Paylaş
İzmir’e, Ege kıyılarına gelmek…
Pandemi bu süreci hızlandırdı.
Evden ya da uzaktan çalışmalar ya da hibrit modeller bu göçü hızlandırdı.
Pandemide test edilen iş modelleri sonrasında uygulanmaya devam etti.
İstanbul’a göre göreceli olarak biraz daha rahat, biraz daha ucuz, biraz daha konforlu yaşam standartları sunan İzmir adeta istilaya uğradı.
İstanbul ile şartlar eşitlendi.
Sadece işe geliş gidiş saatlerinde değil; günün her saatinde olan bir trafiğe sahip artık İzmirliler…
Her seçim döneminde vaatler veriliyor, projeler anlatılıyor.
Bazen iktidar yerel yönetimi, bazen de belediyeler merkezi hükümeti suçluyor.
Düz bir vatandaş olarak yazıyorum.
İzmir gibi Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biri, üstelik ticaretin de sanayinin de turizmin de yapıldığı bir kentte ne lokal, ne merkezi çözümler olmaz.
Çünkü her iki otoriteye de düşün görevler var. Ve bunların acilen yapılması gerekiyor.
Eskiden Alsancak’ın ara sokaklarında rahatça yürüyebilir, Karşıyaka’dan vapura binip kolayca Göztepe’ye geçebilirdiniz. Şimdi günün her saati bir trafik çilesi var. Ne yapsanız kaçamıyorsunuz. İstanbul’da “zorunlu” olan her şey, İzmir’de de hayatın bir parçası haline geldi. Dahası, İzmir’de trafik sorununun çözümü için gerekli alternatifler ne yazık ki hâlâ yok.
Böyle bir kenti trafik ve altyapı sorunlarına mahkûm etmek, sadece İzmir’e değil, hepimize haksızlık.
Konuşalım tartışalım ama
harekete de geçelim
BİR düşünün… İzmir Körfezi’ni dolaşmadan, sadece birkaç dakikada karşıya geçebildiğinizi hayal edin. İster bir köprüyle, ister bir tünelle...
Bu şehir büyüyor. Hem de hızla. Artık İzmir eski İzmir değil. Sanayisi, ticareti, turizmi, hatta nüfusu öyle bir hızla artıyor ki mevcut yollar bu yükü taşımakta zorlanıyor. Sabah ve akşam saatlerinde trafikte saatlerini harcayan İzmirliler artık şunu net bir şekilde söylüyor:
“Bir çözüm bulun!”
Ama çözüm dediğiniz şey öyle kolay olmuyor. Yol yapmak, köprü inşa etmek, dev projeleri hayata geçirmek bir gecede olacak işler değil. Planlama gerekiyor, bütçe gerekiyor ama en önemlisi ortak bir irade gerekiyor. İzmir için herkesin elini taşın altına koyması şart.
Körfez Geçiş Projesi de öyle bir yatırım…
Bu proje sadece trafiği azaltmakla kalmayacak, İzmir’i bir uçtan diğerine bağlayacak. Üstelik bu, sadece İzmir’in değil, tüm Ege’nin ekonomisine doping etkisi yapacak.
Bir de ikinci çevre yolu fikrini düşünelim. İstanbul’da TEM, E5 gibi alternatif yollar var ve bunlar şehre nefes aldırıyor. Ama İzmir’de? Mevcut çevre yolu artık yükü kaldıramıyor. İkinci bir çevre yolu ile hem şehir içindeki trafik rahatlar, hem de ağır vasıtalar için daha etkili bir çözüm yaratılır.
Tabii ki eleştiriler olacak. Kimisi, “doğaya zarar verir” diyecek, kimisi de “bütçesi çok büyük” diyecek. Haklılık payları var, evet. Ama bu şehir büyüyorsa, onun ihtiyaçlarını da karşılamamız gerekiyor. Doğaya saygılı, sürdürülebilir, çevreci çözümlerle bu projeleri hayata geçirmek mümkün. Bunu başaran dünya kentleri var; neden İzmir de bunlardan biri olmasın?
Ben İzmir için büyük düşünüyorum. Çünkü bu şehir büyük hayalleri hak ediyor. Körfez Geçiş Projesi ve ikinci çevre yolu, sadece birer ulaşım planı değil; İzmir’in geleceğe uzanan köprüsü. Gelin bu projeleri konuşalım, tartışalım ama en önemlisi harekete geçelim. Çünkü İzmir’i seven herkesin görevi bu.
Bu güzel şehir, daha iyisini hak ediyor. Ve hepimiz bu hayali gerçekleştirecek güce sahibiz.
Instagram için valiz hazırlamak
DÜŞÜNSENİZE, artık bir tatil planı yaparken uçuş saatlerinden önce şunu düşünüyoruz.
“Burada Instagram’da paylaşacak ne bulabilirim?”
Valizlerimize yalnızca kıyafet değil, filtrelenmiş fotoğraflar, göz alıcı kareler ve binlerce beğeni hayali sığdırıyoruz.
Geçmişte seyahatlerimiz anılar biriktirmek, yeni kültürler tanımak, biraz da dinlenmek için yapılırdı. Ama şimdi?
Sosyal medya, pasaportlarımız kadar önemli hale geldi. Bir şehri gezmenin anlamı, o şehrin güzelliklerini kendi gözlerimizle görmek değil, başkalarına göstermekte gizli artık.
Titan Travel’ın yaptığı araştırma tam da bunu ortaya koyuyor. 2024’te Instagram ve TikTok’ta en çok etiketlenen şehirler Nice, Paris ve Londra olmuş. Nice’in liste başı olması bir anlamda şaşırtıcı…
Belki de bu, sosyal medyanın en büyük gücü…
Az bilinen güzellikleri bir anda dünya yıldızına dönüştürmek.
İzmirliler turizme bir de bu açıdan bakın
NİCE gibi bir şehir, doğru açılar ve renkli filtrelerle yıldızlaşıyor. Birçoğumuzun haritada adını bile arayacağı küçük destinasyonlar, sosyal medyanın etkisiyle dünya çapında bilinir hale geliyor.
Bu bir eleştiri değil; bu yeni bir dünya düzeni. Seyahatin dinamikleri değişiyor ve biz de bu değişime ayak uyduruyoruz. Fakat şöyle bir durup düşünmekte fayda var. Tüm bu çabaların sonunda seyahatlerimiz gerçekten bize mi ait, yoksa takipçilerimize mi?
Bir şehrin sokaklarını kaygısızca gezmek yerine, en çok beğeni alacak kareyi yakalamaya çalıştığımızda, oranın ruhunu kaçırmıyor muyuz?
Artık bir kahve içmek için oturduğunuz kafede bile manzarayı değil, Instagram’daki yansımasını düşünüyorsunuz. Londra’daki Big Ben’i mi ziyaret edeceksiniz? Önce ışık açısını kontrol ediyorsunuz. Nice’teki sahillere mi gideceksiniz? Kumların tonunu filtreye uygun buluyor musunuz?
Bakın bu gelişmeler bizim için de yani Türkiye için fırsatlar getiriyor.
Trendleri takip edip, turizmde avantaja dönüştürmek bizim elimizde.
İzmirliler turizme bir de bu açıdan bakın.
Paylaş