Paylaş
ORMAN yangınları bir başladı, bitmek bilmiyor. Hiç bu kadar büyük ve çok sayıda orman yangını ile aynı anda mücadele etmek zorunda kalmamıştı Türkiye. Komplo teorileri de bitmek bilmiyor bu konuda. Yakıldı mı, uzaydan mı müdahale edildi, iç terör mü, dış terör mü, sadece doğanın marifeti mi... Bilmiyoruz, bildiğimiz tek şey varsa canımız çok yandı. (Bakınız geçen haftaki yazı.)
Orman yangınlarının acısı bitmeden Karadeniz’i sel aldı. Hem de ne sel. Orada da yangınlarda olduğu gibi can kaybı var. Korkunç bir yağış, ki bunlara “hazırlıklı” yakalanmak mümkün değil, önüne ne katarsa alıp götürdü.
Belki görmüşsünüzdür Ayvalık’ta, orada burada hortumlar ortaya çıkıp zarar veriyor. Türkiye, bu kadar çok hortumun oluştuğu bir ülke değildi.
Marmara’nın müsilajını bu sayfada bolca dile getirdik, tüm medya diye getirdi. (Türkiye’de müsilajla ilgili ilk ciddi gazete yazısı bu köşede yayımlandı. Gurur mu duyayım, yoksa üzüleyim mi, bilemiyorum.) Marmara artık kendisini temizleyemeyecek durumda. İnsan yardımı şart. Ama biz yardım etmek yerine yangınla körükle gitmeyi sürdürüyoruz.
AL SANA ÇİVİ!
Tabii tanık olduğumuz gariplikler ve aşırılıklar, bize has değil. Dünyanın her yerinde aşırılıklar meydana geliyor artık. Çünkü, söylene söylene anlamını yitiren, umursanmaya umursanmaya “marjinal grup söylemi” haline getirilen “küresel ısınma” diye bir şey var! Bilim insanları onlarca yıldır yırtınıyor küresel ısınmaya dikkat çekebilmek için. Ama sonunda dikkati çeken bilim değil “acı” oldu. Can acısı, yürek acısı, adına ne derseniz deyin, acı çekiyoruz insan ırkı olarak. Alışık olmadığımız şeyler oluyor dünyada. Bu iklim olayları, doğanın ta kendisi. Doğa, “Al sana kanalizasyon!”, “Al sana fabrika bacası!”, “Al sana toplu taşıma bilincinden uzak bireysel kara taşımacılığı!”, “Al sana zehirli atıklar!” diyor.
Sanırım dünyanın çivisi gerçekten çıktı. Aşağı yukarı hepimiz bu deyimin anlamını biliyoruz. “Çivisi çıkmak”. Düzenin tamamen bozulduğunu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, bütün tadın tuzun kaçıp gittiğini anlatan bir deyimdir. Türk Dil Kurumu, “Kargaşa içinde bulunmak” diye açıklar. Ülkemiz ve dünyamız mı kargaşa içinde, kargaşa mı bizim içimizde, bilemiyoruz.
Bir Anadolu halkı olan Urartular'dan kalma bir Hayat Ağacı tasviri.
KAYINLA SEMBOLİZE EDİLİR
Çivisi çıkmak deyimi, çok eskilere dayanıyor. İnternette aradığınızda, kopyala-yapıştır yöntemiyle oluşturulmuş siteler ve hatta videolar var ama ne yazık ki bilgiler epey eksik. Basit anlatı, olayı Türkler’in İslâmiyet öncesi inancı olan Şamanizm’e atıfta bulunur ve Türklerin, kutsal hayat ağacı ile ilişkilendirir. Doğrudur, “hayat ağacı” hayatın orta yerinde, en kutsal nesnedir ve yer ile göğü birbirine bağlar. Hatta, daha önce üzerinde sohbet etmiştik, bu ağaç genellikle kayın ağacıdır. Kayın sözcüğü, kadın ile aynı anlamdan türemiştir çünkü kadın, erkekler kutsiyeti ele geçirmeden önce tüm dünya kültürlerinde “hayat veren” idi. Eski anlatıların tümünde kadın “hayat veren” olarak geçer. Hayat veren canlı kadınsa, hayat veren ağaç da kadından türeyen kayın ağacıdır. Aslında, kutsal ağaç gözle görülebilen bir nesne değildir, “tengri” gibi görünmez ama kayın ağacı ile sembolize edilir.
ÇUBUK, ÇIBIK, DİREK, KAZIK
Şamanizmin şamanları ya da “kam”ları bu ağaç altında tören düzenler, tanrılarla, daha doğrusu “gök” ile temas kurarlar. Ağaç, sembolik olarak yer ile göğü birbirine bağlayan “düzen”dir. Bu düzen, Türk dilinde (geçen hafta da değinmiştik) demir kazık veya temir terek (demir direk) olarak da bilinir. Kuzey yıldızının Türkçe’de bu isimle anılması tesadüf değildir. Direk ve kazığın ikisi de sembolik birer “çubuk”tur. Yer ile göğü birbirine bağlar ve tanrılar ile insanların düzen içinde yaşayıp gitmesini sağlar. Bu çubuk yerinden oynayacak olursa, dünya kargaşaya sürüklenir!
Çubuk sözcüğü, Orta Asya Türkçesinde “çıbık”tır. Sondaki “k” harfi, “kh” bitişik gırtlak sesi ile çıkartılır ve bazen de kullanılmaz bile, boş kalır ses sonu. Yani, “çıbık”, “çıbı” olur ki bu da sonradan “çıvı”ya, nihayetinde de “çivi”ye dönüşmüştür! (Bkz. Köken Bilgisi Sözlüğü, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Bilge Kültür Sanat, 2018, çivi maddesi) Yani dünyanın çivisi bir kayın ağacıdır.
HERKESİN BİR AĞACI VAR
Tabii bu anlatı, Türklerden aktarılan, bir şekilde kayda geçmiş bilgidir. Ancak, ağacın bir çubuk olarak dünyayı ve insanlık düzenini ayakta tuttuğu inancı bir tek Türklerde yoktur. Onlarla akraba olup olmadığı bugün tartışılan ve bana göre de akrabalık olasılığı hayli güçlü bulunan Sümerlerin evren tasavvurunda da vardır. Bakın şu tesadüfe ki Amerikan yerlilerinin tasvirlerinde de aynı inanışa rastlanmıştır. Keza İskandinav mitolojisinde de...
Bu inanış, eğer hiçbirine ulaşma olanağımız yoksa, internetten bulup izleyebileceğimiz Avatar filminde bile karşımıza çıkar. Hani, mavi dev insanımsı canlıların ünlü hayat (ruhlar) ağacı odur işte. Tıpkı Türklerde olduğu gibi tanrının zihniyle insanın zihnini birbirine bağlar, duygu ve düşüncelerin insanlar ve evren arasında dolaşmasını sağlar.
KİMDİR EVİN DİREĞİ?
Çubuk ya da direk, Türklerde sadece evreni ayakta tutmaz, ailelerin haneleri olan otağlar da (çadırlar) ortadaki direk ile ayakta durduğu için, “ocağın direği” (otağın da direği) olarak da kutsanır. Ocak, ateşin yandığı yani yaşamın devamının sağlandığı motif olduğu için değerli ve önemlidir; aynı nedenle de “ev” anlamına da gelir. Bir adam öldüğünde karısı “gitti evimin direği” diye ağıt yakıyorsa bu, kocasının ev yaşamı için değerine işaret eder. Genelde para kazanma eylemi ile ilişkilendirilir. Ama bana sorarsanız evin direği kadındır. Kadın giderse ev maddiyat ile falan ayakta kalmaz, genelde çöküntü yaşanır. “Elinin hamuru ile erkek işine karışma” denen kadının yaptığı işleri pek az erkek gerçekten becerebilir ama erkeklerin yaptığı her işi artık kadınlar gözü kapalı yapabilmektedir. Kusura bakmayacağız erkekler! Gerçek zannettiğimiz ve kabul ettiğimiz pek çok “zan”, çatı çatır yıkılmakta. (Hayır bunun, dünyanın çivisinin çıkmasıyla ilişkisi yok!)
Direk, çubuk, çıbık, çivi...
Yerinden çıkmış olacak ki insanlık, her geçen gün yeni bir bela ile karşılaşıyor. Yaklaşık iki yıldır hepimizin hayatı “korona” denen bir zıpçıktı virüs yüzünden cehenneme döndü. Hale bakın, bilim kurgu filmi gibi yaşıyoruz artık. Sokakta herkes maskeli! İnsanlık bunu gerçekten hak etti mi yoksa?
DUYARLILIK ALERJİSİ
Yaşadığımız gezegene duyarlı olmak ne kadar zor. Marketten sigara alıp dış jelatinini düşünmeden çıkartıp yere atan (hatta havaya savuran) bir insana nasıl anlatacağız “duyarlı” olmayı? Bunun dili nasıl olmalı? “Duyarlı” olmak deyince pek çok insanın zihninde “entel-dantel” işler uyanır. Duyarlı olmak sözcüğüne bile duyarsız milyonları, daha güzel (bırakın daha güzeli, eskisi gibi diyelim) bir dünya için bir şeyler yapmaya ya da sadece yaptıkları bazı kötü şeyleri yapmamaya nasıl ikna edeceğiz? Çıkan çiviyi yerine nasıl yeniden oturtacağız? Umutlu olmak istiyorum.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
POYRAZ ÇOK GÜÇLÜ
EVET, bu hafta sonu poyraz çok güçlü ve bu beni çok korkutuyor. Sıcak havaya karşı güçlü poyraz, hepimizi ferahlatır ama en küçük bir kıvılcımın da alevlenmesine sebep olabilir. Üstelik Marmara’da ve tüm risk altındaki Ege’de durum bu. Yaşadığımız tüm felakete rağmen halen, sosyal medyada güncel olarak penceresinden dışarı yanan sigara atan sürücülerin videoları dolaşıp duruyor. Rica ettik, güzellikle söyledik, olmadı, bu sefer başka türlü söyleyelim: Atma sigaranı penceren dışarı vatan haini! Nerede içiyorsan orada söndür!
Paylaş