Paylaş
Hatta Meclis’e seviye getirilmesinde çok gecikildi, Meclis de siyaset de hayli itibar kaybetti.
Bu ciddi soruna, iktidar mı, muhalefet mi daha suçlu diye bakmak, seviyesiz kavgayı körüklemekten başka bir sonuç vermez. İktidar da muhalefet de suçludur; fakat iktidar, iktidar gücüne sahip olduğu için daha fazla sorumludur şüphesiz.
Prof. Davutoğlu, “Muhalefetin söylediklerini dinleriz, zenginlik katar” diyor. Meclis çalışmalarını muhalefetin sürekli engellemesi halinde “Meclis’in ruhunun kaybolacağını” da söylüyor.
Bu sözlerini yumuşama işareti sayıyorum.
“Meclis’in ruhu” kavramının önemi de belli: Meclis’in çoğunluk tahakkümü altında kalmadan, çoksesli ve müzakereci, fakat müzakerelerden sonra nihai kararı elbette çoğunluğun verdiği bir yasama organı olması...
SALI SENDROMU
Meclis’te istenmeyen, hatta çirkin tablolar, aslında ülkedeki öfkeli kutuplaşmanın parlamentoya yansımasıdır. Parlamentolarda böyle çirkin söz ve davranışların olgun demokrasilerde değil, “Asya demokrasileri”nde görülmesi hazin bir gerçektir.
Buna bakarak da siyasi olgunluğumuzun seviyesini ölçebiliriz!
Hatta siyasi popülizm ve çatışma kültürü, siyasi olgunluk seviyemizi daha da düşürdü! Bunun en çarpıcı örneği, artık “salı sendromu” denilen partilerin grup toplantılarıdır.
Eskiden grup toplantıları, parti içi demokrasi platformuydu. Menderes, İnönü, Ecevit, Demirel, Turgut Özal kendi partilerinin grup toplantılarında eleştirilirdi, sorgulanırdı, herkes görüşünü söyler, partilerde “ortak akıl” böyle oluşurdu.
Ya bugün! Aman Allah!
En tahrik edici miting konuşmaları, karşı tarafa en ağır hakaretler partilerin grup toplantılarında yapılıyor! Milletvekillerine düşen, sadece alkışlamak! Her partiden özel olarak getirilmiş partizanlar ise tezahürat kıtaları!
TUTKULAR VE ÖFKELER
Prof. Davutoğlu’nun akademik ve teorik verileri önemsediğini bildiğim için yazıyorum; zamanımızın en büyük siyaset bilimcilerinden Giovanni Sartori, siyasetçilerin TV ekranlarından, en ciddi konularda bile miting üslubuyla ve şov edasıyla konuşmasının demokrasiyi ve “bilgi”yi yozlaştırdığını anlatır.
Sartori bu yüzden, kamuoyunda “tutkuları ve öfkeleri kabartan fakat çözme yeteneğimizin ötesinde sorunlarımızı ısıtan imajlar”ın siyasete hâkim olmasından yakınıyor. Yine Sartori, “bilgilendirilmiş bir kamuoyu” yerine, “duygularla seferber edilmiş” bir kamuoyunun oluştuğunu anlatıyor. (Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, s. 192-195)
Siyaset sınıfının hayli olgun, orta sınıfın da hayli gelişmiş olduğu Batı demokrasileri için bu endişesini yazan Sartori, Türkiye’deki hali görse ne yazardı acaba?!
SEVİYEYİ YÜKSELTMEK İÇİN
Davutoğlu, birikimli ve iddialı bir insandır. Umarım siyaset çarkı onu zamanla bir “siyaset makinesi” haline getirmez. Kendisinin de siyasetteki seviye düşüklüğünden rahatsız olduğu belli.
Seviye yönünde ilk adımı, muhalefetle anlaşarak “salı sendromları”nı kaldırmak olabilir.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, salı toplantılarında “misafir” denilen partizan kıtaların salonlara alınmaması için birkaç defa çağrı yaptı, sonuç alamadı.
Artık zamanı gelmiş olmalı.
Salı toplantıları, hamaset ve öfkeden arındırılarak tekrar parti içi demokrasi platformlarına dönüşmeli... Kamuoyuna seslenirken de liderler artık alkış ve slogan beklemeden konuşma seviyelerini yükseltmelidirler.
Bu, genel siyasi seviyemizi de yükseltme yönündeki uzun yolda atılmış önemli bir adım olabilir.
Paylaş