Allah sahibine bağışlasın mı?

Bu cümleyi duyduğumuzda ne anladığımız, tamamen bizim tercihimizdir.

Haberin Devamı

Allah sahibine bağışlasın mı

“Çok güzel kız vallahi! Allah sahibine bağışlasın.” Lütfen bu cümleyi hiç duymadığınızı söylemeyin. Duymak bir yana, bunu ya da benzerini, herhangi bir kötü niyet olmaksızın bizzat kurmuş bile olabilirsiniz. Suçlamıyorum, haşa; yaygın bir laftır ve hemen hepimiz, lafları, sözleri, gerçek anlamlarını merak bile etmeden kullanıp dururuz. Öyle ki, pek çok yanlış da böyle büyür gider. Geçenlerde, betonu delenin, azimli bir fare olduğunu, lafın, defi hacetle ilgisinin olmadığını açıklamıştık. Bu sefer de yaygınlaşan yanlış kullanım örneği olarak hoşafı verelim. “Eşek hoşaftan ne anlar!” diye bir laf var ya... Lütfen söyler misiniz, eşekle hoşaf nasıl, nerede, hangi ortamda bir araya gelebilir? Elbette mümkün değil. Lafın doğrusu, “Eşek hoş laftan ne anlar”dır. Yani eşeğe, “Sevgili eşek, rica etsem durur musunuz acaba” gibi hoş bir ricada bulunulamaz çünkü eşek bundan anlamaz, onun yerine “çüüş!” gibi hoş olmayan, kaba bir emir verilir. Başa dönelim.

Haberin Devamı

SAHİP OLMAK DA NE?

Sahibine bağışlama kalıbı, elbette erkekler için de söylenir. Ama doğrusunu isterseniz bu lafta, ciddi ve hatta korkunç bir toplumsal yanlışın kanıtı yatar. Hepimiz biliriz ki bu sözün arka planı, evlenecek (veya zaten evli) olan bir güzel insana -erkek veya kadın- bakıp, eşiyle birlikte mutlu olmaları gibi bir dilek barındırır masum tarafıyla. İşte tam da bu masum sanılan taraf, aslında en sorunlu kısımdır. Çünkü evlenen insanların birbirlerinin sahibi olmaları inancını dile getirir! “Allah sahibine bağışlasın!” Sahip? Yani eşi! Son zamanlarda giderek artan aile içi şiddet ve aslında tüm toplumsal davranış kalıplarımız bize göstermektedir ki, bu “sahiplik” durumu, aslında karşılıklı bir hâl değil, daha çok erkeğin borusunun öttüğü bir hâldir. Başka deyişle, evet, erkekler kendilerini, evlendikleri kadının (hatta kimi durumlarda sokakta gördükleri her kadının) sahibi zannetmektedirler!

HANGİ HAKLA?

Haberin Devamı

Allah sahibine bağışlasın mıErkek, kendisini kadının sahibi zannetmese, “Onu giyemezsin”, “Böyle davranamazsın”, “Şöyle kahkaha atamazsın”, “Şu saatte evde olacaksın!” diye emirler verebilir mi? Erkeklerin kendilerini neden kadının sahibi zannettiklerini, bu hakkı nereden aldıklarını (biraz reklam gibi olacak ama gerektiğinde her kitaba atıfta bulunuyoruz kuşkusuz) Erkek Denizinde Kadın Gemiler kitabımda uzun uzun anlatmıştım. Özetlemek gerekirse, tamamen mesnetsiz, tamamen asılsız, erkeklerin kendi yarattıkları dünya ve uydurdukları kurallar silsilesinin bir sonucu bu. Dünya nüfusunun bir yarısı, öbür yarısının sahibi olabilir mi? Olabilir mi böyle bir şey?

KADININ SİLAHI KISKANÇLIK

Haberin Devamı

Genelde erkekler tarafında çalışan bu sahiplik düşüncesi, karşı tarafta, yani kadınlar tarafında da başka bir çaresizlik alameti olarak karşımıza çıkıyor. Durmadan emirler yağdıran bir adama karşı kadının elinden gelen tek şey ve en güçlü silahı belki de: Kıskançlık! Nasıl ki erkekler, kadına sahibiymiş gibi davranmayı baba dâhil çevrelerinden öğreniyorlar, tıpkı onun gibi çapkınlığı ve yapılan çapkınlık sonucu yakalanma durumunda takınılacak tavırları da aynı şekilde çevreden öğreniyorlar. İnanın neredeyse tüm davranışlarımız, birkaç aklı başında olanımız hariç, kopyala-yapıştır yöntemiyle “bizim davranışımız” oluyor. İtirafı da hazırdır: “Biz böyle gördük!” Gördün diye yapman gerekmiyor. Kendini geliştirebilirsin, daha iyi bir insan, daha iyi bir koca, daha iyi bir baba olabilirsin! Kadın soruyu yapıştırıyor: “O kadın kim?” Işık tutulmuş tavşan gibi kalıyor erkek: “Hangi kadın ya?” Yakalanan erkek çarezsizliği de kopyala-yapıştır, yakalama refleksine doğuştan sahip kadının davranışı da. Bunun dışında kadının “sahip” olma hali ile ilgili yapabileceği pek bir şey ne yazık ki yok. En azından bizim toplumumuzda. Yavaş yavaş değişiyor bunlar tabii, gençler dönüştürüyorlar kendilerini. Onlar anlıyorlar kimsenin kimseye sahip olamayacağını.

Haberin Devamı

KEDİNİN SAHİBİ OLMAK NE DEMEK Kİ?

Tabii burada sözü geçen sahiplik, öz Türkçesiyle “iyelik” anlamında. Yani ait olma durumu. Mesela telefonum bana aittir. Ben onun iyesi, yani sahibiyim. Parasını verdim aldım. İster güzel güzel kullanırım, isterse kötü kullanır ömrünü yerim, isterse duvarlara çarpar kırarım! Hoş bir şey değil, savurganlıktır ama kimse de bana karışamaz. Ama insanlar arasında böyle bir “sahiplik” olabilir mi Allah aşkına? Bırakın insanı, bir canlı, başka bir canlının nasıl sahibi olabilir? Evimizde kedi var mesela. Sahibi değiliz ki biz onun. O bizi seviyor, biz onu. Bizi bir arada tutan şey sevgi, sahiplik değil. Sevgiyi çıkartıp yerine sahip olma durumunu koyunca, “Ya benimsin ya da kara toprağın!” gibi abuk sabuk, ölümcül ve hastalıklı ruh durumları çıkıyor malum.

Haberin Devamı

BİLE BİLE YANLIŞ TERCİH

Allah sahibine bağışlasın mı

Pekiyi… Sanırım en azından bazı konularda hemfikiriz. Yani, “Allah sahibine bağışlasın” dendiğinde neyin anlaşıldığı konusunda hemfikiriz değil mi? Ben şimdi size, buraya kadar yazdığımız her şeyin aslında bizim yarattığımız bir yanlış algı, tercih ettiğimiz bir “suç”, bizzat seçtiğimiz bir ayıp olduğunu söylesem?
Tabii ki sizi sözcüklerin iç dünyasında dolaştırmadan işin peşini bırakacak değildim. Bu nedenle şimdi giriyoruz yine sözcükler dünyasına, ki sizlerden gelen mesajlar, bundan büyük keyif aldığınızı, en azından keyif alanların çok olduğunu gösteriyor, teşekkür ederim.

TÜRK DİL KURUMU DER Kİ

Efendim, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “sahip” sözcüğünün birinci anlamı şu: “Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik.” Bizim de zaten yazının başından bu yana üzerinde durduğumuz anlam buydu. Hele o “Dilediği gibi kullanabilme” yok mu, toplumumuzun gelenekselleşmiş evlilik kalıbını aslında bir çırpıda özetleyiveriyor doğrusu. Geçelim. TDK, ikinci anlamı şöyle yazmış: “Herhangi bir niteliği olan kimse; ehil. (Bilgi sahibi).” Üçüncü anlam da buna benzer. Dördüncü anlam ise biraz daha farklı: “Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse, sahip çıkmak.” “Siz bu vatanı sahipsiz mi sandınız?” cümlesinde olduğu gibi. Fakat aynı toplum, aynı cümleyi, bir kadın iççin kullanınca, anladığı şey de değişiyor: “Sen bu kadını sahipsiz mi sandın?” (Yeni moda Türk dizilerinin klişelerinden.) Cümleyi böyle kadınlı kızlı kurunca, sahip, koruyan anlamında mı yoksa mülkiyet hakkından mı söz ediyor, kestirmek güç. Ama genelde herkesin anlamayı tercih ettiği kuşkusuz “iyelik”!

OYSA BU SAHİP…

Allah sahibine bağışlasın mı

Bizzat yaptığımız yanlış tercihe geliyoruz şimdi. TDK’nin söyledikleri, günümüz Türkiye Türkçesinin içindeki anlamlar. Oysa sözcüğün biraz daha eski hallerine, kökenine, etimolojisine girdiğimizde yaptığımız hatayı anlamış olacağız. Arapça “sâhib” sözcüğünün ilk ve en yoğun anlamı “yoldaş, arkadaş”! Bir anda değişti bütün konuştuklarımız değil mi? Çoğulu da ne biliyor musunuz? “Sahabe”! “Dostlar” demek! Bir din tarihi yazısı yazıyor değilim ama eh, Hazreti Peygamber’in “sahabe”sinden söz edildiğini duymamış olanımız var mı? (Yanlış olarak sahabeler denir bazen. Sahabe zaten çoğul.)

Biraz daha ekleyelim üzerine. Sohbet, “dostluk/arkadaşlık etmek, yoldaşlık etmek” anlamındadır. Karşılıklı çan çan çene çalmak değildir aslında. Yine bu kökten türemiş, kültürümüze girmiş bir başka sözcük: Musahip. O da dost ve yakın arkadaş demektir. Osmanlı’da, özellikle sarayda, padişahın yakınları için kullanılırdı.

HATAYA BAKINIZ

Bütün bu bakış açısıyla…
“Allah sahibine bağışlasın” dendiğinde, aslında “Allah yoldaşına bağışlasın” diye anlamayı seçmemek, yoldaş yerine kullanım hakkı sahibi olmayı tercih etmektir işte bizim yaptığımız büyük ve korkunç ve affedilmez hata. Evlendiğimiz insanla bir ömrü yan yana, huzurla, sevgi ve saygıyla paylaşmak yerine, erkeklerin “mülkiyet” iddia etmeleri, şiddet, aşağılama, hakaret ve her türlü işkenceyle eşlerini “dilediği gibi kullanabilme” iddialarını, neyle açıklayabiliriz ki?

BİREYİ GÖRECEK VE SAYGI DUYACAĞIZ

“Ben senin böyle giyinmeni istemiyorum” diyen bir adam, karşısında, tercihlerine saygı duymak zorunda olduğu bir birey yerine bir (ifademi bağışlayın) mal görüyorsa, bunun vebali kimin boynunadır? Tabii kadınların asırlardır çektiği sıkıntıları, katlandıkları işkenceleri oturup bir kalemde Türkçenin azizliğine bağlayacak halimiz yok. Lakin artık kadınların, “Ben senin böyle giyinmeni istemiyorum” diyen erkeğin karşısında, “Sen benim sahibim değil, yoldaşımsın. Böyle giyinmek benim tercihim, saygı duyacaksın” demelerinin vakti geldi de geçiyor bile. (Ben giyimden örnek verdim, siz istediğiniz örneğe dönüştürün lütfen, çünkü erkekler, müdahale hakkı görmek konusunda kendilerini sınırsız özgür sanıyorlar.)

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

PAZARTESİ ŞEMSİYE

Poyrazın eşlik ettiği açık ve güneşli, dolayısıyla keyifli bir gün bizi bekliyor. Cumartesi ve Pazar günleri ise rüzgâr oradan buradan karışıp fazla hafifleyeceği için sıcaklığı daha iyi hissederiz. Lakin pazartesi günü dışarı çıkacaklar, üzerlerine ince bir hırka, yanlarına da şemsiye almalılar zira poyraz, hafta başında yağmurla birlikte serinletecek bizi.

Yazarın Tüm Yazıları