Paylaş
Beş yıl önce de ”Yine yargı sorunu” başlığıyla yazılar yazıyordum. (Milliyet 28 Aralık 2008)
İşte bugün de yine aynı başlıkla yazıyorum!
Sorunun devamlılığını görüyor musunuz?
Uzun yıllardan beri yargı bağımsızlığına aykırı müdahaleler, kuvvetler ayrılığı ilkesine yapılan ihlaller... Öbür yandan, yargının kendisinin yeterince tarafsızlık güvenini verememesi, ideolojik ve siyasi tutumlar...
Bu, tarafları değişse de Türkiye’nin en hayati sorunlarından biridir.
Sayın Başbakan’ın eski Adalet Bakanı ile, Doğan Grubu’na ilişkin bir dava sebebiyle yaptığı telefon görüşmesi, bu genel problemin dışavurumudur. Dün de askerler ve siyaseten karşıt görüşte olanlar Erdoğan’ı mahkûm ettirmek ve partilerini kapattırmak için yargı gücünü kullanıyorlardı. Bugün ise yargıya baskı endişesinin sadece tarafları değişmiştir.
Onun için yargının güvenilir ve müdahale edilemez olması Türkiye’de herkesin ekmek su gibi ihtiyacıdır.
YÜRÜTME YARGIYA KARIŞAMAZ
Benim bugünkü konum, Doğan Grubu’yla ilgili bu davanın içeriği değil. Söz konusu dava hakkında dünkü Hürriyet’te “6 defa kazanılan davanın hikâyesi” adlı haber analizi okuyabilirsiniz. Bu davada son beraat kararını veren, yeni HYSK’nın atadığı bir hâkimdir. Dosya Yargıtay Genel Kurulu’nda.
Davayı baştan itibaren takip ettiği anlaşılan Sayın Başbakan, Adalet Bakanı’na diyor ki:
“SPK’nın bu konudaki şeyi bayağı hassas, kesinlikle diyor bunların mahkûm olması lazım.”
Ve Adalet Bakanı’na “Bu işi takibe al” diyor!
Halbuki bir hukuk devletinde “görülmekte olan” bir dava için Başbakan’ın ve Adalet Bakanı’nın yapacağı hiçbir şey yoktur. Suçluyu suçsuzu, haklıyı haksızı sadece yargı belirler, yürütme ve yasama değil.
Başbakan’ın iddia ettiği gibi dava sürecinde bir takım “çirkin” şeyler olmuşsa, HSYK müfettişleri inceleme başlatır, savcılar soruşturma açar...
Hukuk devletinde yargı işlemleri ve davaların sonuçları hiçbir şekilde yürütme erkini ilgilendirmez. Yürütme erki, “Bunların mahkûm olması lazım” diyemez.
SON KARAR YARGININ
Söz konusu dava Yargıtay Genel Kurulu’nda. Sayın Sadullah Ergin’in söylediği gibi, “Genel Kurul dediğimiz, kalabalık bir yapıdır”, orada davayı hukuki seyrinden çıkaracak herhangi bir etki ”sökmez”, yürümez.
Ben kürsüdeki yargıca da tepedeki Yargıtay Genel Kurulu’na da güveniyorum. Kaldı ki, ülkemizde adli süreçler artık Yargıtay’da sona ermiyor; bireysel başvuru ve AİHM de var. Onun için, yargıyı etkilemek büyük acılar yaratabilir fakat nihai kararı yine yargı verir.
Türkiye’de bir kesimde yargıyla ilgili olarak “Cemaat” endişesi varsa, diğer kesimde iktidarın müdahalesi endişesi vardır. Hele de son HSYK ve “torba” yasalarla yürütmenin yargıyı etkilemesi daha da kolaylaşmıştır. Bunu AB yetkilileri de söylüyor.
Son ortaya çıkan dinleme kaydını Başbakan reddetmedi, hatta savundu. Böylece, yargıya müdahale endişesinin toplumda büsbütün arttığı şüphesizdir.
HAKSIZLIK ENDİŞESİ
Kamu kurumları ve hele de yargı söz konusu olduğunda, vatandaşlar hükümetin desteğini almak veya gazabından sakınmak ihtiyacını duymaya başlamışsa... İnsanlar “Aman hukuksuz müdahale olmasın” endişesiyle hukukun teminatını arama derdine düşerse, o ülkede huzur kalmaz, dahası korkarım toplumsal düzen sarsılır. Ülkeyi yönetmek isteyenlerin buna herkesten çok dikkat etmesi, herkesten çok sakınması lazımdır.
Türkiye üç-beş sene önce bu kadar gergin, endişeli ve kaotik bir ülke miydi? Böyle devam edersek birkaç sene sonrasını görebilir miyiz?
Ben, gerginlik ve polemik üslubunu hiçbir zaman kullanmadım. Bugünkü satırlarımı da 3 yıl önceki bir yazımdan alıntı yaparak noktalıyorum:
“Başbakan’ın dostları ona toplumda oluşan otoriterlik kaygılarını gidermeyi, ortamı yumuşatmayı tavsiye etmelidir.” (7 Haziran 2011)
Paylaş