Beyaz Saray’ın önünden Kongre binasına kadar, Pensilvanya Caddesi Amerikan ve Çin bayraklarıyla dolu Washington’da. Çinli başkan Hu Jintao için.
İki kutuplu yeni dünya... Süper gücün tescili... Gazeteleri okuyun, Hu’nun ziyareti yüzünden her yerde Amerika-Çin karşılaştırması yapılıyor. Bu hafta ben de bir Çin-Amerika karşılaştırması yapacağım ama başka türlü. Benimki bir kitap üzerinden, Çinli anneyle Amerikalı anneyi konu alacak. Kitabın adı, ‘Kaplan Annenin Savaş Marşı’. Özeti, Çinli annenin neden çocuk yetiştirmede Batılı bir anneye göre üstün olduğu... İki haftadır kıyamet kopuyor. O kadar sinirlendiler ki, Çin’in sivil iktidardan bağımsızlaşan ordusu kadar, bu ‘Çinli anne’ tezine kızıyorlar. Walmart’ı kapatan Çin’in ucuz penyeleri kadar... Çinli annenin Disney annesini alt ettiği iddiasına öfkeleniyorlar. Kitabı anlatacağım. Tartışmasına değineceğim. Bir yandan da, yine başka bir Asyalı hırslı kadın portresi yazmış olacağım...
Adı, Amy Chua. 48 yaşında, Harvard’da okumuş, şimdi Yale’de ders veren bir hukuk profesörü. İki kızı var. Sophia (18) ve Louisa (14). Kitapta da bu iki kızı nasıl mükemmel yetiştirdiğini, yöntemlerinin nasıl zekice olduğunu anlatıyor. İlk tartışma, Chua’nın Wall Street Journal’a üç hafta önce yolladığı bir makaleyle başladı. ‘Çinli anneler neden üstündür’ başlığından. Yazıda bir liste verdi. Ve “Kızlarımın bunları yapmasına izin vermedim” dedi. Şimdi nefesinizi tutun. Bir çırpıda bitsin!.. - Arkadaşların evinde gece kalışları yok. - Oyun grubu yok. - Okulda oyuna katılmak yok. - Okulda oyuna katılmamaktan şikâyet etmek yok. - Televizyon izlemek, bilgisayar oyunu oynamak yok. - Kendi hobisini seçmesine izin yok. - A’dan daha düşük bir not almak yok. - Spor ve tiyatro dersleri dışında sınıfta en başarılı öğrenci olmamak yok. - Piyano ve keman dışında bir enstrüman çalmak yok. - Piyano ve keman çalmamak yok. Kitabın ismindeki ‘Kaplan Anne’, ‘Anadolu Kaplanı’ gibi bir şey. Agresif, hırslı ve Batılı değil Doğulu. Ancak Chua’nın üstün anneyi tarif etmek için kullandığı asıl terim ‘Çinli anne’. ‘Çinli anne’ bir metafor. Çinli olup Çinli anne olamayabilirsiniz. Ya da Türk olup Çinli anne olabilirsiniz. Çünkü işin püf noktası, ne kadar sıkı, disiplinli bir annelik yaptığınız. Kitap çocuk yetiştirme üzerine. Ancak Chua, aslında çocuk üzerinden bir yandan da kendiyle ilgili çözümlemeler yapıyor. “Ben” diyor, “bir Çinli anneyim ve çocuğum bir derste başarısız olduğunda, ona ‘Arkadaşların seni geçti’ diyebilirim”. “Ama” diyor Chua, “bir Batılı anne bunu diyemez. Onun yerine kendini çocuğunun başarısızlıklarıyla yaşamaya alıştırır.” Chua’ya göre temel fark şurada: Batılı anne çocuğunun ruh haline haddinden fazla önem verir. Şunu dersem ne düşünür, bunu dersem ne yapar... Ama Çinli anne bunu takmaz. Ona göre öncelik, daha ufakken çocuğa şekil vermektir. Gazeteler konuyu ele aldıktan sonra kan gövdeyi götürdü tabii. İkiye bölünmüş durumdalar. Bir kesim, ‘robot çocuk yöntemi’ deyip Chua’ya saldırıyor. Bir grup, “Çin bizi bu yüzden geçecek” deyip yöntemleri savunuyor. Listeyi okurken gözünüzde tam canlanmamış olabilir. Bir keresinde Koreli bir çocuk, kızlardan birini matematikte geçiyor. Chua da kıza bir gecede 2 bin matematik sorusu çözdürüyor. Başka bir olayda kızlar anneleri için bir doğum günü kartı hazırlıyorlar. Fakat Chua karta bakıp beğenmiyor. Ve hediyeyi reddediyor. Kitap baştan aşağı bu tür örneklerle dolu. Ama sakın, bunları alt alta dizdiğinizde ortaya bir ‘psikopat anne’ figürü çıkacağını Chu’nun önceden tahmin edemeyeceğini düşünmeyin. Yaptığı, aslında insanları provoke etmek. Biraz kendiyle dalga geçmek. Biraz da artık ölçüsü tamamen kaçmış, çocuğa iyice yetişkin muamelesi yapan Batılı çocuk yetiştirme yöntemini eleştirmek. Sadece somut olaylar değil. Çocuk-anne ilişkisini bir yandan varoluşçu felsefeyle ele alıyor Chua. “Çin’de çocuklar her şeyi ailelerine borçludur” diyor. “Ama Batı’da çocuklar doğmayı kendileri seçmez. O yüzden de ailelerine hiçbir şey borçlu değildir.” Geçen hafta okudum. Santa Monica’da kusursuz bir öğrenci... Örnek sporcu... Arkadaşlarıyla beyzbol antrenmanına çıkıyor. Ve koşu sırasında birden gruptan ayrılıp yakındaki bir otelin 10. katına tırmanıyor. Sonra da kendini aşağı bırakıyor. Kasvetli bir İskandinav kenti de değil. Kaliforniya... Kitaba yönelik en büyük eleştirilerden biri... “Yaratıcılığı yok ediyorsun. Piyanoya zorlayarak çocuğun piyanodan zevk almasını engelliyorsun” diyorlar. Ve bir de dipnot ekliyorlar. Ülkedeki en yüksek intihar oranlarından biri, 15-24 yaş arası Asya kökenli kadınlar arasında. Son olarak çocuklar ne durumda diyorsanız... Yani Chua’nın o tartışılan yöntemlerine maruz kalmış kızları... Büyük olan annesinin bu kadar eleştirilmesine kızıp sonunda New York Post’a bir yazı yollamış. Ve uzun uzun yaşadıkları olaylardan örnekler verip annesini savunmuş. Yazının en sonunda ise... Daha 18 yaşında aynen şöyle bir laf etmiş: “Yarın ölseydim, ölürken hayatımı yüzde 110 yaşamış gibi hissederdim. Teşekkürler Anne.” Nasıl?..
Her dönem bir Chua çıkacaktır
Kitapla ilgili yapılan okuyucu yorumlarında, biri şöyle yazmış: “Kitap beni şoke etti. Ama her zamanki gibi bu da geçer. Bir sonraki ‘uzman’, tartışmalı bir kitap yazana kadar.” Konu çocuk yetiştirme olunca, her dönem yeni bir Amy Chua çıkacağından emin olun. Ancak siz de, “Benim dediğim en doğrusudur”, “Muhakkak öyle yapın”, “Çocuk yetiştirmenin olmazsa olmazı” gibi laflar eden biriyseniz, ‘Bébés’i izlemelisiniz. Dünyanın dört farklı köşesinden dört bebeğin ilk bir yıllık dönemini anlatan Fransız belgeseli... Konuşma, müzik yok!.. Sadece bebeklerin hareketleri ve aileleriyle kurdukları ilişkiyi görüyorsunuz. Ve Moğolistan, Japonya, Afrika, Amerika gibi farklı coğrafyalarda, farklı şartlarda büyümelerine rağmen... Nasıl ortak davranışlar geliştirdiklerini... Ve hepsinin de aşağı yukarı nasıl aynı hızda ilerlediğini... İki farklı ekol bu. Birinde durmadan okuyorsunuz. Kafa yoruyorsunuz. Kendinize bir yaklaşım seçiyorsunuz. Ötekinde her şeyi el yordamıyla hallediyorsunuz. Bir tarafta ‘Bébés’... Bir tarafta Amy Chua’lar, Dr. Sears’ler... En iyisi şu mu acaba?.. Hepsini oku!.. Sonra el yordamıyla hallet!..