Paylaş
Hatta diyebilirim ki, demokrasi dünyasının Türkiye’ye yöneltilen eleştirileri zirve yaptı. Twitter yasağının “21. yüzyılda kitap yakmaya” benzetilmesi, çok ağır bir eleştiridir.
Böylesine tepkiler çeken Twitter yasağını üç açıdan tahlil etmek istiyorum: Sosyolojik, hukuki ve milli güvenlik açıları...
YASAK SOSYOLOJİYE AYKIRI
MetroPOLL adlı güvenilir araştırma şirketinin bulgularına göre, Temmuz 2013’te Türkiye nüfusunun yüzde 44’ü Twitter ve Facebook gibi sosyal medya mecralarını kullanıyordu. Bugün yüzde 50’ye yaklaşmış olmalı.
Sosyal mecraları kullananların oranı 18-24 yaş arası gençlerde yüzde 73’tür!
25-35 yaş arasında yüzde 63’tür...
55 ve üstü yaşlarda bu oran yüzde 15’e düşüyor.
Demek ki yasak, yeni nesillere ters bir uygulamadır.
Temmuz 2013 şartlarında, yani yasağın nasıl bir izolasyon olduğu tecrübesi henüz yaşanmamışken, sosyal mecralara “yasak” değil, sadece “kısıtlama” getirilmesine bile 18-24 arası gençlerin yüzde 69’u karşı çıkıyordu. Bu oran yaşlı kuşakta yüzde 55’ti.
Bugün Twitter yasağına tepki daha yüksek oranlarda olabilir.
Görülüyor ki; okullara tablet dağıtarak bilgisayar ve internet kullanımını teşvik eden iktidar, bu yasağı koymakla, genç nesillere, yeni kuşaklara ters gelen bir yola girmiştir. Bu yol, sosyolojik olarak çıkmaz sokaktır; geleceği yoktur.
HUKUKA AYKIRI
Cumhurbaşkanı Gül, Meclis’ten geçen internet yasasını nasıl düzelttirdiğini hatırlatıyor: Sadece suç işlenen “sayfa” kapatılır, Twitter, Facebook veya YouTube gibi mecralar tümüyle kapatılamaz.
Bundan başka, AİHM’nin de çok önemli bir emsal kararı var: Slovakya’da başbakan yardımcısı ve adalet bakanı telefonda görüşüyorlar. Bir sigorta şirketinin özelleştirilmesi sırasında yasadışı işlem yaptıkları anlaşılıyor. “Birileri” bu konuşmayı yasadışı olarak kaydediyor ve yayınlıyor...
AİHM’nin kararı: Dinleme yasadışı olsa bile, yayınlanması kamu denetimi anlamına gelir, çünkü yasalara uymayan işlerin kamuoyunca bilinmesinde kamu yararı vardır. Yayınlamak suç değildir. (Case of Radio Twist S.A. v. Slovakia, Application no. 62202/00 of 19 December 2006)
Yasadışı dinleme her şartta suçtur fakat AİHM’nin bu kararına göre, yolsuzluk iddialarına yol açan dinlemelerin sosyal medyada yayınlanması hukuken suç değildir, dinleme yasadışı olsa bile. Demek ki, bu yayınları durdurmak hukuken mümkün değildir, hukuken de çıkmaz sokaktır.
MİLLİ GÜVENLİK
İktidar bu yayınları milli güvenliğin ihlali olarak görüyor. Fakat AİHM içtihadında görüldüğü gibi, devlet adamlarının her telefon konuşması milli güvenlik kavramına girmez. Konusu milli güvenlik olursa milli güvenlik kavramına girer.
Belirtilen AİHM kararında Slovak hükümeti milli güvenlik iddiasında bile bulunmamış, sadece “haberleşmenin gizliliği” ilkesine dayanmıştı. Fakat konu yolsuzluk iddiası olduğu için AİHM bu savunmayı kabul etmemiştir.
Kaldı ki, çağımızda bir ülkenin milli güvenliği için, dış ilişkiler son derece önemlidir. Türkiye, Batı dünyasıyla bozuşarak, “kitap yakan ülke” imalarına maruz kalarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün vurgusuyla “üçüncü dünya ülkesi” görüntüsü vererek milli güvenliğini koruyamaz.
Her bakımdan yanlış olan bu yasak ve genel otoriterleşme yolundan iktidarın bir an önce uzaklaşarak, ilk dönemlerindeki gibi Batılı demokrasi standartlarına yönelmesi hem kendi geleceği, hem daha önemlisi Türkiye’nin geleceği için bir zorunluluktur.
NOT: Sınır ihlali yapan Suriye uçağının düşüren Genelkurmay’ı kutluyorum.
Paylaş