Bu yıl yazdan bir şey anlayan varsa beri gelsin... Bu ne biçim yazdır, ben şahsen hiçbir şey anlamadım... Rüzgar gibi geldi geçti...Üstelik de bir de hazırlıksız yakalandık... Koskoca yazda (!) ne kayak yapabildik, ne de kartopu oynayabildik!..Ama sular seller altında geçen bu yazın bize bir yararı oldu... Örneğin, denizin pisliğinden yıllardır denize giremeyen İstanbullular, sokaklarda bol bol yüzdüler, eski günleri, eski İstanbul plajlarını hatırladılar...Yaza mendil salladığımız şu günler, biz de sizlere gene ‘‘isteyin yazalım’’ programı çerçevesinde Salacak Plajı'ndan bir sezon sonu öyküsü anlatalım...***Katır Seyfi, Salacak Plajı'nda her gün oturduğu kumluğun yanındaki betona uzanmış çevreyi gözlüyor, bir yandan da ‘‘Lakur lukur foşurt’’ gibi sesler çıkarıp gazozunu içiyordu.Katır Seyfi'yi herkes Salacak Plajı'nda birkaç haftadır görüyordu...Seyfi'yi plaja, plajın sahibi Talat Bey getirmişti...İri yarı, çam yarması gibi bir herifti... Söylenene göre ‘‘katır’’ lakabı, vurduğu zaman insanı katır tepmiş gibi yapmasından ileri geliyordu...Kimine göre Bostancılı idi... Kimine göre Talat Bey, İzmit taraflarında bir yerlerden bulup getirmişti kendisini...Ama Piç Yavuz'a bakılırsa, Talat Bey Seyfi'yi, Ankara Atatürk Orman Çiftliği ya da Gülhane Parkı hayvanat bahçelerinin birinden çıkarıp getirmişti...Plajda bir nevi bekçilik, fedailik yapıyor, plajın düzenini sağlıyordu...Ama herkes biliyordu ki, Katır Seyfi'yi aslında Yavuz, Camgöz Taci ve Tilt Mahmut için getirmişti plaja Talat Bey... Çünkü artık iyice azgınlaşan Piç Yavuz ve takımıyla baş edemez olmuş, çıldıracak hale gelmişti...Sezon bitip plajın kapanacağı şu son günlere kadar da bayağı rahat etmişti...Seyfi'nin geldiği ilk günler; Yavuz, Camgöz ve Tilt Mahmut, Katır Seyfi'yi pek iplemediler...Ama bir gün, Yavuz ve Camgöz, plajın yanındaki ünlü Kırmızı Yalı'da misafir olan ve her gün plaja gelen iki Fransız kızına sarkmaya başlayınca, Katır'dan hatırı sayılır bir meydan dayağı yediler... Ondan sonra da uzun süre plajda görünmediler...Olayın üzerinden on onbeş gün geçmiş, Piç Yavuz ve takımı süklüm püklüm olmuşlardı...Plaja gelmesine gene her gün geliyorlardı ama, bir kenara çekiliyor, gıklarını çıkarmadan oturuyorlardı... Talat Bey de çok memnundu durumdan... Keyiften ağzı kulaklarında dolanıyordu ortalıkta...***O gün öğleden sonra da plaja gelmişler, sessiz sedasız yanyana kumlara uzanmışlardı...Katır Seyfi gazozun birini bitirip arada ‘‘gark gurk’’ ederek, öbürünü kafaya dikiyor, gözlerini ise bizimkilerden ayırmıyordu...Camgöz Taci, bir ara yerinden doğrulup Yavuz'a döndü:‘‘Lan bu herifin anasını bilmem, ama babası mutlaka gerçek bir katır ya da ayıydı... Kesinlikle başka bir şey olamaz!..’’Tilt Mahmut, ‘‘Herif konuşuyor da ordan kurtarıyor... Yoksa kimse insan olduğuna inanmaz şerefsizim...’’Yavuz ise pek oralı değil gibiydi... Dalgın dalgın denize bakıyor, plajın kapanacağı şu günler, Seyfi'den yediği o dayağın acısını çıkarmayı planlıyordu...Akşamüstü plajdan çıkarken çaktırmadan pis pis Katır Seyfi'ye baktılar...Katır Seyfi giyinmiş, kapının yan tarafındaki ipe mayosunu asıyordu...Katır Seyfi'nin mayosu, o zamanlar çok moda olan, halis merserizeden yapılma örme bir mayo idi... En pahalısından ve de çok fiyakalıydı... Her sabah plaja geldiğinde o mayoyu giyiyor... Akşam plajdan çıkarken mayoyu kuruması için aynı yere, az önce astığı o ipe asıyordu...Seyfi kapıdan çıkarken, Yavuz mırıldandı:‘‘Göstereceğim lan ben sana!..’’***Ertesi gün günlerden pazardı... Yavuz, Camgöz Taci ve Tilt Mahmut sabahın köründe damladılar plaja... Katır Seyfi daha gelmemişti...Yavuz önce Camgöz ve Mahmut'u bir kenara çekip onlara hararetli hararetli bir şeyler anlattı... Sonra Katır Seyfi'nin mayosunun asılı olduğu yere gitti...Sonra hep birlikte kumlara uzandılar... Sohbete başladılar...Aradan zaman geçmiş, pazar günü de olduğundan plaj iyice yükünü almıştı... Sezonun son günlerinden yararlanmak isteyen millet, plajı doldurmuştu...Tabii bu arada Seyfi de gelmiş, gene o betondaki yerine uzanıp çaktırmadan bizimkileri göz hapsine almıştı...Birden Piç Yavuz ayağa kalktı... Seyfi'ye doğru yürüyüp herkesin duyabileceği bir sesle:‘‘Hey Katır, baksana buraya!..’’ diye bağırdı.Seyfi önce ne olduğunu anlamadı... Yavuz tekrar bağırınca, öfkeli öfkeli yerinden kalkıp Yavuz'un yanına geldi...‘‘Bir şey mi var?..’’‘‘Bir şey var tabii... Tımar saatin geldi, gel de tımarını yapalım...’’Katır Seyfi, önce kulaklarına inanamadı... Sonra faltaşı gibi açılmış gözlerle Yavuz'a eğildi...‘‘Yoksa bana mı söylüyorsun?..’’‘‘Tabii sana söylüyorum lan!.. Burada senden başka katır var mı?..’’Ve ne olduysa da ondan sonra oldu zaten... Katır Seyfi, Yavuz'a müthiş bir yumruk salladı... Tetikte bekleyen Yavuz eğilince yumruk boşa gitti... Katır bir yumruk daha salladı... Yavuz bunu da savuşturup:‘‘Çifte at lan çifte!..’’ deyip, sonra da başladı kaçmaya... Seyfi de Yavuz'un peşine düştü, kovalamaya başladı...Yavuz plajdakilerin arasından yılan gibi kıvrılarak koşuyor, ağzından köpükler saçarak peşinden giden Katır Seyfi de Yavuz'u yakalamaya çalışıyordu...Ama en önemlisi, bu arada bir şey daha oluyordu...Katır Seyfi'nin arkasında da Camgöz Taci vardı...Camgöz, Seyfi'nin mayosunun üst yanından sökülmüş bir ipliği elinde tutuyordu... Ve Seyfi koştukça bu iplik uzuyor, Seyfi'nin belinden aşağı doğru mayosu sökülüyordu... Seyfi olanın farkında değil, Yavuz'u kovalamayı sürdürüyordu... Elindeki iplik artık yumak oluşturmaya başlamış Camgöz de peşinde tabii...Ve çevredeki kahkahaları duyan, ortalıkta bir anormallik olduğunu gören Katır Seyfi, durumun farkına vardı sonunda... Vardı ama, olan olmuş, iş işten geçmişti...Kadınlar çığlıklar atıp arkalarını dönüyorlar, çocuklarının gözlerini kapatıyorlardı...Artık mayo iyice sökülmüş, Katır dötü başı açık, ortalıkta anadan üryan kalmıştı... Bu arada görevi bitmiş olan Camgöz de elindeki o iplik yumağıyla birlite ortalıktan toz olmuştu...Katır Seyfi artık Yavuz'u kovalamayı bırakmış, elleriyle orasını burasını kapamaya çalışıyor, bir yandan da çığlıklar atıp, küfürlerle karışık birtakım anlaşılmaz sesler çıkarıyordu...Önce kabinelere doğru kaçmak istedi... Etraf çok kalabalık olduğundan vazgeçti...Sonra birden balıklama yere atladı... Kendini kuma gömmeye başladı...Kadınlar kaçışmayı, bağırışmayı sürdürüyorlar, diğerleri ise Katır Seyfi'nin etrafını çevirmiş gülmekten yerlere yatıyorlardı...Daha sonra Seyfi kumlar içinde debelenmeyi bıraktı, nasıl akıl ettiyse fırladı, orasını burasını elleriyle kapatarak kendini yıldırım gibi denize attı...Bu arada kapağı plajın üstündeki gazinoya atan ve durumu oradan izlemekte olan Yavuz, Camgöz ve Tilt Mahmut'a döndü:‘‘Gördünüz mü, ben böyle yaparım işte adamı!.. Kafamda ışık, o kerestenin örgü mayosunu görünce yandı... Mayonun bir ucunu daha o giymeden gidip söktüm...’’ dediSonra da aşağı plajdakilere, ‘‘Bu herife havlu ya da mayo götüreni duman ederim şerefsizim!..’’ diye bağırdı.Katır Seyfi o gün, plajdan el ayak çekilinceye kadar suyun içinde kaldı...Akşam olup sudan çıktığında tirtir titriyor, bir yandan da garip, anlaşılmaz sesler çıkarıyordu...Katır Seyfi'yi bir daha da gören olmadı zaten...