Paylaş
Murat bir tenor. Hem de başarısı dünya çapında tescilli bir tenor. Geçen ay Moskova’da Bolşoy Tiyatrosunda onu Manon Lescaut’da ön koltuklardan izlemiştim. Dünyanın en önemli sahnelerinde iz bırakan ve bizi böylesine gururlandıran arkadaşım artık ülkemizin nadide bir kurumunun, Devlet Opera ve Balesinin başında. Kendisinden çok umutluyum. Ancak Nessun Dorma’dan başlayıp Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar’a uzanan yelpazede sanatını başarıyla icra edebilen bir sanatçının aynı başarıyı yöneticilik sürecinde de gösterebilmesi için bazı riskli soruları sormak, öneriler sunmak ve bunların takipçisi olmak da gerekiyor.
Murat Karahan yoğun turne programları ile yurt içinde ve dışındaki başarılarıyla ülkemizi temsil ediyor. Kendisinin başarılı bir sanatçı oluşunun yanı sıra uluslararası arenada kazandığı bu tanınırlık, Genel Müdürlük görevi süresinde kurum adına avantaj sağlayacaktır. “Opera ve balemizin” yurt dışında tanıtımının yapılması açısından böylesine aktif bir sanatçının bu görevin başında olması büyük şans.
Diğer yandan zamanının büyük bölümünü bireysel konserleri kaplayacağı için kurumun sürekli başında durması da zor gözüküyor. İşleyen düzenin yürümesi ve geliştirilmesi adına genel müdür yardımcılarına düşecek iş yükünü şimdiden görebiliyorum. Sevgili Murat, bireysel kariyerinden ya da kurum yöneticiliğinden feragat etmeden, “iki görevin de hakkını vererek” çalışabilecek mi? Bunun cevabının olumlu olması o kadar önemli ki...
Sanat hayatım boyunca “devlet sanat kurumları” yapılarının esnek olduğu sürece başarıyı daha fazla yakalayabildiğini, doğru kurulan denetleme mekanizmasının bu kurumları çok daha öne taşıdığını ve kurumlardaki adaletin ancak bu şekilde sağlanabildiğini gözlemledim.
Sanat kurumları organik bir yapıdır ve sürekli olarak kendini geliştirmek zorundadır. Bunu yaparken elbette kendini özgür hissedebilmelidir.
Fakat opera ve bale gibi kolektif sanat dallarında bu özgürlüğün çerçevesi kurumsal sınırlar dahilinde kalmak zorunda. Dolayısıyla kurumsal yapının sağlığını korumak adına şu ana kadar olan işleyişi tahlil etmek, sorunları ortaya koymak, aynı zamanda dünyadaki doğru uygulamaları ele almak zorundayız.
Öncelikle uluslararası önemli sanat topluluklarındaki işleyişin bazı seçilmiş bölümlerinin, ülkemizdeki sanat gruplarının konstrüksiyonuna uygun hale getirilmesi efektif kazanımlar sağlayacağı gibi, değerli sanatçılarımızın mesleklerini daha rahat icra edebilecekleri ortamı da oluşturacaktır.
Hali hazırda yürütülen sistemimizin üzerine, uygulamada başarılı olmuş bu örneklerin Devlet Opera ve Balemizin değerli sanatçılarını bir araya getiren bir çalışma ile değerlendirilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Bütün bunları yaparken, bu mesleğe hayatlarını adamış olan değerli meslektaşlarımı mağdur etmek bir yana, onların avantajlarını her zaman gözetip korumakla yükümlü olduğumuzu da düşünüyorum.
Ülkemi yurt dışında da temsil etme onurunu yaşamış bir sanatçı ve bu bilgi birikimini ülkeme dönerek bayrağı teslim edeceğimiz çocuklarımızı yetiştirmek için kullanan bir girişimci olarak, devletimizin sanat politikasını şekillendirip icra eden kurumu üzerine yaptığım kişisel tahlillerimi ve çözüm önerilerimi birkaç başlık altında sunmak istedim.
ÖNCE SANATSAL KALİTE ARTTIRILMALI
Özellikle Cumhuriyet döneminde sanat alanında hızlanan atılımlarla, klasik ve modern repertuvarların icra edildiği, birçok uluslararası başarısını alkışladığımız sanatçıların yetiştiği bir ülkeyiz.
Ancak sanat öyle bir okyanus ki uzaklara açıldıkça, derinlere indikçe keşfedilecek, geliştirilebilecek birçok boyutla karşılaşırız.
O yüzden “sanatsal kalite” yakalanan değil, sürekli bir sonraki aşama ne olsun diye kafa yorulan bir süreç. Esasen kalite, o arayışın kendisi.
Bu kalitenin en önemli ayaklarından biri de repertuvar. İyi bir repertuvar, sanatın icra edilebileceği zeminin yadsınamaz bir unsuru. Bu nedenle devletin tüm sanat teşkilatının yıllık repertuarı belirlemesinden sonra, bu eserler içinden en başarılı olanların seçilmesi, düzenlenen ulusal bir festivalle kurumlar arasından en iyisinin seçilmesi ve bu eserlerin uluslararası platformlarda yer alma hakkını kazanması doğru bir strateji olacaktır.
Bu seçim sürecinde değerlendirilip ödüllendirilen en iyi reji, en iyi ışık, en iyi kostüm vs. gibi dalların sanatımıza katacaklarını düşünsenize… Motive olan sanatçılarımızın üreteceği eserler nasıl eşsiz bir miras bırakır geleceğimize.
Çok seslilik, çok renklilik, sanatsal özgürlük ve adalet gibi kavramları uygulanabilir kılmak için ise jüri her yıl değişmeli ve tarafsız olmalıdır elbette.
BİLGİ ve GÖRGÜ GÖZ ARDI EDİLEMEZ
Sanatçı olmak sadece teknik bilgi ve beceriden ibaret değildir. Birçok alanda olduğu gibi sanat tarihi de usta çırak ilişkisinin, liyakatin, saygının, görgülü olmanın parlattığı sanatçılarla doludur. Zihinlerimize kazınan bu sanatçıların böyle bir tedrisattan geçtiğini görürüz. Aksi mümkün değildir.
Kendi içimizde işletilen bu mekanizma, elbette dünyadan da kopuk olamaz. Ülkemizi yüceltecek sanatçıların ve teknik ekiplerin akademik eğitimin yanı sıra uluslararası bir bilgi birikimi ve görgüye erişmesi için yurt dışı eğitimleri uygulamaya konmalıdır. Sanatta gelişim için bu çok değerlidir.
Bu önerim yönetmeliğimizde var ama geçmişte kötüye kullanıldığı düşünüldüğü için artık uygulanmıyor. Ancak gelişimi sağlayan mekanizmaların, insan hatası riski yüzünden rafa kaldırılmasını anlamak mümkün değil. Bu riskleri sıkı denetleme ile bertaraf etmek ve bu uygulamayı tekrar hayata geçirmek son derece önemli.
FESTİVAL ve YARIŞMALARIN KATACAĞI ÇOK ŞEY VAR
Çok eskitilmiş bir tartışma vardır: Sanat; sanat için midir yoksa toplum için mi?
Sanat paylaşım içindir. Kimsenin okuma şansı bulamadığı bir başyapıt şiirin, kimseye sergilenmeyen bir deha ürünü resmin, kimsenin dinleyemediği bir operanın ya da izleyemediği bir bale gösterisinin ne önemi var? Sanat ancak toplumun her katmanına ulaşırsa, yaratıcılığını paylaşarak evrilirse, muhalifliğini aktarabilirse toplumu ileriye taşıma misyonunu yerine getirebilir.
İşte bu misyonu uygulamanın en pratik ve hakkaniyetli yoludur festival ve yarışmalar.
Öncelikle önemli sanatçılarımızın toplumda daha tanınır hale gelmesini sağlar bu organizasyonlar. Her yaştan insan için rol model ve umut ışığıdır çünkü sanatçılar. Bir festivalde profesyonellerin yanı sıra amatör sanatçılar da eserlerini sergileme şansı bulur. Kendini kanıtlamış sanatçıların eleğinden geçerek seçilmek ve toplumla eserlerini paylaşmanın değeri tartışılmaz.
Bu noktada Aspendos ve Bodrum vb. festivallerimizin kuvvetlendirilmesi son derece önemli.
Yarışmalar da sanata taze kan sağlayan bir mekanizma. Sanatçı kimlikleriyle takdir gören bir jürinin seçtiği genç sanatçı adaylarının önünde kapılar bir bir açılabilir. Özellikle akademik eğitim alma şansına sahip olamayan ya da konservatuvar eğitimi aldığı halde sektörde kendini gösterme ortamı yakalayamayan sanatçı adaylarımız için ne müthiş bir fırsat.
Örneğin beste ve koreografi yarışmaları hiç tahmin edemeyeceğimiz bir kaynağın harekete geçmesini sağlayacaktır. Eminim ülkemizin keşfedilmeyi bekleyen ne cevherleri vardır. Farklı şehirlerde organize edilecek bölgesel yarışmalarda keşfedilecek yetenekleri düşündükçe insan heyecanlanıyor.
Yetenek keşfinin bir başka boyutu da çocuklarımız. İlk ve orta öğretim öğrencileri için, velilerinin de katıldığı özel gösteriler düzenlenmesi, değerli sanatçılarımızın çocuk ve gençlerimizle söyleşiler yaptığı organizasyonların ilham verici olduğunu kimse inkâr edemez. Üstelik bu ortamlar, örneğin çocuk esirgeme kurumları ve diğer benzeri kurumlarımızın sanatçılarımız ya da akademisyenlerimiz tarafından ziyaretleri de yetenek keşifleri için biçilmiş kaftan.
SANATA TİCARİ BOYUT KATACAK ÇÖZÜMLER ARTMALI
Elbette bu iş sadece festival ve yarışma ekseniyle sınırlı kalamaz. Sanata ticari boyutuyla da değer katacak atılımların artması gerekiyor.
İnsan kaynağı yaratmak için keşfe çıktınız ama bu insanların sanatlarını hakkıyla icra edebilecekleri sahneleriniz yoksa işiniz çok zor. Üstelik sadece sanatçı adaylarını değil, yıllarını adamış sanatçılarımızı motive etmek için bile simge sahnelerin yapılması şart.
Üstelik bu mekânlar yalnızca sanatın icra edildiği değil, finansal kaynak yaratıldığı kanallar olarak da kullanılabilir. Sergi ve satış bölümleri sayesinde dekor ve kostümlerin seyirci alanında teşhiri sağlanabilir; cd, kitap, afiş, video, nota, sanatsal malzemeler (bale mayosu, point shoes vs) satılabilir. Döner sermaye getirisiyle yaratılan kaynak, sanıldığından da yüksek olacaktır, eminim.
Yukarıda bahsettiğim festivallere farklı boyutlar da katmak gerekiyor tabii. Sanatı teşvik eden uluslararası yapıtların, filmlerin, konserlerin ülkemize getirilmesi ve yerli yapımların teşvik edilmesiyle bu organizasyonlar zenginleşecektir. Yapmıyor muyuz bunları? Elbette yapıyoruz ama gelişime açık birçok nokta olduğu aşikâr.
O gelişime açık alanlardan biri de sanat ihracatı. Ülke olarak yarattığımız insan kaynağı ile dünyanın saygın kurumlarına daha fazla sanatçı ihraç edecek konumda olmalıyız. Sadece sanatçı da değil; buna özgün eserleri ve koreografileri de dahil etmek gerekiyor.
Bu arada televizyonlarda sanatı teşvik eden programların yapılmasının sağlanması konusu da es geçilmemeli.
Elbette tüm bunlar kaynak işi. Yeni festivaller ve yarışmalar için olanakların araştırılması, insan kaynağı yaratmak için tüm kitle iletişim araçlarının etkin kullanımı gibi konular, organizasyon yeteneği yüksek bir ekip kadar finansal kaynak da gerektiriyor. Dolayısıyla reklam ve sponsorluk için yasal düzenlemelerin teşvik edici olması da şart.
TAVSİYE KURULU İLE KÜMÜLATİF BİLGİ KAYNAKLARI KULLANILMALI
Bir alandaki gelişmişlik düzeyi, kümülatif bilgiye verilen değer kadardır bence. İşin mutfağında yetişmiş, zorluklarla karşılaşıp yaratıcı çözümler üretmiş, liderlik yapmış, yol göstermiş isimler “kümülatif” bilginin aracılarıdır.
Devlet Opera ve Balesi söz konusu olduğunda, kurumda daha önce genel müdür olarak görev yapmış ve bana göre önemli hizmetlerde bulunmuş Sayın Rengim Gökmen, Remzi Buharalı, Meriç Sümen gibi isimleri bu anlamda bir araya getirmek gerekiyor. Konusunda önemli şahsiyetlerden oluşacak bir “tavsiye kurulu”nun, sahip olduğu ve aktaracağı bu kümülatif bilgi doğru çalışmalara yön verecektir.
FİZİKSEL İMKÂNLARDAKİ SIKINTILAR AŞILMALI
Sanat kurumlarımızda fiziksel olarak çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Kostüm atölyesi şehrin bir yerinde, dekor başka yerde olabiliyor. Personel müdürlüğü başka bir binada, provalar başka, temsiller başka yerlerde yapılıyor. Bu şartlarda verim almak son derece güç. Tek opera-bale binası, çok prova ve az masraf demek.
Küçük bir örnek vermek gerekirse; seçilen eserlerde dekor ve kostüm paslaşması yapılarak, farklı şehirlerdeki temsillerin hayata geçirilmesinde müthiş bir tasarruf sağlanabilir.
Bu yaklaşım elle tutulur kaynakların ötesinde de değerlendirilebilir. Örneğin telif hakkı satın alınmış eserlerin diğer şehirlerdeki sanat birimlerinde sergilenen yapımlarda yararlanılmasının önü açılarak kısıtlı kaynakların verimli kullanımı sağlanabilir.
TELİF HAKLARI KONUSU ÇÖZÜME ULAŞTIRILMALI
Yeri gelmişken telif hakları konusundaki görüşlerimi biraz açmak isterim.
Telif haklarıyla ilgili çalışma bütçesi kısıtlı olduğundan eserlerin daha rahat çıkmasını sağlamak amacıyla müzik kuruluşları ile çalışmak zorunludur. Kullanılacak müzikle ilgili kaygıya düşmemek, yaratıcı ekip için büyük nimettir. Kurum dilediği müzikle çalışma özgürlüğüne sahip olabilmelidir. Telif hakları konusunun çözüme ulaştırılması adına “üst komisyonun” destek vermesi ve “telif hakları” konusunda sanat gruplarımız için rahatlık sağlanması zorunluluktur.
Repertuvarda yerli ve yabancı eser oranı dengesinin sağlanması da başka önemli bir dinamik. Türk eserleri için yabancı ünlü koreograflar ve topluluklar ile iş birliği yapılması, “eser ısmarlama” gibi çözümler, sanatsal sinerji için o denli önemli ki… Farklı kültür ve disiplinlerden gelen sanat eserlerinin füzyonu evrensel sanata nasıl bir boyut katar diye düşünmeden edemiyorum açıkçası.
SANAT KURUMLARINDAKİ YEVMİYELER YÜKSELTİLMELİ
Yazının girişinde riskli sorular sorulup takibi yapılmalı demiştim. O konulardan biri de yıllardır iyileşme sağlanamayan maaş ve emeklilik meselesi.
İdealist olanlar dahil, sanatçılar da yaşamlarını idame ettirmek zorunda. Bu da aldıkları ücretlerin, onların yaratıcı işler ortaya koyabilecekleri yaşam standartlarını sağlayacak düzeyde olmasını gerektiriyor.
Peki mevcut durum böyle mi?
Halen uygulanmakta olan ikramiye ve 2 adet teşvik ikramiyesinin toplamının 12 aya bölünerek maaşlara eklenmesi ve tartışma konusu olan ikramiye teşvik sorununun ortadan kaldırılması gerekiyor. Yeni sözleşme örneklerinin pozisyonlara göre yeniden revize edilerek yapılandırılması ve çalışanların taban aylıklarının üzerine sözleşme üzerinden hak ettikleri ücretlerinin de eklenerek ekonomik çalıştırılma şartlarının yeniden düzenlenmesi şart.
Bir de kadro meselesi var…
Her biri çok yetenekli, yıllarını bu işe vermiş ama yevmiye düşüklüğü nedeniyle yeterli emekli maaşı alamayacağı için yaş haddinden emekli oluncaya kadar çalışmak zorunda kalan değerli meslektaşlarımız var. Üstelik fiziksel yeterlilik gerektiren bir sanatın icracılarıysa, bu isimler sahneye çıkamadıkları için yerlerini yevmiyeli çalışan sanatçılar doldurmak zorunda kalıyor.
Bu öyle bir durum ki; başrol oynayan, bu yetenek ve tecrübeye sahip bir sanatçı, sırf kadro açılamadığı için düşük yevmiye ile çalışmak zorunda kalıyor.
Bir tarafta yaşamlarını sürdürme kaygısıyla emekli olmaya çekinen deneyimli ve kadrolu sanatçılar; diğer taraftan sınav açılmadığı için kadroya giremeyen, kadrolu sanatçılardan daha fazla çalıştıkları halde düşük yevmiyelerini yükseltebilmek için var güçleriyle çalışan, en üretken çağlarında maddi sıkıntı çeken genç sanatçılar.
Tüm bu insan kaynağından gerektiği şekilde yararlanmanın, kadroların açılması ya da yevmiyelerin arttırılması için yasal ve finansal tedbirler almanın zamanı geldi de geçiyor.
EMEKLİLİĞİ TEŞVİK EDEN ÇÖZÜMLER GENÇLERİN ÖNÜNÜ AÇACAKTIR
Yukarıda belirttiğim konulara ek olarak emeklilik teşviki sağlanması da önem taşıyor. Neden mi?
Sanat kurumlarında, sanatkâr memur, uygulatıcı uzman memur ve uzman memur kadrolarında görev yapan sanat emekçileri, maaşlarının yanı sıra yılda 4 ikramiye ve 2 teşvik ikramiyesi alıyor.
Gelir kayıpları gittikçe çoğalan bu personel, emekli olduğunda 4 ikramiye ve 2 teşvik ikramiyesinden mahrum kalıyor. Bu durum bu kadrolu çalışanların emekli olmak için yaş haddini beklemelerine neden oluyor. Sanatını icra edemeyecek durumda olan sanat emekçilerinin başka kadrolara alınması sağlanmaya çalışılsa da bu yeterli olamıyor.
2 yıllık 4 ikramiye ve 2 teşvik ikramiyesinin maaşla birleştirilmesiyle bu gelirlerin emekliliğe de yansıtılması, yaşam standartlarının düşmesiyle zor durumda kalmak istemedikleri için yaş haddini bekleyen personeli emekliliğe teşvik edecektir. Böylece, emekli olanlardan boşalan kadrolar aktif çalışabilecek kişilere açılabilir.
Bu noktada bale sanatçıları için ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Fiziksel yeterlilik gerektiren bir sanat dalı olduğu için bale sanatçılarının diğer sanat dallarına göre daha erken emekliliklerinin sağlanması gerekiyor. Devlet katkısı ve sanatçılardan yapılacak kesinti ile bir birikim sağlanması, bu birikimin erken emeklilik için kullanılması gibi bir çözüm bale sanatçılarımız açısından oldukça yararlı olacaktır.
SANATÇILAR GÖNÜL RAHATLIĞIYLA ASKERLİK YAPABİLMELİ
Erkek sanatçılarımızın vatani görevini yapmak için uzun süre sanatını icra edememesinin bazı riskli sonuçları olduğu belki pek bilinmez.
Ancak sanatsal performansları herhangi bir nedenle uzun süre kesintiye uğrayan erkek dansçılar, tıpkı milli sporcularımız gibi tekrar aynı kondisyona ulaşmakta güçlük çekerler.
Dolayısıyla Devlet Opera Balesi ve Devlet Halk Dansları erkek dans sanatçılarının askerlikle ilgili 2/252 esas sayılı kanun maddelerine dahil edilerek, milli sporcularımıza tanınan “38 yaşına kadar askerliklerinin ertelenmesi” hakkından yararlanabilmeleri önemli ve gereklidir.
KONSERVATUVAR VE DEVLET OPERA VE BALESİ BÜTÜNLÜĞÜ YENİDEN SAĞLANMALI
Çok önemli bir konudan en sonda bahsetmek istedim.
Devlet Opera ve Balemizin, kendisine kaynak sağlayan konservatuvarlarımız ile olan ilişkisi eskisi gibi iş birliği içinde yürümüyor. Önceden âdeta kurumun kendi okulu gibi değerlendirilen konservatuvarlar, bir sanatçı adayının okula kabulünden mezun edilene kadarki sürecinde Devlet Opera ve Balemizin takibi altındaydılar. Böylelikle kurumun ihtiyacını karşılayacak sayıda sanatçı yetiştirilirdi.
Bugün bu bütünlük bozuldu. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün her zaman organik bağla, birbirinden asla uzak durmaması gereken konservatuvarlarımızla bir araya gelme zamanı...
***
İşte sanatçı dostum Murat Karahan’ı bekleyen sorunlardan birkaçı. Ben kendisinin başarılı bir Genel Müdür olmasını gönülden diliyorum. Sanatını aktif olarak icra eden bu değerli ismin, tüm bu zorlukları yaşayarak başarıya ulaşacak bir sanatçı olacağını da tahmin ediyorum. Dolayısıyla onun icraatleri sahne sanatları dünyası adına çok değerli. Ümitli bir bekleyiş içindeyim…
Paylaş