Kim bakkal, kim süpermarket? Bu aralar sıkça duyuyoruz bu muhabbetleri.
Geçen gün Hande Yener belki biraz da sinirlerine hákim olamayarak Mustafa Sandal, Serdar Ortaç, Demet Akalın gibi isimleri "bakkal müziği" yapmakla itham etti. Bilmeyenler için not düşelim; bakkal tabiri, sabun köpüğü, eller havaya şarkılar için kullanılıyor. Yani diğer bir deyişle kendi yaptığı işin öneminden ve kalitesinden söz ediyor Hande Yener.
Açıkçası Hande Yener’in işine büyük saygı duyuyorum. Yaratıcısı olduğu kulvarı terk edip zor bir sound’u denemek yerine pekálá küpünü doldurabilirdi. İnat etti, cesur davrandı, kendini yeniden üretti. Ancak ben bu tip polemikler yaratmasını, kendi yaptığı işin ne denli değerli olduğunu göstermek için etrafına saldırmasını çok da doğru bulmadığımı belirteyim. Sinirlerine hákim olup işine bakacaksın, doğrusu bu. Hele hele bir zamanlar nasıl bir kulvarda iş yaptığını, hangi şarkıları söylediğini, hangi şarkılarla kitlelere mal olduğunu unutursan, bu söylem dönüp dolaşıp yine sana zarar verecek, yürüdüğün yolda tökezlemene neden olacaktır, iki kere iki dört. Bakkal meselesine gelince...
Pop müzik, adı üstünde pop müziktir. Popülerden gelen pop kelimesi bir coğrafyada hangi ürünlerin çok tüketildiğine işaret eden bir tabirdir ve sabit bir sound’u kastetmez.
Diyeceğim o ki, Hande Yener çok satan işleri bakkal olmakla suçlamak yerine örneğin bir gün kendi yaptığı işin bakkal olmasını hayal etmelidir. Bir ülkenin "bakkal sound"u o ülkenin müzik zevki üzerine çok şey söylemektedir çünkü. Eski sound’unu terk edip daha kalıcı işler peşinde koşan, kendine yatırım yapan Hande Yener’in muhatabı artık magazin programları, muhabbeti polemikler olmamalı, bu kadar net söylüyorum.
RADARLARIMIZI AÇTIK
Geçtiğimiz haftasonu Radar Festivali’ni izlemek üzere Kilyos Solar Beach’teydim. Geçen yıl Parkorman’da yaptıkları güzel işi büyütmek niyetiyle bu yıl Kilyos’a taşıdı Radar’cılar festivali. Açıkçası iş yapış biçimleri, dürüstlükleri, idealistlikleri itibariyle en çok takdir ettiğim ekiplerden olan Radar (Dinamo) tayfasının girdiği büyük riskin olası kötü sonuçlarının onları küstürmesinden ürküyordum. Çünkü Radar onlarca grup ve dj ağırladı geçtiğimiz hafta Kilyos’ta. Aralarında James, Marilyn Manson, Kelis gibi çok büyük isimler de vardı. Oraya gelen herkesin çok güzel zaman geçirdiğine eminim. Her şey tıkır tıkır işledi. Son derece güzel bir kitle, şenlikli bir ortam vardı. Gruplar zamanında çıktı, herkes müziğini dinledi, eğlendi. Solar Beach’in deniz ve güneş keyfi de cabası oldu.
Neye üzüldük peki? Ben kendi adıma daha fazla katılım beklerdim. Bunları da gelmeyenler üzülsün diye özellikle yazıyorum.
Geçtiğimiz haftalarda kısaca söz etmiştim. Bu yaz çok fazla konser ve festivale ev sahipliği yapıyor İstanbul. Radar Live iyi bir sınav verdi. Darısı önümüzdeki hafta Parkorman’da gerçekleşecek Masstival’in başına diyor ve ekliyorum. Bizim memleketin bir hastalığı var. Her ne kadar bu yıl beşinci yılını kutlamaya hazırlanan Rock’n Coke, ondan önce bugün artık yapılmayan H2000, Alternative Festival, Techno Fest. gibi organizasyonlar festival kültürünün oluşmasına büyük katkıda bulundularsa da, artık şunun anlaşılması gerekiyor. Konsere, festivale gitmenin öncelikli amacı güzel vakit geçirmek, iyi müzik dinlemek olmalı. Yoksa sadece orada bulunmak, "şekerim haftasonu Radar’daydık, kaçırdınız vallahi" geyiğini çevirmek niyetiyle gelmek değil. Ne yazık ki ülkemizde konser izleyen insanların önemli bir bölümü hala bu tip nedenlere bağlı olarak hangi konsere, festivale gideceğine karar veriyor. Sözüm ona trend olanın peşinde koşuyor.
Bakın İngiltere’de, Almanya’da böyle bir sorun yoktur. Ama ordakilerin bizden daha sofistike insanlar oluşundan ya da daha iyi müzik biliyor oluşlarından değil elbet. Aradaki fark onların festival kültürüne sahip oluşları sadece. Festival kültürünün gelişmesinin tek yolu da bu tip festivallerin hem kalitesinin hem de sayısının artmasından geçiyor. Bu tip festivallere destek veren sponsorlara hepimiz adına teşekkür ediyor, Masstival ve Rock’n Coke’da görüşmek üzere diyorum.