Paylaş
ÇÖZÜM ve çatışmasızlık süreci bitti, yeniden terör ve savaş dönemine mi girildi?
1990’lı yıllardaki yaygın silahlı çatışma ortamına dönmeyi kimsenin istememesi lazım.
Son derece soğukkanlı ve kapsamlı düşünmek gereken zorlu bir dönemden geçiyoruz. Geniş kitlelerin umutlandığı “çözüm süreci”nin iki yılda niye böyle bir noktaya geldiğini çok iyi analiz etmemiz gerekir.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Evveliyatı bir tarafa, resmi çözüm süreci, Öcalan’ın devletle uzlaşarak 2013 Nevruz’unda, 21 Mart’ta yaptığı çağrı ile başladı. Öcalan, “Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun” diyor, “silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına” gelindiğini açıklıyordu.
Sonraki belli başlı olaylar şöyle:
25 Nisan 2013: Kandil’de Murat Karayılan, ‘tam kararlılıkla ve irade birliği içinde’ 25 Mayıs’ta geri çekilmeye başlayacaklarını söyledi.
13 Temmuz 2013: PKK 9. Kongresi’nde kabul edilen ‘Tutum Belgesi’nde geri çekilme teyit edildi fakat ‘Halk serhildanlarını bütün Türkiye’ye yayma’ kararı alındı! Toplu gösteriler halinde ayaklanmalar demekti bu.
9 Eylül 2013: KCK Yürütme Konseyi ‘ateşkes sürüyor fakat geri çekilmeyi durdurduk’ açıklamasını yaptı!
22 Ekim 2013: Cemil Bayık, Reuters’a ‘çözüm sürecinin sonuna gelindi, TC ya anlamlı müzakereleri kabul eder ya içsavaş çıkar’ diye konuştu.
2 Temmuz 2014: Öcalan, İmralı’da HDP’lilere ‘en önemli realite sürecin yeni bir aşamaya gelmiş olmasıdır, taraflar süreci provoke edecek tutumlardan kaçınmalıdır’ dedi.
10 Temmuz 2014: Cemil Bayık Azadiya Welat gazetesine ‘PKK’nın silah bırakacağını düşünenler hayal görüyor’ dedi.
11 Temmuz 2014: Leyla Zana ve Sırrı Süreyya Önder’le görüşen Öcalan, Meclis’te çıkarılan Müzakere Çerçeve Yasası için teşekkür etti, herkesin çözüm ruhuna uygun hareket etmesini istedi.
BU ARADA NE OLDU?
PKK’nın başlangıçta “çözüm süreci”ne uyar gibi göründüğü, fakat hemen “serhildan” kararı alarak, silahlı militanlarını çekmeyerek, sonra da “Çözüm süreci bitti” gibi açıklamalar ve “İçsavaş çıkar” gibi tehditlerle süreci sabote ettiği açıktır.
Çözüm sürecine en ağır sabotaj, sınır dışına çekilmeyen silahlı militanların bölgede hâkimiyet kurmasıdır. Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, şöyle anlatıyor:
“Çözüm süreci devam ederken devletin alanı boşaltması ve örgütün bunu istismar ederek, bu alanları doldurarak haraç toplaması, yol kesmesi, faili meçhul cinayetler işlemesi, paralel yapılar oluşturması kabul edilebilir bir şey değil.” (11 Kasım 2014)
Bu sırada Öcalan’la görüşen HDP heyetleri, sürecin iyi gittiğini, “müzakere yanı bağır basan bir mutabakat” oluştuğunu açıklıyorlardı. (2 Ekim 2014)
SAVAŞ LORDLARI
Başbakan’ın açıkladığı rakamlar, 7 Haziran seçimlerinden bu yana PKK’nın yaptığı terör eylemleri çözüm sürecini PKK’nın sabote ettiğini gösteren gerçekler listesinin son verileridir.
PKK’ya operasyon, kaçınılmaz hale gelmişti.
Kandildeki savaş lordları, baştan itibaren çözüm sürecini benimsemediler, adım adım sabote ettiler.
Tabii ki hükümetin de hataları var. Sınır dışına çekilme konusunda başlangıçta kararlı davranmaması... “Dolmabahçe mutabakatı” konusunda hükümetle Cumhurbaşkanı’nın açıkça ters düşmeleri... Seçim boyunca Erdoğan’ın Kürt tarafını sakinleştirmek yerine kutuplaştıran konuşmaları...
Fakat çözüm sürecini sabote eden asıl faktör PKK terörizmidir.
RASYONEL SİYASET
Kimse için demokrasiden başka yol yoktur. Herkes için doğru siyaset tarzı öfke değildir, kutuplaşma değildir; rasyonel ve uzlaşmacı davranıştır.
Başbakan Davutoğlu genel yayın müdürleriyle toplantısında “siyasi rasyonelleşme” kavramını vurguladı. Başbakan’ın şu sözleri yeni dönem için bir umuttur:
“Hiçbir siyasi alternatif mutlak iyi ve mutlak kötü değildir.”
Demek ki, kimsenin ideolojisi, partisi mutlak iyi veya mutlak kötü değildir. “Ortak iyi” uzlaşmalarla üretilebilecektir.
AKP’nin “Bitaraf olan bertaraf olur” dogmatizminden bu şekilde çıkması, CHP’nin de yapıcı ve sorumlu bir siyaset izlemesi Türkiye için bir şanstır. AKP-CHP koalisyonu ülkedeki hastalıklı siyasi psikolojiyi dağıtabilecektir.
HDP’ye gelince... Yarın devam edelim.
Paylaş