Paylaş
İşte bu sıkışmışlık halini tersine çeviren, hissedilen zamanı yavaşlatıp insana nefes aldıran bir olgu var: Cittaslow yani Yavaş/Sakin Şehirler. Yavaşlığın sembolü salyangozu kendine logo edinen bu felsefe bize usulca şunu söylüyor: Zamanın tadına varmak için sakinleş, yavaşla ve tadını çıkar!
Doğayla kucaklaşan, adımlarını yağmurun adımlarına uyduran insanların yaşadığı, hayatın tadına varılan yerler hayal ürünü gibi olsa da Cittaslow unvanını alabilen şehirler gerçekten var.
Cittaslow; “yaşam; yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmalı” felsefesine dayanıyor. Tadına varılacak anları fark edebilmek için bir nevi zamanı yavaşlatma da diyebiliriz.
Cittaslow, 1999 yılında İtalya’da başlamış bir hareket. İtalyanca “citta (şehir)” ve İngilizce “slow (yavaş)” kelimelerinden türetilmiş ve “Yavaş/Sakin Şehir” anlamına geliyor.
Manifestoları ise iç açıcı: “Bunlar; eski zamanlara meraklı insanları, zengin tiyatroları, meydanları, kafeleri, atölyeleri, restoranları ve ruhani yerleri, bozulmamış manzaraları, sevimli zanaatkârları olan şehirler. İnsanların hâlâ mevsimlerin yavaş seyrini fark edebileceği, hakiki ürünlerin tadına varabildiği ve kendine özgü gelenekleri olan yerler…”
Bir başka tanım ise şöyle: “İnsanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan, alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçekçi bir alternatif olacağı hedefiyle yola çıkmış bir oluşum.”
Bir nevi ütopya...
ZAMANI YAVAŞLATAN CITTASLOW’A SEYAHAT
Yavaş Şehir ütopyasını gerçeğe taşımış birçok kent var.
Sele dönüşüp önüne kattığı her şeyi mahveden bir sağanak değil buralarda zaman; ince ince yağan bereketli bir yağmur.
Cittaslow sakinleri; büyük şehirlere özgü, insanı hasta eden çoğu alışkanlığı kaldırıp çöpe atmış. Böylece yaşamın hemen her ânına kıymet veriyor bu şanslı kitle.
Bu şehirlerde çocuklar bilgisayar karşısında zamanını bir çırpıda öğütmek yerine, onlar için ayrılmış alanlarda yani sokaklarda ânın tadını çıkararak anılar biriktiriyor, yetişkinler toprakla hemhal oluyor ve mahalle kültürüyle sosyal anlamda aktif kalarak hayata dair endişeleri olabildiğince azaltıyor.
Sahip olunan değerlerin korunup iyileştirilmesinin değişmez kural olduğu bu Yavaş Şehirlerde, ahalinin ve ziyaretçilerin gürültü ve hava kirliliğinden arınıp rahat nefes alabilmeleri için araçların giremeyeceği alanlar yaratılıyor. İnsanları bisiklet sürmeye ve yürüyüşe özendirmek için alt yapılar oluşturuluyor.
Yaşamı dinamik kılan önemli yapı taşlarından “sağlıklı beslenme” de bu şehirlerin olmazsa olmazı. Halkın organik besinler tüketebilmesi, yerel ürünlerini satabilmesi için gerekli ortamlar korunuyor. Okullarda çocuklara sağlıklı beslenme ile ilgili eğitimler veriliyor. Kirlilikten arınmış temiz havayı da hesaba katarsak bu şehirler insana, sağlık dolu bir yaşam vadediyor.
Özetle Yavaş Şehirler, çoğumuzun çocukluğundaki yaşamı geri getirerek zamanda yolculuğun kısa yolunu keşfetmiş gibi görünüyor.
NASIL “YAVAŞ ŞEHİR” OLUNUR?
Yavaş Şehir unvanının sembolü salyangoz logosuna sahip olmak için 7 farklı kategoride 70’e yakın kriterin en az %50’sini karşılamak gerekiyor.
Başvurular için ilk durak o ülkede ilk olarak bu unvanı kazanan kent oluyor. Sonrasında İtalya’nın Orvieto kentindeki Uluslararası Cittaslow Birliği’ne başvuru yapılıyor. Aday kent gerekli kriterleri karşılayacağına dair somut adımlar ve planlar sunabilirse salyangoz logosunu almaya hak kazanıyor.
NEREDE BU YAVAŞ ŞEHİRLER?
Bugüne kadar güzel Türkiye’mizin 14 kenti Cittaslow unvanını almaya hak kazanmış. Dünya çapında da büyük rağbet var bu harekete zira 28 ülkede 182 üyesi bulunuyor.
Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehir” unvanına sahip kenti İzmir’in Seferihisar ilçesi. Gerçekten de Seferihisar, her yönüyle zamanın dişlileri arasında kaybolanlara bir nevi ilaç.
Doğal bir film setini andıran sokakları ve yapılarıyla sükûnetin ev sahibi Seferihisar’ın tarihsel zenginliği, koruduğu yerli tohumları, markalaşmış mandalinası, güneş, jeotermal ve rüzgâr enerjisi ile hayata geçirilen vizyoner projeleri ve birçok alkışlanacak özelliği mevcut.
Yavaş Şehir unvanını alan birçok başka kentimizin olması da mutluluk verici.
Örneğin mimarisi ve doğasıyla yeryüzü cenneti Akyaka (Muğla), günün her saatinde renk değiştiren gölüyle Eğirdir (Isparta), gül bahçeleri ile ün salan Gerze (Sinop), Anadolu’daki Türk yaşayış şeklinin devam ettiği ender ilçelerden Göynük (Bolu), asırlık zeytin ağaçları ve kekik kokan havasıyla Gökçeada (Çanakkale), yılın sekiz ayı taş evlerin damlarında binlerce yıldızın altında yatılan Halfeti (Şanlıurfa), yeşilin her tonuna sahip Perşembe (Ordu), tarihi Anadolu yerleşimlerinin izlerini taşıyan keşfedilmemiş hazine Şavşat (Artvin), dünyanın en zengin biyolojik çeşitlilik bölgeleri arasında sayılan Uzundere (Erzurum), tarihi dokusuyla dikkatleri çeken Taraklı (Sakarya), İstanbul’a çok yakın olmasına rağmen kendini koruyabilmiş coğrafya Vize (Kırklareli), tarih boyunca birçok medeniyet görüp nice gezgine kucak açan Yalvaç (Isparta), bereketli toprakları ve Milli Mücadele kahramanlarından Yörük Ali Efe'nin müzesinin bulunduğu Yenipazar (Aydın)…
Sahip olduğu bütün zenginliklerin üstüne titreyen bu kentler hayatı yavaşlatmak ve anılar biriktirebilmek için birebir.
Birçok kentimizin daha bu unvanı elde etmeye layık olduğundan eminim. Umarım bu bir devlet politikası haline gelir ve çocuklarımıza borcumuzu ödeyebiliriz.
Paylaş