Paylaş
Yıllardır ülkeyi karış karış dolanıp duran, ayak basmadık yer bırakmayan Nuray Yılmaz, bir özel kanalda çalışsaydı, almadık ödül bırakmaz,özellikle de belgesel tutkunu izleyicilerin gözbebeği olurdu... İzleyenlerinin Nuray Yılmaz’ı zaten baştacı ettiklerini biliyorum... Ama bunca emek verilen bir programın hakettiği daha çok şey var... TRT böyle kotarılmış programlarını, zor yetişecek starlarını niye saklar ki?...
Örneğin diğer kanallar gibi programlarını neden gazetelerde reklam etmez ki...
‘O ilanların çıktığı gazeteler, o kanalların kendi gazeteleri... Bizim o kadar paramız yok...’ diyecekler. O zaman siz de program ilanlarınızı hiç değilse Resmi Gazete’ye verin birader!..
FUTBOL BİZDEN SORULUR
Şu yabancı futbolcu transferi konusunda bizim spor medyası tam adam çıldırtır...
Kulüpleri birtakım futbolcular konusunda dolduruşa getirip onlara gaz veren, paraları saçtıran da bizim Medya'dır...
Sonra aynı futbolcuları iki gün sonra yerin dibine sokup kulüplere saç baş yoldurtan, transfer edilmiş futbolcuyu ters yüzü geri yollatan gene bizim Medya'dır...
Sabah gazetede okuyor, akşam televizyonda izliyor taraftarı olduğunuz kulüp adına ağzımız kulaklarımıza varıyor:
‘‘Kartal'a futbolun ilahı geliyor...’’
‘‘Dünyada golün adı Moldovan ve Fas faresi süper Sergio Fener'de...’’
Aradan iki maç geçiyor, bizim medya tekrar kolları sıvıyor...
‘‘Bu Moldovan denen kalası kim aldı?.. Herif kıçını kaldıramıyor...’’
‘‘Bu Sergio hemen takas edilsin... Sergio verilip yerine iki plastik leğen ve mandal alınsın...’’
Ve aynı medyamız sanki hiçbir şey olmamış gibi futbolyedibaşılığa devam ediyor...
‘‘Fener'in yırtıcı bir golcüye ihtiyacı var... Tottenhamlı Giola ve Dinamo Kievli müthiş Shevechenko tam Fener'in adamı...’’
Bu iş bu minval üzre sürüp gidiyor...
Bir de kafamın takıldığı bir başka durum var:
Transfer edilen yabancı futbolcu Türkiye'ye geliyor... Havaalanında iki kamera kendisine yöneliyorsa, onbeş kamera karısına veya yanındaki nişanlısına yöneliyor... Futbolcunun on fotoğrafı çekiliyorsa karısının otuz fotoğrafı çekiliyor...
Ve ekranlarda, gazetelerde futbolcunun gelişiyle ilgili küçücük haberin yanında kocaman haberler:
‘‘Falanca futbolcunun güzel eşi güzelliğiyle kasıp kavurdu...’’
‘‘Cimbom'un yeni transferinin karısı nefesleri kesti...’’
‘‘Yeni golcünün nişanlısı mini eteğiyle baş döndürdü...’’
Yahu ne acaip milletiz anlamak olası değil... Sözümona şiarımız eloğlunun karısına, yavuklusuna bakmamaktır... Ama aslında elimiz işte, gözümüz de hep oynaştadır...
FİLM DUBLAJI
Yaz sezonu nedeniyle programlarını tatile çıkaran televizyonlar, özellikle gece kuşağında yabancı filmlere ağırlık verdiler... Ve bu filmlerin çoğu da Türkçe dublajı yapılmış filmler...
Eski yıllarda dublaj yapmak neredeyse ayrı bir sanattı... Dublajları tiyatro sanatçıları yapardı ama, ‘‘Dublaj sanatçısı’’ diye de ayrı bir deyim vardı... Sacide Keskin, Hayri Esen, Adalet Cimcoz, Jeyan Mahfi Ayral, Abdurrahman Palay, Sadettin Erbil çok usta dublajcılardı...
Hele de daha eski yıllarda bu işi yapan, örneğin Laurel - Hardy'yi toplumun sevgilisi haline getiren Ferdi Tayfur, bu işin piriydi...
Bu dublaj başarısı yakın zamana kadar da sürdü... Ama sonraları şişirilmeye başlandı...
Yanlış kelime telaffuzları, garip tonlamalar, abartılı isterik kahkahalar vs. işin ufaktan suyu çıktı.
Dublaj yalnızca ağız senkronu tutturmak ve sesleri oturtmaktan ibaret değil tabi...
Bir filmin tercümesi de dublajın önemli, dahası en önemli unsuru...
Şimdi bu yabancı filmlerde kullanılan bazı laflar var ki, bir filmde en az otuz kez kullanıldığından resmen adam çıldırtıyor...
Örneğin, bunlardan benim kafayı taktığım bir iki tanesi var...
Birincisi: ‘‘Neyin var senin?..’’
Sanki bir filmde bilmem kaç kez söylenmezse, belediye ceza kesecekmiş gibi, yerli yersiz sürekli bir ‘‘Neyin var senin?..’’dir gidiyor...
Herif tuvalette çişini ediyor, kulağının dibine sokulan arkadaşı manalı manalı, ‘‘Neyin var senin?..’’ diyor... Filmi seyrederken, suale muhatap olan arkadaşın af buyurun elindekine bakıp, neyi olduğunu söyleyecek diye insanın aklı çıkıyor...
İkinci illet deyiş: ‘‘Lanet olsun!..’’ Bazı filmlerde bazı dublajcı arkadaşlar bunu sürekli ‘‘Nalet olsun...’’ biçiminde söylüyorlar ama o kadar hata kadı dublajcısında da olur...
Ama bunca yıldır tutulan istatistiklerde bir filmde en çok geçen lafın, ‘‘Hadi çıkalım buradan...’’ olduğu saptanmış...
Yahu kardeşim nereden çıkarsanız çıkın da, Allahaşkına adamı zıvanadan çıkarmayın...
Ve de son sözüm dublaj yönetmenlerine:
Hadi filmleri tercüme edenler bu abuk sabuk lafları yazıp duruyorlar... Peki siz niye bu iç bayan saçmalıkları temcit pilavı gibi sürekli ekranlara getiriyorsunuz ki?..
Paylaş