Avrupa Kültür Başkenti Cap İstanbul adını alan yarışın ilk etabı geçen hafta tamamlandı. Nice-Sardunya (Cagliari) arasındaki ilk etabı büyük risk alarak, 29 denizcinin arasından sıyrılmayı başaran 41 yaşındaki tecrübeli Fransız yelkenci Eric Drouglazet kazandı. Çıkışta ilk 10’a bile giremeyen, filonun oldukça gerisinde kalan Drouglazet, batıya gitmeyi tercih etti ve oynadığı kumarın sonucunu aldı.
Nice’den itibaren sırasıyla Sardunya, Sicilya, Girit, Bozcaada etaplarından sonra İstanbul’da tamamlanacak Cap İstanbul’un birinci etabının galibi Fransız yelkenci Eric Drouglazet, büyük risk alarak verdiği kararın ardından 25’inci sırada sürdürdüğü ilk etapta büyük avantaj yakaladı. Filodan ayrılıp, batıya gitmeyi tercih eden Drouglazet, önceki gün beklediği son derece şiddetli kuzey batı rüzgárını yakalayınca, ilk etabın birincisi oldu.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen ve toplam 7,3 milyon Euro’luk bütçeye sahip Avrupa Kültür Başkenti Cap İstanbul Yelken Yarışı, bu yıl Avrupa’da 200 milyondan fazla kişiye ulaşmayı hedefliyor. Yarışın ikinci etabı ise 19 Eylül’de Cagliari’den başlayıp, 22 Eylül’de Sicilya’da tamamlanacak.
İlk etap başladıktan sonra, filodan ayrılmaya karar vererek, batıya doğru ilerleyen 4 yarışçıdan birisi olan Eric Drouglazet’nin neredeyse 3 gün süreyle aç ve susuz sürdürdüğü zorlu etabın en can alıcı noktası, fırtınayı arkasına alarak, 25’incilikten liderliği yakalamasıydı. Sardunya Adası’nın güneyinden bütün filonun önünü keserek liderlik koltuğuna oturan Drouglazet’nin hemen ardından ikinciliği Cap İstanbul 2007’de birinci olan Nicolas Berenger kazandı. Yarışa katılan 29 denizci arasında 32 yaşındaki bayan denizci Jeanne Gregoire ile 31 yaşındaki Alman Isabelle Joschke de dikkat çekiyor.
Sardunya Adası’ndaki Cagliari limanına arkasında bıraktığı 28 denizcinin oldukça önünde giren 41 yaşındaki Eric Drouglazet, aldığı riske rağmen kazandığı başarıyı "Cesaret bana galibiyeti getirdi. Bu kez çoğunluktan farklı davrandım ve kazandım. Bunun hediyesi bu önemli etabı birinci bitirmekti" diye yorumladı.
Birinci etabın ilk 10’u
1-Eric Drouglazet- Luisina
2-Nicolas Berenger- Kone
3-Marc Emig- Capitol
4-François Gabart- Region Bretagne
5-Gerald Veniard- Macif
6-Christopher Pratt- DCNS
7-Christophe Bouvet- Sırma
8-Gildas Morvan- Cercle Vert
9-Laurent Pellecuer- Docteur Velnet
10-Gildas Mahe- Le Comptoir Immobilier
İyi ki varsın ERDENErden Eruç, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli ’maceraperest’ herhalde. Maceraperest lafını olumlu anlamda kullanıyorum; kimse yaptığı işin önemini inkar ettiğimi düşünmesin. Maceraperest yaratabilen kültürler, kendilerini
aşmaya başlamışlar demektir. Maceraperestin varsa onu sev, koru ve sevin; yoksa vay haline.
O yüzden Erden Eruç bizler için çok değerli; değerli olmalı en azından.
Niye macerapereset? Şundan: Dünyanın tüm okyanuslarını kürek çekerek aşıp, kıtaları bisikletle geçip, her kıtanın en yüksek dağlarına tırmanmayı hedeflediği, tüm bunları yıllara yayarak yapacak kadar sabırlı, yapabilecek kadar zihinsel donanımlı ve güçlü olduğu için.
Ama Eruç, bunları henüz tam anlamıyla takdir edemeyecek kadar kısa vadeci ve maceraperest sevgisi henüz pek gelişmemiş Türkiye’de kendini anlatmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntılar ise projenin geleceğini henüz tehlikeye atmasa bile, gölgeliyor, tadını kaçırıyor.
Erden Eruç, bitmek bilmeyen Pasifik geçişinin çok büyük bölümünü geçen mayıs ayında tamamladı. Hava şartları ve yolculuğun uzaması yüzünden doğabilecek yiyecek sıkıntısı nedeniyle bir balıkçı gemisine çıkan ve teknesini karaya çektiren Eruç önceki hafta İstanbul’daydı.
Daha birkaç ay önce metre metre ilerlediği Pasifik Okyanusu’nda hava koşullarının değişmesi ile bir gecede 3 - 4 gün önce bulunduğu noktaya geri döndüğü için endişelendiğim Eruç onunla konuşurken sakin, çok sakindi. Onbinlerce mil tek başına kürek çekmiş, iğneyle kuyu kazmanın el kitabını yazmış ama egolarından tamamen arınmış bir adam. Kendi sabırsızlığım, zaman zaman beni maymun iştahlı yaptığını düşündüğüm farklı ilgilerim ve en önemlisi çoğumuz gibi beni de esir alan tehlike kaygılarım Erden’e bir uzaylı gibi bakmama yol açıyor sanki.
Türkiye’deki yatılı bölge okullarına destek sağlamayı amaçlayan projesinin aşamalarını anlatıyor. Pasifik geçişini neden ucundan azıcık kısa kestiğini soruyorum: "Tekneyi kaybetmemek için. Eğer fırtınayı atlatmaya kalksaydım beni alırlar, tekneyi bırakırlardı. O zaman teknesiz kalırdım, işi tamamlayamazdım" diyor.
Ve konu, bu maceranın Erden Eruç’u zorlayan bölümüne geliyor: para, para, para.
*
Maceranın bundan sonraki bölümlerinin finansmanı sağlanmış durumda; orada sorun yok. Aktaş Şirketler Grubu bu büyük maceranın ana destekçisi. Ama o kadar... Erden Eruç’un kendi cebinden harcadığı yaklaşık 200 bin dolar, yatılı bölge okullarına katkı ya da projenin gecikmeden tamamlanmasını sağlayacak kurumsal destek olarak geri dönmedi hálá. Eruç’u en çok üzen de zaten bu. Onca yol, onca emek boşa çekilen kürek mi demek?
Maceraperesti olan ülkeler şanslı ülkelerdir çünkü kültürlerinin, farklı düşünen, düşündüğünü uygulama gücüne ve cesaretine sahip kişilerin ortaya çıkmasına izin verdiğini gösterir. Türkiye bu açıdan bakıldığında Erden Eruç’un kişiliğinde rüştünü ispatlıyor belki. Ama ya aynanın öbür yüzü; o sancılı yüzü.
İşte o yüzü de harekete geçirdik mi, Eruç ve onun gibiler, Pasifik Okyanusu’ndaki gibi akıntıya kürek çekme durumundan kurtulur bir anda.
Erden Eruç'un öyküsünü Atlas'ın ekim sayısında okuyabilirsiniz.