Muhafazakâr rönesans?

MUHAFAZAKÂRLAR Avrupa Birliği üyeliğini bütün partilerden daha aktif destekleyerek iktidara geldiler, bugün “AB’ye ihtiyacımız kalmadı” diyorlar.

Haberin Devamı

Kabaca 2011’e kadar bütün temel kanunlarımızı AB normlarına uyarladılar. En önemlisi 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesinde değişiklik yaparak milli ve yerli hukuku ikinci dereceye indirdiler, evrensel hukuku üstün hukuk normu olarak anayasa hükmü haline getirdiler.

Bugün ise hukuk, yargı bağımsızlığı, özgürlükler gibi konularda muhafazakâr iktidarla AB arasında kavga var.

‘DAVA’ UĞRUNA

Bu yazıyı polemik için yazmıyorum, gerçekler ortada zaten.

Bu yazıyı, on beş yıllık tecrübenin muhafazakâr zihinlerdeki etkisini irdelemek için yazıyorum.

Hukuk, hak ve hürriyetler, yargı bağımsızlığı gibi on yıl boyunca vurgulanmış kavramlar tamamen unutuldu mu?

Unutanlar az değil. İktidarın dünkü ‘liberal’ politikalarını da bugünkü baskıcı politikalarını da “dava uğruna” desteleyenler çok elbette.

Haberin Devamı

“Dava”nın hukuk, ekonomi, diplomasi, eğitim gibi hayati alanlarda içeriğini sorgulamadan...

Fakat sorgulayan, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hürriyet ve adalet kavramlarını savunanlar da var.

İktidar yanlısı basında sayıları az, bağımsız internet sitelerinde daha çok.

SORMAK, SORGULAMAK

Yeni Şafak’ın geniş ufuklu yazarlarından Kemal Öztürk “Kapalı topluluklar özgür fikirlerin düşmanıdır” diyor:

“Fanusta büyütülen hiçbir fikir toplumda kök salmaz, çınarlar gibi yücelmez.

Aynı yerden beslenen insanlar hep aynı vitamini alan vücut gibi bir yanı gelişirken diğer yanı zayıflar. Dogmatik zihin böyle doğar. Tüm gelişmelere, yeniliklere, farklılıklara, ötekine tepki gösterir, hasım olur... En büyük nimet eleştiridir...” (27 Nisan 2017)

Karar gazetesinde böyle birçok yazar var. Bunlardan Mehmet Ocaktan “Dindarların demokrasi hafızası zayıflıyor mu?” diye sorguluyor. “Biz yıllarca eziyet çektik, şimdi sıra onlarda” anlayışını kuvvetli ifadelerle eleştiriyor. İktidarın eski özgürlükçü söylemini hatırlatarak şöyle diyor:

“Unutmayalım, inançlarımız, kimliklerimiz, dünya görüşlerimiz ne olursa olsun adalet, özgürlük, hak-hukuk her zaman hepimiz için hayati bir ihtiyaçtır.” (21 Ağustos 2017)

Böyle birçok örnek var.

Henüz siyasi ve toplumsal etkileri güçlü değil. Zaten bizde bütün ana fikir akımları otoriter eğilimlidir. Kuvvetler ayrılığı, parti içi demokrasi, fikir ve ifade hürriyeti gibi kavramlar maalesef siyasi kültürümüzde henüz kökleşmemiştir.

DİP DALGALARI

Haberin Devamı

Fakat Türkiye’nin sosyolojik gidişatı özgürlükler yönündedir.

Referandumda devlet gücü seferber edildiği halde iktidar blokundan yüzde 10’luk kesim hayır dedi.

Daha eğitimli ve daha kentli genç seçmenlerin yüzde 60’ının hayır demesi de geleceğe ilişkin sosyolojik bir işarettir.

Akademik ilahiyat camiasında “özgürlükçü teoloji” kavramı da kullanılarak yeni yorumlar geliştiriliyor. Cemaatçi (kolektivist) geleneğe karşı “birey olma, hür düşünce” kavramları yine İslami referanslarla savunuluyor. Kadın hakları ve hukuk vurgusu yapılıyor.

Şehirleşme, eğitim, dışa açılma, kadının toplumsal hayata katılması gibi sosyolojik dip dalgaları Türkiye’yi birey olma, hür düşünce, hayatın değeri, hukukun üstünlüğü gibi konularda özgürlükçü demokrasi istikametinde bir geleceğe yöneltiyor.

Haberin Devamı

Muhafazakârlar ve bütün akımlar kendi rönesanslarını ancak modern hürriyetçi demokrasiyi benimseyerek gerçekleştirebilir.

Yazarın Tüm Yazıları