Paylaş
Konu hem Lozan’la hem Lozan öncesiyle yakından ilişkilidir.
Aygün, Anadolu kökenli bir Yunan olan Dido Sotiriyu’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı anı romanını okuyarak bu sonuca varmış. Evvela böyle karmaşık olayları tek roman, tek kitap okuyarak doğru anlamak mümkün değildir. İkincisi, o trajediyi yaşamış olan Sotiriyu bile tek taraflı olarak Türkleri ve Milli
Mücadele’yi suçlamaz, buna Rum-Yunan etnik milliyetçiliğinin yol açtığını dürüstlükle anlatır.
YUNAN ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİ
Sotiriyu, Osmanlı döneminde Türklerle Rumların Ege köylerinde nasıl dostça yaşadıklarını özlemle anlatır. Fakat araya Yunan-Rum milliyetçiliği girmiştir:
“‘Zamanı geliyor’ derdi papazlar. ‘Taş kesilen kral yeniden canlanacaktır!’ Ve ovalarımızla dağlarımızı Yunanistan’la birleşmiş görmek özlemi uyanırdı içimizde... Yunanistan sevgisi yüreğimizde sönmez bir ateş gibi yanardı...”
Sotiriyu, kaçıp Yunan ordusuna katılmanın nasıl kutsandığını ve kutlandığını da anlatır.
O sırada Yunanistan, Balkan harbinde Selanik ve Ege adalarını almış, gözünü Trakya, İstanbul ve Batı Anadolu’ya dikmiştir. İşte Yunan Başbakanı Venizelos’un Yunanistan tanımı: “İki kıtada ve beş denizde Yunanistan!”(1)
Beş deniz yani Marmara, Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Adriyatik... İki kıta yani ‘Küçük Asya’nın Yunanistan’a katılması!
VENİZELOS VE BATI ANADOLU
Yunanların 14 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkarmasından beş yıl önce, daha 1914 başında, İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey, Venizelos’un bu siyasetine destek vaat etmiştir.(2)
Venizelos’un demografik dayanağı, etnik Rumlardır. ‘Soykırım’ tezini savunan Michael Mann da “Rumların sadakati Atina’ya idi” diye yazar.(3)
Değerli tarihçi Stefan Yerasimos fotoğrafın bütününü şöyle anlatır:
“(Balkan harbinde) Ege adalarını topraklarına katan Yunanistan gözünü Anadolu kıyılarına, İzmir ve çevresine dikti. Yeni Yunan taleplerine karşı bir önlem olarak Türkler gerek Anadolu kıyılarında gerekse Doğu Trakya’da yaşayan Rumları sınır dışı ederek yerlerine Balkanlar’dan akın eden Müslüman göçmenleri yerleştirdiler.”(4)
Fotoğrafın böyle tamamını okumadan tek taraflı değerlendirme yanlıştır ve maalesef son zamanlarda bazı yazarlar sadece Türkleri suçlamayı moda haline getirdiler.
BİRAZ OBJEKTİF OLMAK
1914’teki Rum tehciri hem Yunanistan’ın yaptığı Müslüman tehcirine tepkidir hem yaklaşan savaş bakımından Batı Anadolu’yu da Balkanlar gibi kaybetmemek için alınmış bir savunma tedbiridir. Evet, Kurtuluş Savaşı’nda Türkler de Rumlar da facialar yaşadılar. Ama Venizelos Batı Anadolu’yu fethetmeye kalkmasaydı ve Rumlardan destek bulmasaydı bu facialar olur muydu?
Bakın Sotiriyu’nun kendisi romanın sonunda ne yazıyor:
“Ah Şevket, Şevket! Vahşi birer hayvan kesildik. Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi! Durup dururken!”
Hiç olmazsa bu kadar objektif olmak gerekmez mi? Yarın devam edeceğim.
DİPNOTLARI
1) Misha Glenny, The Balkans, 1804-1999, Granta Boks, London 2000, s. 349.
2) Paschalis M. Kitromilides, Elefterios Venizelos, The Trials of Statesmanships, Edingburg University, 2008, s. 151-153.
3) Michael Mann, The Dark Side of Democracy, Cambridge, 2005, s. 136.
4) Stefan Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, İletişim, 1994, s. 70.
Paylaş