Paylaş
Türkiye’de sıra dışı diyebileceğimiz bir iş ile uğraşıyor. O bir kültür-sanat mimarı: George Andreou. Yunan asıllı olan bu başarılı isim, bir Türk ile evlenerek Türkiye’de yaşamaya başlamış. Buna çok seviniyorum zira kültür-sanat mimarisi açısından ülkemizde imza attığı projeler bir sanatçı olarak dikkatimi çekti.
Çevre dostu, estetik olarak ayrışan ve kimliğiyle öne çıkan mekânlar tasarlıyor. Örneğin Zorlu PSM’nin yapım aşamasında proje tasarım ve operasyon liderliğinden, Cumhurbaşkanlığı Millet Kongre ve Kültür Merkezi yapımında danışmanlığa kadar birçok proje için çalışmış. Kültür ve sanat odaklı mekânlara iç mimari tasarımından akustik ve ses yalıtımına kadar birçok çözüm üretiyor.
Geçenlerde beni ofisine davet etti. Gittiğimde kendisi ve ekibi heyecanlıydı. Bu coşku çalışmalarını ne kadar önemsediklerini algılamak için ipucu veriyordu. Halihazırda yürüttükleri son derece önemli kültür-sanat mekânı çalışmaları için bir sanatçı bakışıyla fikrimi almak istediler.
George Andreou ve ekibini daha yakından tanıma fırsatı elde etmenin yanı sıra önemli bir konu üzerinde tekrar düşünmeme vesile oldu bu görüşme.
Ülkemizde sahne sayısı gerçekten yok denecek kadar az. Olanlar da teknik donanımdan yoksun. Belediyeler, özel kuruluşlar gerçek anlamda araştırma yapmadan belki de şehirlerimizin simgesi ve prestiji olabilecek sahneleri yapma işine girişmişler fakat ne yazık ki sonuç ortada.
Kongre salonlarının dışında sofitası olan, orkestra çukuru bulunan, akustik düzenin mükemmel olduğu önemli gösteri mekânları için George Andreou gibi sanat görüşüne sahip teknik insanlar son derece önemli.
Böylesine önemli bir konuda çalışmalar yürüten George Andreou’yu sizlere de tanıtmak için kendisiyle kısa bir söyleşi yaptım…
***
Kültür-sanat mekânları yaratma fikri nasıl belirdi?
Uzun yıllar farklı prodüksiyon şirketlerinde çalıştım ve bu vesileyle de dünyanın birçok şehrindeki tiyatro ve gösteri merkezlerini gözlemleme şansım oldu. En çok karşılaştığım problem olan mekânsal sorunlar, bu alanda uzmanlaşmamı sağladı. Çözüm odaklı çalışabilmek için mimari anlamda çok fazla kitap okudum, bu alandaki uzmanlarla uzun yıllar çalıştım, birçok farklı mekânda karşılaştığımız problemlere alternatifler ürettim ve uygulamaya başladım. Yıllar içinde de mekânsal problemleri çözmeye yönelik ciddi bir tecrübem oldu.
Neden Türkiye’de?
Yunanistan’da işlerime devam ederken bir arkadaşım beni Türkiye’ye davet etti. İstanbul’a bu davet üzerine gelmemle beraber aslında hayatımda yeni bir sayfa açıldı. Geldikten kısa bir süre sonra eşimle tanıştım.
Bir gün o dönem çok popüler olan ve en büyük festivallerin yapıldığı bir mekâna gittik. Kendi uzmanlık bakış açımla burada birçok eksiklik olduğunu gördüm. Güvenlik zayıftı, sahne yapımında problem vardı, personel eğitimsizdi, operasyon çok plansızdı, WC’ler sıkıntılıydı, restoran vardı ama kapalı gibiydi… Açıkçası o zaman tüm bunlar İstanbul’un en büyük festivalinde yaşanıyorsa kalanlar nasıldır diye düşünmeye başladım ve bu da Türkiye’de yaşamaya karar vermemle beraber iş anlamında bana yeni bir pencere açtı.
Birkaç şirkette önceki tecrübelerim vesilesiyle çalışmaya başladım ancak hiçbiri çok uzun soluklu olmadı açıkçası. Akabinde ise uluslararası bir firma olan SMG Europe ile farklı projelerde çalışma fırsatı buldum. Bu birliktelik sayesinde diğer uluslararası bir firma olan, Zorlu PSM işletmecisi Nederlander ile tanıştık ve Zorlu PSM’nin yapım aşamasında “Proje Tasarım ve Operasyon Lideri" olarak çalışmak için teklif aldım. Ana tasarım ekibiyle beraber Zorlu PSM’yi mekânsal anlamda olabilecek en efektif hale getirmek için çalıştık. Yapım sürecinin tamamlanmasından sonra da iki yıl boyunca işletmesinde çalışmaya devam ettim. Benim de varlık sebebim olan tüm yapıyı inşa etme ve tamamlama sürecimin sona ermesiyle beraber 2015 yılında ayrıldım.
Bir süre sonra “Kültürel Mimarlık” olarak konumlandırdığımız şirketimi kurdum. Ekip arkadaşlarımla beraber kültür-sanat mekanları için A’dan Z’ye hizmet verecek bir yapıda, şimdiye kadar aralarında T.C. Cumhurbaşkanlığı Millet Kongre ve Kültür Merkezi, Sarıyer Boğaziçi Kültür ve Sanat Merkezi gibi ülkemizdeki birçok kıymetli projeye hizmet verdik; yeni projeler üzerinde de çalışmaya devam ediyoruz.
Önemsediğin, seni heyecanlandıran temel unsurlar nedir?
Öğrendiğim bilgileri işimle buluşturmam ya da karşılaştığım problemlerin okuduklarımı hatırlatması zaman içinde beni, -hayatta tek yapmam gereken iş olduğunu düşündüğüm- Mimari Tasarım’a götürdü. Bu bile beni başlı başına heyecanlandıran bir unsur aslında. Şu an mekânlar tasarlayarak, “Mimariyi, kültür-sanat mekânlarıyla buluşturuyoruz”. Yaptığım işte tüm dinamiklerin birbirini etkilemesi ise işin başından sonuna kadar iyi bir planlama yapılması gerekliliğini ortaya çıkıyor. Dolayısıyla ilk adımdan son adıma kadar alınan tüm kararlar çok kritik. Ben de bir projeye başladığımda, o mekânın geleceği son halinde, bir performans izlediğimi hayal ediyorum. İşimi yaparken beni en çok bu heyecanlandırıyor; yani hayal kurabilme gücünün bana ilham vermesi…
Yaptığınız işi “Kültürel Mimarlık” olarak konumluyorsun. Kültürel Mimarlık tam olarak ne demek, biraz açabilir misin?
Bunun altında yatan felsefeyi açıklamadan önce aslında şunu belirtmem gerek. Harika bir mekânda, düzgün hizmet veremiyorsanız o mekânın ziyaretçiler için ne kadar güzel olduğunun bir anlamı olmaz... Ya da dünyaca ünlü bir gösteriyi, doğru planlanmamış bir akustik ile izleyiciye beğendirmeniz söz konusu değildir. Ne yapacağınızı iyi anlamak, bunu nasıl yapacağınızı iyi bilmek ve buna göre tasarlamak zorundasınız. Dolayısıyla bir kültür-sanat mekânı tasarlayacaksanız, bu sadece tiyatro salonu tasarlayıp içine de sahne yapmakla olamaz.
Eğlence sektöründe farklı aktiviteler gerçekleştirilebilecek birçok alan mevcut. Her alan kategorisi projeye eşsiz özellikler sağlayabilir. Örneğin bir klasik müzik konseri canlı ses akustiğine göre tasarlanması gereken bir etkinliktir. Gözden çok kulağa hitap eder. Diğer yandan müzikal bir tiyatro, tasarım konusunda daha esnektir ve akustik açıdan daha çok ses, video ve ışıklandırmaya ihtiyaç duyar.
Bana göre mekân toplumun her seviyesinden insanı memnun etmelidir ve uluslararası standartlara göre yapılmalıdır. Dolayısıyla tasarımından ekipmanına, akustiğinden ses ve aydınlatmasına, personelinden işletme modeline kadar aklınıza gelecek her şey kültürel mimarlığı kapsar.
Sizce yaptığınız salonlar amacına uygun kullanılabiliyor mu?
Mekânların işini iyi bilen, anlayan ve oluşumu belli bir noktaya getirebilecek tecrübeli ekiplerce yönetilmesi önemli. Mekânı tamamladıktan sonra da onu işletmeye hazır hale getirmek ve başlangıç sürecinde de varlık göstererek, olabilecek sorunları görüp müdahale etmek salonların amacına uygun hizmet vermeleri anlamında ekiplerin en birincil görevidir. Ayrıca şunu da unutmamak gerek, kültür-sanat yatırımları bugün yapılıp ertesi gün sonuç verecek işler değildir; bugünkü yatırımlar uzun vadede çok daha kıymetli olacaktır.
Dünyada etkilendiğin mekânlar hangileri ve niçin?
Zorlu PSM - İstanbul, Carnegie Hall - New York, Lincoln Center for the Performing Arts - New York, Radio City Music Hall - New York, Copenhagen Opera - Kopenhag, Athens Concert Hall Megaron - Atina, BMW World - Münih, Finnish National Opera House - Helsinki, Sydney Opera House - Sidney.
Bu mekânları en özel kılan hem yatırımcısını hem misafirini mutlu edip diğer etkinliği beklemelerini sağlayacak, tatmin edici etkiyi yaratmış olmaları.
Paylaş