasi amaçlar için mültecilerin bir tür kalkan ya da araç olarak kullanılması tehlikesini doğurur.”
*
YAŞANANLAR yeni.
Kritik bir seçimin arifesindeki Türkiye’nin bundan sonra Suriye’yi ele alış şekli de yeni olacaktır.
Herkes beş yıldır askeri konulara odaklanıyordu, şimdi hep beraber mülteci meselesine dair terminolojiyi çalışacağız.
Kirişci ve Ferris’in, “Eğitimleri, istihdam piyasasına erişimleri ve sağlık ihtiyaçları açısından Türkiye’nin mültecileri entegre etmesine yardım etmek için daha büyük desteğe ihtiyaç var” diye özetledikleri bir durum bu.
Türkiye’nin ister istemez Almanya’yla daha yakın çalışmak zorunda olduğu bir dönem.
Yoksa mevcut politikayla neden devam edilemeyeceğini Kirişci ve Ferris raporun sonunda çok güzel özetliyor: “Türkiye’nin yapabileceği en iyi şey, Suriye’deki yer değiştirme krizini kötüleştiren politikalardan kaçınmak ve onun yerine müzakere edilmiş bir anlaşma için yürütülen çabalara katkı sağlamak olabilir.”
Umarım Erdoğan’ın şimdi neden “Esed’li geçiş”ten bahsettiğini anlatabilmişimdir.
Paylaş