İzmir’den yola çıkıp Boston’a giderek Berklee’de müzik endüstrisi ve şarkı yazarlığı üzerine eğitim gördü. Okuldan sonra Grammy ödüllü Tricky Stewart ve Terius Nash’le aynı çatı altında çalıştı. ABD’de müzikle ilgili projeler yaparken bir gün köklerinin olduğu yere dönmeye karar verdi Zeynep Tanyalçın.
‘BU İŞ TAMAMDIR’
Bir arkadaşı vesilesiyle yolu rap’çi Khontkar’la kesişti. Ve Lil Zey adıyla Türkçe trap prodüksiyonları yapan Red Keys’in değişmez üyelerinden biri oldu. KÖK$VL ile ‘Ötede Dur’, Khontkar’la ‘Yolumuz Yol Değil’ ve Meth’le ‘Marina’ teklileri piyasadaki yerini perçinledi; Lil Zey’i iddialı bir kadın trap’çi olarak tanıttı. Derken ilk solo çalışması ‘Heveslenemem’le takipçilerine “Bu iş tamamdır” dedirtti. Kozmos’la ‘Eskisi Gibi’, GRKM ile ‘Meditasyon’ ve en son geçen ay Luciano ile ‘Elmas’ teklilerine imza attı. Solo kariyerineyse iki bölümlük ‘Zor’ ve ‘1 gram eksik’ ile devam etti.
Şimdi kariyerinin ikinci yılı bitmeden ilk albümü ‘Kara Tiyatro’ ile karşımızda. ‘Önceden dinlediğimiz ‘Zor 1’, ‘Zor 2’ ve ‘1 gr eksik’ dışında albümde iki yeni eşlik, Khontkar’lı ‘Olamam İflah’ ve GOKO!’lu ‘Peygamber Sabrı’ da yer alıyor. 10 şarkılık albümün dikkatimi çeken diğer şarkıları ‘Kara Tiyatro’, ‘Pi* Ettim’ ve ‘Baltalı Hano’. Türkçe trap’te ‘mırıldanma’ stilini tanıtan Lil Zey’in yolunun açık olduğuna inanıyorum.
Zeynep Bastık’ı, Murat Dalkılıç’ın geri vokali olduğu günlerinden beri takip ediyorum. Solo kariyerine pek iddialı başlayamasa da dönüm noktası YouTube kanalı oldu. Önce şahane cover’ları ve düetleri, sonra yarattığı ‘Zeynep Bastık dünyası’ hızla sevilmesine yetti de arttı bile.
Hypers ekibiyle birlikte yeni nesil ve dijital bir şöhret güzergâhını da belirlemiş oldu. İlk iki şarkısı ‘Fırça’ ve ‘Şahaneyim’ yayımladıkları dönemde kitlesini bulamamıştı. Bugün yeniden düzenlenseler Zeynep Bastık albümüne girebilecek şarkılardı. Olsun, yedi yıl sonra dinleyebildiğimiz ‘Zeynodisco’ya kadar onu getiren kapıyı YouTube’dan açmasınaymış kısmet...
O kapı onu yüksek kapasiteli mekânlarda kapalı gişe konserler vermeye, hayranı olduğu Mustafa Sandal’a bile fayda sağlayacak bir eşliğe, Murda ve eski dostu Anıl Piyancı ile rap âlemine selam çakmaya, Emir Can İğrek şarkılarıyla kendi kuşağını kucaklamaya, Sezen Aksu’dan iyi şarkılar almaya kadar götürdü. Hızlıca sıfır şarkılarının sayısını arttırmalıydı, öyle de yaptı.
Albüme gelene kadar yaptığı tüm işlerde içindeki farklı müzikal renkleri bütünlüklü şekilde ifade etmeyi başaran Bastık’ı öncelikle sadece bunun için tebrik etmek isterim. Müziksever ve şarkı yazarı olarak çıtası bu anlamda yüksek olan 90’lı yıllardan beslenmiyor olsa belki albüm yapmayı düşünmezdi bile. Öte yandan albüm dediğim toplam yedi şarkı ve 22 dakika. Bunların üçünü daha önce tekli olarak dinledik. Ama ‘Zeynodisco’ bütünlük, tavır ve hangi türe göz kırparsa kırpsın Zeynep Bastık sound’unun zeminine ‘cuk’ oturuşuyla albüm gibi albüm olmuş. Şarkılara katkısı ve düzenlemeler açısından Serhat Şensesli’yi de tebrik ederim.
NE DÜŞÜNDÜYSEM YAPTI
İlk kez dinlediğimiz dört şarkıyı da tekli olarak yayımlayamaz mıydı? Elbette yayımlardı ancak bu yedi şarkının ‘albüm’ olarak düşünüldüğü belli. 2020 teklilerinden sadece ‘Bir Daha’nın albüme girmesi de bir gösterge. Albümün geleneksel anaakım merkezine en yakın şarkısı ‘Sana Bayılıyorum’dan başlayın ama albümü bütün olarak değerlendirin isterim. ‘Zeynodisco’ bunu hak ediyor. Resmi video tadında ve tüplü TV ekranlı şarkı sözü video’lar da işinizi kolaylaştıracaktır.
Sagopa Kajmer Türkçe rap’in çok önemli figürlerinden biri. 1998’den bugüne; altyapılar ve vokali açısından çeşitli evrelere ‘uğrayan’ Sagopa’nın dinleyici kitlesi de kendisinden beklentileri ekseninde kollara ayrılıyor. Benim gibi, Sagopa’nın ilk döneminde temsil ettiği ‘old school hiphop’a saygı duruşu nitelikli sound’unu sevenler ve son dönemde zaman zaman ilahi formunda, zaman zaman arabesk nağmelerin ağır bastığı vokal sound’u ve altyapılarda ısrar edenler iki ana kolu oluşturuyor.
Trap’in domine ettiği günümüz ‘pop’ sound’una alternatif ve yeni kuşakların işin özüne dair kulak dolgunluğunu arttırmak maksatlı yapılan işlere saygım sonsuz. Sagopa kitlesindeki; kemik ve sadık ‘old school’cular bir süredir bu yönde taleplerini dile getiriyorlardı. Sagopa da bu isteği duymazdan gelmeyip yaptığı her işte ‘eski kitle’yi mutlu edeceğini söylemekteydi. Ancak açık söylemek gerekirse o kitle asla tam anlamıyla mutlu olamadı, ben dahil.
‘Saldırground’a gelecek olursak; her şeyden önce bu işe sadece tekli demek doğru olmaz. Sagopa’nın bir DJ prodüktör gibi ekipmanın başına geçtiği; beat’leri, scratch’leri dahil olmak üzere bütünlüklü altyapıları bizzat yaptığı, sözleri yazıp icra ettiği birbirine bağlı bölümler olarak düşünebilirsiniz. Daha dinlemeden “12-13 dakikalık şarkı mı olur” diye düşünüp önyargı sahibi olanları uyandırayım.
İkinci olarak Sagopa Kajmer, sözünü veregeldiği ‘eski okul’ şarkısını sonunda yapmış. Prodüksiyonu kimselere emanet etmeden; şarkı sözlerinde “Sosyal medyada linç yeriz” diye düşünmeyip ‘hafif’ takılarak ve yazarken eğlenip bunu aynen yansıtarak bir an bile sıkılmadan dinleyebileceğiniz bir tekli çıkarmış ortaya. Her yönüyle eski hiphop ruhuna uygun; yeni nesil rap’çi, trap’çi kardeşlerimizin de besleneceği, öğreneceği bir şarkı ‘Saldırground’. Yeter ki işin köklerine inip Türkçe rap gemisiyle nereden gelip nereye gittiklerine dair bilgiye açık olsunlar.
Üzerinden 13 yıl geçmiş Yasemin Mori’nin çıkış albümü ‘Hayvanlar’ın... Türkçe sözlü alternatif rock tarihi içinde ne kadar önemli bir yerde konumlandığını net görmek, baştan sona dinlendiğinde tüm şarkıların ayrı ayrı hit olduklarını anlamak daha kolay bugün. Yeri gelmişken Mori’yi dinlemeye oradan başlamanızı öneririm. ‘Aslında Bir Konu Var’ ile girin konuya, melodisini tanıdığınıza emin olduğum ‘Nolur Nolur Nolur’la, ‘Kuzgun’la, ‘Arjantin’le devam edip bitirin. Diskografide sıra takip edecekseniz ‘Deli Bando’, ‘Muşta’ ve özellikle ‘Dünya’yı, ardından ‘Karambol’ ve ‘Tuzlu Su’yu ekleyin çalma listenize. Aslında bu hazırlık sınıfını, İngilizce sözlü alternatif rock yapan kadınlardan sevdiğiniz isimler varsa hızla atlayabilirsiniz. Bu durumda Yasemin Mori’nin bizden izler taşıyan şarkılarını, güçlü insan hikâyeleri anlatan sözlerini, şarkıcı olarak üslubunu benimsemeniz an meselesi.
‘Maviye’ adlı son şarkıya gelecek olursak; Yasemin Mori kataloğu içinde bir başyapıt diyemem ama olabilirdi. Şayet ‘Aslında Bir Konu Var’ 2008’de yapılmamış olsaydı... Sanatçının kendini tekrar etmesi değil, bir melodik benzerlik ilişkisi kurduğumdan da değil. Ancak iki şarkının düzenleme kurgusu ve Yasemin’in yükselip alçaldığı yerlerdeki tavrı, vokal üslubu her Mori hayranında aynı hissi uyandıracaktır.
Yine de şarkıyı başarılı bulduğumu söyleyeyim. İçinden gelen ya da etkilendikleri dışındaki seslere kulağını kapayan, kariyer yolunu da kafasının dikine yürüyen bir kadın olarak Yasemin Mori’nin heybesinde tüm rock severlerin müzikal iştahını kabartacak fikirler olduğuna eminim. İçindeki ‘mutsuz punk’a sevgiyle...
BU İKİLİYE DİKKAT!
Karakter, uzun süredir elektronik temelli işler yapan ve bana göre kitlesini kademeli olarak büyütecek bir prodüktör. Üç yıl önce Londra’da yaşayan kadın müzisyenimiz Glasxs’le yaptığı ‘Grass’le dikkatimi çekmişti. Ardından yine hayranlıkla takip ettiğim In Hoodies’le ‘Digital Self’te birlikte çalışan Karakter’in Vietnam kökenli Macar şarkıcı Hien’le yaptığı ‘Sakura’ adlı parçasıysa en çok tanınan işi oldu diyebiliriz. Diğer ortak işlerini de hesaba katarsak kariyerinin bu bölümü tamamen İngilizce sözlü kendisinin. Şimdi aradan bir yıl kadar geçtikten sonra alternatif müzisyenlerimizden Tuğçe Şenoğul’la ve Türkçe sözlü bir şarkıyla çıkageldi. Şenoğul’dan yola çıkarak mı şarkıya ulaştı, yoksa şarkıyı onun gibi yer yer karanlık ve hüzünlü bir vokalin Türkçe okumasını mı istiyordu, bilmiyorum ancak güzel bir buluşma olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu şarkıda Şenoğul’un yorumuna dair bambaşka bir katman da gözlemleyeceksiniz. Tuğçe’nin de Karakter’in de hak ettikleri kadar kişiye ulaşmadıklarını biliyor, ‘Buzul’un bir dönemeç olmasını temenni ediyorum.
Göksel karantinayı geçirmek üzere Fethiye’nin bir köyüne göç etmişti. Bu göç ona iyi geldi, doğayla iç içe geçirdiği zamanın kıymetini yaşayarak anladı. Koşuşturma içinde ıska geçtiği insanlarla tanıştı ve onların kalbine dokunmasına izin verdi. Ruh hali böyle olunca şiirlerle ve şarkılarla mesaisi de bambaşka oldu.
‘Lütufsuz Yaz’ önceden kaleme aldığı bir şiirdi. Geride bıraktığımız ‘salgın yazı’nın ruhunu böyle yakaladı. Şiiri okuyan müzisyen Osman Şahin, bunu bir şarkı sözüne dönüştürmeyi önerdi, Göksel’le birlikte bestesini yaptılar. Can Güngör şahane bir düzenlemeyle noktayı koydu. Şarkının gerçeklik ve samimiyet dozu yüksek videosu da Göksel’in oradaki hayatını özetliyordu.
Bu açıdan bakınca salgın günlerini avantaja çeviren Göksel’in ‘Lütufsuz Yaz’dan sonra arayı çok açmayacağını umuyordum. Ama sonraki şarkıya kavuşmamız bu yılın nisan sonunu buldu.
Göksel, Göcek’teki evinin bir bölümünde stüdyosunu kurdu. Yeni şarkı “Çölde Bi’ Vaha”nın vokal kayıtlarını burada yaptı. Şarkı yazımında yine Osman Şahin-Göksel ortaklığı var. Şahin önce şarkının temelini oluşturan ‘synth’leri yerleştirdi. Ardından parçayı Mabel Matiz’le yaptıkları güzel işlerden bildiğimiz Sabi Saltiel’e yolladılar. Bence Saltiel, Göksel’in aktarmak istediği duyguyu doğru okuyarak şarkının derinliğini ortaya çıkardı.
Yeri gelmişken, yeni albüm yolda ama öncesinde bir tekli daha gelecek. Göksel geçen kış İstanbul’a belirli aralıklarla gelerek Sabi Saltiel ve Ozan Çolakoğlu’yla mesai yapmayı ihmal etmedi yani. “Çölde Bi’ Vaha”yı dinleyip Aytekin Yalçın’ın yönettiği masalsı videoyu izleyin, eve kapanmışken bir evren gezmesine çıkın. Tahmin edeceksiniz ama ben salgın koşulları nedeniyle çalışmaları biraz yavaşlamış, çok iyi bir Göksel albümünün yolda olduğunun müjdesini vereyim.
KÜÇÜK EVDEN BÜYÜK ŞARKILAR
Dilara Sakpınar veya bildiğimiz adıyla Lara Di Lara, müziğiyle dünyanın derdini de, yaşama coşkusunu da sırtlanmış bir kadın. Hem narin hem güçlü... Hem her şeyin farkında hem olan biten karşısında bir o kadar şaşkın... Duyarsızlığı, adaletsizliği, vicdansızlığı, sevgisizliği ve tüm bunlara alışanları anlamakta güçlük çekiyor. Kendi dünyasını bir koza gibi örmüş, çoğu zaman içine çekilmiş. Hayatın çirkin yanını kendisi dahil herkesten gizlemek ister gibi...
123 adlı grubun solistliğini yaptıktan sonra kendi yolunu çizmeye karar verdi Sakpınar. Lara Di Lara olarak kendi hikâyesini kendi şarkılarıyla anlatan, algoritmaların değil, kalbinin sesini dinleyen bir müzisyen o... Söyleyecek çok sözü var ve ne söyleyecekse kendi bildiği gibi söylemek istiyor. Kendi kategorisinde popülarite kovalayan ticari bir ‘alternatif’ duruştan, kibirden, seçkincilikten uzak, çabasız bir samimiyet onunki...
Geçen yıl salgının göbeğinde 19 şarkılık albümü ‘Sudaki Çığlık’ı yayımladığında bunu daha iyi anladım. Salgın nedeniyle albümün çıkışını ertelemedi, “Elimde 19 şarkı var. Buradan iki albüm çıkar” veya “Tekliler neyime yetmiyor” demedi. Ne hayal kurduysa onu gerçekleştirdi.
‘Sudaki Çığlık’ albümü, Lara Di Lara’nın ‘synthesizer’ altyapılara yöneldiği bir konsepte sahipti. Bu yıl da 30-35 gün arayla yeni bir şarkı yayımlamaktan vazgeçmeyen sanatçının 2021’deki dördüncü teklisi ‘Nefesim Kesilene Kadar’ geçen günlerde çıktı. ‘Sudaki Çığlık’ albümü, ‘Bekledim’, ‘Çok Yakınken’, ‘Bedeninin Her Bir Kıvrımında’ teklileri sonrası ‘synthesizer’ çizgisini korumaya çalışıyor. Ayrıca rap’çi Kamufle’yle ortak bir çalışmanın arifesinde... Lara Di Lara’nın kafasından daha çok insana ulaşmakla ilgili planlar geçtiğini düşünüyorum. Ama kıymetli şarkıların da zaten bir zamanı olmuyor.
‘YANLIŞ MİLENYUM’UN NİNJALARI
2021’deki ilk teklisi ‘Ninja Partisi’nde “Trafik kilit el pençe divan tabanvay / Global keşmekeş her köşe başı bir olay / Yanlış milenyuma denk gelmişiz a dostlar / Yaşamak çok zor bugün ölmek fazla kolay…” diyen Lalalar, geçen yıl ‘Sol Şeritte’, ‘Hiç Mutlu Olmam Daha İyi’ ve ‘Ceketini Al Yoluna Bak’ adlı şarkılarını yayımlamıştı. Gaye Su Akyol’un yol arkadaşı Ali Güçlü Şimşek, solo çalışmalarıyla da çok sevdiğimiz Barlas Tan Özemek ve DJ/müzisyen Kaan Düzarat’tan oluşan grup, kısa sürede Türkçe psikedelik müziğin öne çıkan isimlerinden oldu. Kısıtlamalar müsaade ettiğinde verecekleri ilk konsere gitmenizi öneririm. Çünkü konserde başka bir boyuta geçiyorlar. Lalalar, elektronik öğeleri kullanmalarının yanı sıra Anadolu’ya ve sanat musikisine dair ezgileri funk-rock zemininde birleştiriyor. Onları hiç dinlemediyseniz ‘Ninja Partisi’nden başlayın. Eski şarkılarından ‘İsyanlar’, ‘Yalnız Ölü Balıklar Akıntıyı Takip Eder’, ‘Mecnun’dan Beter Haldeyim’i de dinleyin.
Salgının ilk yılında dört tekli yayımlayıp geçen ay da Ahmet Kaya’nın ‘Dardayım’ şarkısını okuyan Ceyl’an Ertem, aradan henüz bir ay kadar geçmişti ki bu kez Cem Adrian’ın hediye ettiği ‘Çaresiz’ adlı sıfır şarkıyla çıkageldi. Önce -her zaman olduğu gibi- şarkı üzerinde çalışıp bir Ceyl’an Ertem şarkısı haline getirdi, sonra düzenleme için Adem Gülşen’e yolladı şarkıyı. Gülşen, şarkıya Ertem’in çizgisi doğrultusunda dokunduktan sonra Nedim Ruacan’ın önemli katkıları oldu. İstanbul Strings ekibinin yaylıları, Orhan Deniz’in basgitarları çalması ve Cenk Erdoğan’ın kaydı sonrası bir tek Ceyl’an Ertem ve Duygu Soylu’nun geri vokal kayıtları kalmıştı geriye. Onlar da bitti ve geçen hafta şarkıya kavuştuk.
“Hep bir ağızdan tek nefesle söylüyorlar; çare yok / Durduğum yer, sustuğum şey, bildiğim başka yol yok” diyen ‘Çaresiz’de Sezen Aksu vokal üslubunun ve 90’ların etkisi olduğu gibi Cem Adrian’ın alametifarikası olan izler de mevcut. Yaylılar ve synthesizer’la karakterize olan düzenleme için ‘muhafazakâr olmadan gelenekçi’ bir çabanın ürünü denebilir. ‘Çaresiz’, sanatçının hayranı olmayanların da gönlünü çelecek.
BİR KATARSİS HİKÂYESİ
Bizzat Demi Lovato’nun kendisinden dinlediğimiz bir belgesel yayımlandı YouTube’da. Kokain, eroin gibi maddelerle nasıl tanıştığını, çocukken Disney Channel’daki rol arkadaşının tecavüzü sonrası ikincisini de yakın geçmişte bir uyuşturucu satıcısının gerçekleştirmiş olmasını anlatıyor. Yakın geçmişte, uyuşturucudan yana ‘temiz’ görünen hayatının ve toplumu bu konuda bilinçlendirmek üzere üstlendiği rolün Demi Lovato markasının parçası haline gelip para kazandırması konuşuluyor. Ayrıca 2018’de kazayla girdiği uyuşturucu komasıyla yaşadığı üç inme ve bir kalp krizi sonrası ölümden kalıcı beyin hasarıyla dönüşünü, arka planda gizlice ve hep devam eden bağımlılığını Lovato’dan dinliyoruz. Ailesi ve arkadaşları da Demi Lovato’nun ne kadar usta bir yalancı olduğunu ve kendilerini bağımlılığın boyutuyla ilgili nasıl kandırdığını dile getiriyorlar. Bana sorarsanız tüm bu felaketlerin arkasında sadece Demi Lovato gibi çocuk yaşta sektöre giren yıldızları para makinesi olarak konumlayan acımasız müzik endüstrisi çarkları ve aileler var. Belgeseli ‘YouTube Originals’ olarak premium üyelik kapsamında izleyebilirsiniz. Amacı Lovato’nun insan yanını öne çıkarmaksa yönetmen Michael D. Ratner, ‘Dancing With The Devil’da bunu başarmış. Tavsiye ederim.
Geleneksel anaakım popçularımızın bazıları dünya trendi olan trap, reggaetone, Latin sound’larını takip ediyor. Simge’nin salgın döneminde içine dönüp sonrasında gözünü Türk popunun şarkı kalitesi en yüksek dönemi olan 90’lara dikmiş olması benim açımdan takdire şayan... En önemlisi de bunu sözü Sezen Aksu, bestesi Ersay Üner, Ozan Bayraşa ve kendisine ait olan, Genco Arı düzenlemesi sıfır bir şarkıyla başarmış olması. Pekâlâ dönemin önemli şarkılarından birini de okuyabilirdi...
Yeni bir şarkıyla 90’lar rüzgârı çıkarmak zor iş. Keşke herkesin gücü yetse de bir fırtına patlasa; şahane sözler, besteler havada uçuşsa... Ancak dijital dünyanın algoritma kuralları sizden başka formda şarkılar bekliyor. Popülerlik kaygısı müzisyenler üzerinde büyük baskı oluşturuyor. İşin ilginç yanı, 90’lı yıllarda üretilen şarkıların gücüne algoritmalar da şapka çıkarıyor. O yıllara ait klasikleşmiş şarkıların dinlenme rakamlarına şöyle bir bakın, hemen anlarsınız. Ancak söz konusu olan ‘yeni’ bir şarkıysa iş değişiyor. Bana göre Simge’nin bu anlamda en büyük avantajı külliyatındaki tutarlılık, içinde 90’lar ruhunu bir oranda saklayan, eğitimli bir müzisyen olması.
Simge’nin ‘Sevmek Yüzünden’de başardığı direkt 90’lar üslubuyla burnunun dikine gidip algoritma davranışını değiştirmeye yönelik saygıdeğer bir adım daha atması... ‘Bir şarkıdan ne olur’ demeyin. Hangi formdaki şarkının öncülük ederek popüler olduğu, ondan sonra gelecek şarkıların sound’una etki ediyor. Bu şarkıların sayısı arttıkça da dijital platform algoritması değişmeye başlıyor. Yani en azından işin teorisi böyle, damlaya damlaya göl olması çok uzun sürmüyor.
Simge, salgının ilk yılını bir remiks ve bir canlı akustik versiyonla geçirdi. Bir yandan da ara verdiği konservatuvar eğitimini tamamlamaya çalıştı. Bu şarkının kendisini çok heyecanlandırdığını ve birçok iyi şarkının yolda olduğunu biliyorum. En büyük hayali olan Türk sanat müziği albümünü de gündemde tutmasını rica ediyorum.
HAKLARI İÇİN SAVAŞ AÇTI
Taylor Swift’in kariyerinin önemli dönemeçlerinden olan 2008 tarihli ikinci stüdyo albümü ‘Fearless’ı iyi biliriz. Amerika’da en çok satan albüm olup Grammy almış, döngüsünü tamamlamıştır. Ancak şimdi ‘yeni’ sıfatıyla o albümün 2021 versiyonunu yayımlamasına anlam verememiş olabiliriz.