Çile bülbülüm çile

Bülbülün haberi bile yok olanlardan. Ama zaten o çile çekmek yerine keyif çatmakta!

Haberin Devamı

Çile bülbülüm çile

Bir bülbül. Bir nachtigall. Bilimsel adı Rossignol Philomele. Philomele'yi biliyoruz artık.

Artık pek kullanıyor olmasak da geleneksel takvimlerimiz halen çok işe yarar. Nisan ayının başında, hatta doğrudan ayın üçü için Anadolu takvimleri şunları yazar: “Çiçeklerin açması, bülbüllerin ötmesi.” Elbette bülbüller takvime bakarak, “Hadi bakalııım, ötme zamanımız da geldi, dalın bağa bahçeye, başlayın ötmeye yiğitler!” diye başlamazlar bu işe. Yiğitler derken seçici davrandım, zira o sesine hayran olduğumuz muhteşem ötüşler, erkek bülbüle aittir. Fakat bu durum, erkekleri hemen sevindirmesin. Çünkü erkek bülbül, bu güzel ötüşleri hem dişileri cezbetmek hem de alanlarını belli etmek için kullanırlar. Çiftleşmek için dişi bülbül, ötüşüne göre erkekler arasından seçim yapar. Yani seçme hakkı dişidedir, erkek, önüne gelen tüm dişilere şarkı söyler. (“Erkek değil mi, hepsi aynı bunların!” demiştir birileri, eminim.)

Haberin Devamı

ERKEK BOZUKLUKLARI KÜLLİYATI

Erkeklerle ilgili doğru tespitler yapmış tüm kadınların biraz daha canını sıkayım o zaman. Yunan mitolojisi dediğimiz şey, birkaç istisna hariç neredeyse bütünüyle erkeklerin olumsuz davranışları, haydi daha açık olalım, kadın peşinde koşmaları üzerinedir. Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus efendi uçkuruna sahip çıkabilseydi, mitolojik öykülerin büyük kısmı olmayacaktı bugün! Sadece Zeus mu? İmam kötü bir şey yaparsa cemaat daha beterini yapar misali, yarı gerçek yarı masalsı öykülerin büyük kısmında erkekler tam bir çirkinlik abidesidir! Mesela Argonotların öyküsünü daha önce anlatmıştım size (ilgilenenler, “Kadınların Baş Belası Pabucumun Kahramanları” başlıklı yazıyı şu linkten okuyabilirler: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/kadinlarin-bas-belasi-pabucumun-kahramanlari-41462546)

KORKUNÇ BİR İNTİKAM ÖYKÜSÜ

Çile bülbülüm çile

Haberin Devamı

Tereus, Philomela'ya tecavüz ettikten sonra dilini kesmeye çalışıyor. Ovidius'un Dönüşümler'inin 1562 yılına ait baskısında Virgil Solis tarafından yapılan bir kabartma. (Wikipedia)

Çile bülbülüm çile

Tereus'un Filomela'ya tecavüzü

Bugün ele alacağımız öykü de bu türden. (Öykünün pek çok değişik anlatımı var. Biz, en bilineni olan Atina versiyonunu alıyoruz.) MÖ 14. yüzyıl. Yani, 1300’ler. Günümüzden 3300 yıl öncesi. Atina’nın ünlü kralı Pandion zamanı. Pandion’un Prokne ve Filomela (Philomela) isimli, güzellikleri dillere destan olmuş iki kızı var. Trakya Kralı Tereos, elbette siyasi bir tercih olarak Atina Kralı’ndan bir kızını ister. Doğal olarak önce büyük kız evlendirileceği için Pandion, büyük kızı Prokne’yi Tereos’la evlendirir. Evlendikleri gün Prokne hamile kalır ve zamanı geldiğinde Itys isimli oğulları dünyaya gelir. Prokne, aradan geçen zamanda kız kardeşi Philomela’yı çok özlediğini söyler ve kocasına rica eder, onu alıp Trakya’ya getirmesi için. Her nasılsa Tereos, o zamana kadar baldızını görmemiştir. Gider Atina’ya, görür Philomela’yı ve ona vurulur. Genç kız o kadar güzeldir ki… Tereos onu hem aşk hem de şehvetle arzular. Atina’da geçirdiği süre içinde arzusu büyür de büyür. Sonunda kral baba ikna olur, kız da ablasını görmek istemektedir. Pandion, gözyaşlarıyla kızını uğurlarken onu, eniştesi Tereos’a emanet eder. Atina’dan gemiye atlayıp Trakya’ya varan enişte, baldızını saray yerine ormanlık bir yere götürür, onu kirletir! Philomela, tecavüze uğramışlığın etkisiyle korkunç bir ruh durumuna bürünür ve eniştesini dünya âleme rezil edeceğini söyler. Haysiyetsiz enişte korkar ve güzeller güzeli Philomela’nın dilini keser! Onu da orada bir mağaraya bırakır, hizmetine bir iki kadın, başına da birkaç nöbetçi asker bırakır. Sarayına dönünce karısı Prokne, kardeşini sorar tabii. Hain enişte sahte gözyaşları dökerek kız kardeşinin öldüğünü söyler. Ağıtlar yakılır, olmayan bedene anıt mezar inşa edilir vs. Dilsiz güzel Philomela, bir süre sonra şoku olabildiğince atlatıp, başına gelenleri bir kumaşın üzerine nakışla işler, hizmetindeki kadınlardan biriyle ablasına gizlice gönderir. Abla bunları okuduktan sonra çıldırır tabii. İntikam ateşiyle yanıp tutuşur.

Haberin Devamı

SANKİ SUÇU VAR GİBİ UTANMAK

Çile bülbülüm çile

Prokne, oğlunun başını korkunç kocasına gösteriyor. Philomela yanında. Sanatçı Bauer

Tam da bu mevsimlerde başlayan Dionysos Şenlikleri sırasında kılık değiştirip kardeşinin bulunduğu mağaraya gider, bir şekilde onu kurtarır ve sarayına getirir. Dili kopartılmış genç kız, sanki bir suçu varmış gibi utanmakta, ablasının yüzüne bakamamaktadır. Ablası onu teselli eder. O sırada Prokne’nin oğlu Itys girer içeri. Kraliçe, oğlunda, kötü yürekli kocasını görür bir an. Hiddete kapılıp, oğlunu alır, kuytuya götürür, hançerle öldürür, parçalara ayırır ve pişirir! Akşam olunca da kocasının önüne yemek diye koyar. Karnı doyan kötü ruhlu kral, oğlunu sorar, kraliçe, “Oğlun içindedir” diye yanıt verir. Adam ne olduğunu anlamadan, acı ve öfkeyle gözü dönmüş kraliçe, oğlunun kesik başını kocasının önüne atar! Korkunç kral da dehşete kapılır ve kraliçe ile o an tanıdığı baldızını öldürmek üzere kovalamaya başlar. Efsaneye göre tanrılar (hatta bizzat Zeus) bu kadınların haline acır ve onların birini bülbüle, diğerini de kırlangıca çevirir. Söylenen odur ki Prokne kırlangıç, philomela da bülbül olmuştur. Kadınlar kanatlanıp uçarak kaçarlar. İşte o günden beri bülbül dertli dertli ötüp dilsiz günlerinin acısını çıkartırken, kırlgangıç da insanların evlerinin neredeyse içine yuva yaparak bozulan kendi yuvasının sıcaklığını arar. Denir ki, kırlangıçların boynundaki kızıl leke, öldürdükten sonra bağrına bastığı oğlunun cesedinden Prokne’ye bulaşan kanın kızıllığıdır. Homeros’un Odysseia’sında bile isimleri biraz farklı şekilde vardır bu efsane. (XIX-518 vd)

Haberin Devamı

BÜLBÜLÜN BUNLARDAN HABERİ YOK TABİİ

Çile bülbülüm çile

Esmer Arap Bülbülü. Mısır ve tüm Kuzey Afrika'da yaşıyor.

Bu acıklı öykü her ne kadar Helen kültürüne ait olsa da, kuşkusuz bülbülün acıklı ötüşü Doğu ile neredeyse özdeşleşmiştir. Dîvan edebiyatının, Doğu’nun hemen hemen tüm safhasının vazgeçilmezidir bülbül. Bu arada, bülbülün o muhteşem ötüşünü “acıklı” diye tarif eden, ona acıklı öyküler atfeden de biziz. Hayvancağız hayatını yaşıyor oysa. Bütün diğer canlılar gibi soyunu devam ettirmek, bölgesini korumak, karının doyurmak gibi dertleri var ve bunlar da hiçbirimizi diğerinden daha “acıklı” yapan dertler değil.

DOĞUNUN EDEBİYATI

Gelin görün ki Arap/Fars şiiri ve sonrasında gelişen Osmanlı edebiyatı, bülbül-gül ilişkisini bolca kullanmış. Osmanlı o kadar kullanmış ki, bizim dîvan edebiyatına tamamıyla bülbül-gül edebiyatı dense yeridir! (Sırf aruzu tutturmak niyetiyle belli bir konuyu işleyip durduğundan, kulağa hoş gelse de fikrî açıdan pek de yaratıcı bir edebiyat değildir. Melodiktir ama içerik çok zayıftır.) Fars kültüründe şarabın yeri özel olduğundan, onlar şarap testisini bülbül şeklinde yapmışlar ve adına da “bülbüle” demişler.
Ancak, yeri gelmiş, acıklı ötüş, feryat figan edilen başka durumları, örneğin vatanın işgalini de betimlemiş:
“Eşin var, âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?” der Mehmet Âkif Ersoy, Bülbül şiirinde, işgal edilmiş vatandan söz ederken.

Haberin Devamı

Ama acıklılıktan gına geldiği de olmuş hani:
“Bahar müjdesini ver ey bülbül,
Kötü haberi baykuşa bırak ey bülbül” diyen de Şirazlı Sâdi. Şiraz, hem şair Sâdi ile hem de ünlü üzümüyle bilinir, onu da ekleyelim.

Bülbül karşılığı olarak Batı dillerinde mesela İngilizcede “nightingale” sözcüğü de kullanılır. Bu sözcük, Almanca “Nachtigall”den türemiştir. Nacht gecedir, gall de şarkı söylemek. Yani “geceleri şakıyan” demişler bülbül için. Bülbül karşılığı kullanılan bir diğer Batı sözcüğü de “philomel”dir. Eh, onu artık çok iyi biliyoruz.

ÇİLEMEK

Gelin bu noktada, acıklı ötüş müdür, sevinçle baharı müjdelemek midir, çok iyi bildiğimiz bir şarkıyla düşünelim birlikte. Efendim, Sadettin Kaynak’ın muhteşem muhayyer şarkısı Çile Bülbülüm Çile’yi bilmeyenimiz yok. Güftesi, bir başka dâhi olan Vecdi Bingöl’e ait. Çoğumuz bu şarkıyı biliriz ve ne zaman söylense eşlik ederiz. Ama eşlik edenlerimizin çoğu da, o uzun “çileeeeeee…” kısmında, orada geçen sözcüğün, “çile çekmek, dertlenmek, kim bilir ne acılara katlanmak…” gibi anlamlara sahip olduğunu zannederiz!
Gelin şu şarkının sözlerini inceleyelim:
Bülbülüm gel de dile
Söyle benimle bile
Sesini duyur ele
Çile bülbülüm çile.

Issız yuvamda tektin
Çekilmez çile çektin
Kim derdi gülecektin
Çile bülbülüm çile.

Müjde ey güzel kuşum
Bahara döndü kışım
Gülüyor içim dışım
Çile bülbülüm çile.

Sözleri dikkatle incelediğimizde, gülmek, müjde, kışın bahara dönmesi gibi sevinçli şeylerden söz edildiğini kavrarız. Peki neden “çile bülbülüm?” Efendim, “çilemek”, bülbülün şakımasına denir de ondan! Yani şakımaktır çilemek. Çile bülbülüm de “şakı, neşeyle öt ey bülbülcüğüm” anlamına gelir. Yani “gülüyor içim dışım” dedikten sonra dertlenmek kimin aklına neden gelir ki? Vecdi Bingöl’ü de, Sadettin Kaynak’ı da rahmetle analım. Ve bir de, Kaynak’ın, çok güzel söylediği ve benimsediği için şarkının tüm haklarını hediye ettiği Safiye Ayla’yı analım elbette. Tabii sırf bu nedenle şarkıyı Safiye Ayla’nın eseri zannedenler de az değil. Demem o ki, bahar geldi dostlar. Çile çekmenin değil şakımanın zamanıdır.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

ŞAKA GİBİ
Sokağa çıkma yasakları yokken buz gibi hafta sonları geçirdik, şimdi bu hafta sonu çıkamayacağız ya, hava da gayet sıcak. Ne zaman serinliyor biliyor musunuz? Sokağa çıkabileceğimiz hafta içinde! Hatta pazar günü biraz yağmurla birlikte. Ama cumartesi harika bir hava bizi bekliyor gibi görünmekte şu an. Rüzgâr bir süre güneyli.

Yazarın Tüm Yazıları