Paylaş
Portakal Sanat ve Kültür Evi’ndeki sergide en çok dikkatimi çeken, son Halife Abdülmecid Efendi’nin iki tablosu oldu; ‘Beyaz At’, ‘Vazo ve Kâseler’ adlı tablolar.
Sergideki nefis hat ve ferman örnekleri, tombaklar, ibrikler, dokümalar, minyatürler bunlar bizim klasik el sanatlarımız. Fakat “tablo” denildiğinde, bunlar sanat değerlerinin yanında modernleşme tarihimizin de belgeleridir.
Zira bizde “perspektif” fikri modern eğitimle başladı. Klasik “nakkaş”tan “ressam”a geçmemiz, modernleşme sürecimizin eseridir. Onun için ilk ressamlarımız Mühendishane, Harbiye ve Tıbbiye mezunlarıdır. Öncü ressamlarımız Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid, Hoca Ali Rıza, Hüseyin Avni Paşa gibi.
‘BEYAZ AT’ TABLOSU
Sergide bu ressamların tabloları var. Ben özellikle Abdülmecid Efendi’nin tablolarıyla ilgilendim. Tabii işin uzmanı değilim. Dostum Raffi Portakal’dan bilgi aldım; tablonun ışığı, gölgesi, perspektifi, renk kompozisyonu...
Raffi’nin dedesi Yervant Portakal başlamış bu işe, dört nesildir bu işi yapıyorlar, ustalaşmışlar. Yervant Saray’ın müzayedecisiymiş. II. Abdülhamid’in piyanosunu Yervant müzayedeye çıkarmış zamanında.
İslamcı Abdülhamid’in Batı müziğini sevdiğini biliyoruz. Kızı Ayşe Osmanoğlu yazmıştı.
Abdülmecid Efendi’nin ‘Beyaz At’ tablosunun önünde Raffi Portakal’la beraberiz. Klasik Osmanlı kültüründe olduğu gibi resimde de at figürünün önemini anlattı. Addülmecid Efendi’nin babası Abdülaziz de ata düşkündü, karakalem at resimleri, eskizler yapmıştı.
Abdülmecid’in 80-100 kadar tablosu varmış. İstanbul’a gelen Fransız Boularger’den resim dersleri almış. Ressamları desteklemiş.
SARAY VE MODERNİTE
Abdülmecid Efendi, tablolarına farklı imzalar atmış; Osmanlı harfleriyle, bazen tuğra şeklinde... Bazen de Latin harfleriyle ve “Prens Abdülmecid” unvanını kullanarak. Batı etkisi tabii... Oğlu Ömer Faruk Efendi’yi Avrupa’ya, Alman Harp Akademisi’nde tahsile göndermesi de bildiğim kadarıyla, hanedan tarihinde bir ilktir.
Şehzadeler Meşrutiyet devrinde topluma açıldılar. Abdülmecid de, başta Osmanlı Ressamlar Cemiyeti olmak üzere çeşitli hayır ve kültür kurumlarının onursal başkanlığını aldı.
Batı hanedanlarıyla mukayese ettiğimizde bunlar gecikmiş adımlardır, fakat yine de şu bir gerçektir, modernleşme tarihimizde ‘Saray’ın çok önemli bir rolü oldu.
Abdülmecid’in Vahdettin’le arasının açık olduğunu, Milli Mücadele’yi desteklediğini, bu yüzden İngilizler tarafından sarayda gözaltına alındığını da belirteyim. Tarihçi Necdet Sakaoğlu, onun için “ruhça Türk ve Müslüman, kafaca Batılı” diye yazar.
DEVAM VE DEĞİŞİM
Osmanoğulları yurtdışına sürülmelerinin haksız olduğunu ifade eden bildiri yayınladılar fakat hiçbir zaman Cumhuriyet Türkiye’si aleyhine çalışmadılar. Halbuki Avrupa’da devrimle devrilen bütün hanedanlar Cumhuriyet’e karşı kanlı savaşlar açmışlardı. Osmanoğullarının bu tavrı “devlet-i ebed müddet” terbiyesidir.
Siyasi konular artık tamamen tarih olmuştur. Kalıcı değeri olan, tarihin kültür mirasıdır.
Cumhuriyet’in bayrağı, ordusu, adli kurumları, mektepleri, parlamentosu Osmanlı’nın devamıdır, aynı zamanda Cumhuriyet ve Osmanlı farklıdır. Tarihte “devam”lar ve “değişim”ler iç içedir. Modernleşme tarihimiz de 18. yüzyılın başlarına kadar uzanan köklere sahiptir. Bunun bilincine varabilsek, belki ideolojik kavgalarımızın çoğunun boşuna olduğunu fark edeceğiz.
Paylaş