Değişirken; değişimi anlamak, değişimin yönüne göre saf belirlemek ve dönüşmek çok kolay bir iş değil. Dönüşüm cesareti göstermek, diğer bir deyişle farklılaşmak için riske girmek gerekiyor çünkü. Türkiye’deki müzik şirketlerine baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz.
Eski Unkapanı zihniyetini sürdüren ve depo-perakendeci arasındaki ilişki ağını bir anlamda yönlendiren konvansiyonel şirketler var. Bunlar daha Anadolu odaklı çalışıyorlar, içgüdüsel olarak kimin tutacağına inanırlarsa ona albüm yapıyorlar. Değişime en uzak olanlar onlar.
Sonra çokuluslu şirketler var. Onların da artık asıl amacı Türkiye pazarında Türkiyeli şarkıcılarla para kazanmak. Kendi uluslararası katalogları ile bu ülkede para kazanamayacaklarını çoktan anladılar. Ancak onların en büyük handikapı da merkezin çizdiği çerçevenin dışında iş yapamıyor oluşları. Bir şekilde dünya müzik piyasasında oluşan değişimin bağlı bulundukları merkezden gelen direktifler doğrultusunda kendilerine yansımasını beklemek zorundalar.
Üçüncü kategoride ise şehirli pop ya da rock starlar yaratmaya yönelik çalışan küçük şirketler var. Değişime en yakın gözüken bu kategorideki şirketlerin bile büyük çoğunluğu kısa sürede çarkın dişlileri arasında aynılaşıyor. Sürekli para kaybettikleri için fazla direnemiyor; ya küçülüyor ya da yok oluyorlar.
BİR GECEDE STAR OL!
Nasıl bir değişimden söz ediyoruz peki? Sorunu sadece "korsan geldi, mertlik bozuldu" olarak okumamak lazım. Bakın çok değil, bir iki yıl önce meslek örgütleri, prodüktör şirketler en büyük tehlikenin korsan tezgahları olduğa inanıyorlardı. Sanıyorlardı ki korsan tezgahları kalkınca eski pırıltılı günlerine dönecek bu sektör.
Ev kopyasının ve internet ortamındaki p2p (bilgisayardan bilgisayara) paylaşımın esamesi bile okunmuyordu. İş oraya gelene kadar "daha çooook var" sanıyorlardı. Bazen değişimin hızını algılamak, değişimin yönünü algılamaktan çok değerli olabiliyor.
Ben diyorum ki Türkiye’de beş yıl içinde en büyük isimler de dahil olmak üzere hiç kimse 50 bin kopyadan fazla satamayacak. Çünkü neredeyse bakkaldan 10 kuruşa boşunu satın aldığınız plastik CD’nin üzerine 10-15 şarkı koyup kimseye 10 YTL’ye satma şansınız kalmayacak.
Peki ne yapacaksınız? İnternete direnecek misiniz? Bakın iş nerelere geldi; youtube.com var, myspace.com var... Gencecik çocuklar oralarda ya da kendi sitelerinde yaptıkları işlerle iki günde dünya starı oluyorlar.
Mesele internet üzerinden şarkı satmak değil sadece artık. İş, yapış biçiminde yapısal değişikler gerekiyor.
TÜRKLERE GÜVENMİYORLAR
Amerika’da Hear Music konseptiyle tüm şubelerinde çatır çatır şarkı satan Starbucks, neden en hızlı büyüdüğü ülke olan Türkiye’ye bu işi getiremiyor? Ya da dünyada cirosu milyar dolarları bulan sanal müzik satışından Türkiye neden para kazanamıyor? Çünkü yasa var ama, uygulamak zor; bu konuda uzmanlaşmış hukukçu yok, hukuki süreçler de çok yavaş işliyor.
MÜYAP havuz olup bütün satışı tek elden yürütmek istiyor, herkes de buna razı oluyor. Kültür Bakanlığı desen ayrı alem... Türkiye’de inanılmaz hızlı iPod satışı yapan Apple’ın bile sanal mağazası Istore’a Türkiye’den ulaşılamıyor. Bu pazarı değersiz mi buluyorlar? Hayır, sadece işin buradaki işleyişine güvenmiyorlar.
Bu işler hallolsa hangi tüketiciye, hangi mecradan nasıl şarkı satılacağı üzerine konuşacağız ama daha oraya gelemedik ki...