Muhafazakârlık ve özgürlük

Muhafazakâr bir işadamının “İş hayatımızda muhafazakâr değiliz” demesinin anlamı nedir?

Haberin Devamı

Yıldız Holding ya da yaygın adıyla Ülker firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in sözleri böyle... Gerçekten iş hayatında muhafazakâr hareket etseydi, Ülker’i global bir marka haline getirmek gibi büyük bir işi başarabilir miydi?
Hem değerler dünyasında muhafazakâr olmak, hem iş hayatında muhafazakâr olmamak! Tablo budur!
Bu tablo üzerine muhafazakârlar da laik kesim de iyi düşünmeli.
Demek ki hayat, keskin ideolojilerdeki ak ile kara tanımlarından ibaret değil.
Hayat daha büyük sentezlerden oluşuyor. Siyasette de böyle.

YENİ KAVRAMLAR

AKP’li Nimet Baş, provokasyonlara kapılmayan “Gezi gençliği”ni övüyor. Kılık kıyafet ve “dekolte” konusunda “tüm kadınların istedikleri gibi giyinmesini” savunuyor.
AKP kurucularından insan hakları aktivisti tesettürlü Fatma Bostan Ünsal’ın sözleri: “Dekolteli bir kadına yapılan ihlal bana da yapılmış demektir!”
Fatma Hanım, farklı cinsel tercihlere nefret duyulmasına da karşı çıkıyor, “İstiyorlarsa beraber namaz kılacağız” diyerek İslami şefkat ruhuyla konuşuyor. Özgürlük konusunda ise “Sadece insan olduğunuz için bu haklara sahipsiniz” diyerek, liberal “tabii haklar” teorisinin diliyle konuşuyor; seküler bir dildir bu.
Başörtüsü yasakları yüzünden çok acı çekmiş, mağduriyetler yaşamış muhafazakâr bir kadının böyle konuşması elbette daha bir önemlidir.

ÖZGÜRLÜK VE OTORİTERLİK

Piyasa ekonomisinin gelişmesiyle görüyoruz ki, özel ve toplumsal hayatında muhafazakâr olmak ve aynı zamanda “ekonomik rasyonalizm” alanında büyük başarılar göstermek mümkün. Bunu yüz yıl önce Max Weber ortaya koymuştu. 28 Şubatçıların “yeşil sermaye” lafı bilgisizce bir paranoyanın ifadesiydi.
Yine hayat gösteriyor ki, özel ve toplumsal hayatta muhafazakâr ve aynı zamanda özgürlükçü fikirlere sahip olmak da mümkün. Nimet Baş ve Fatma Ünsal’dan başka pek çok örneği var bunun.
Elbette bir de “muhafazakâr otoriterlik” kavramı vardır ve AKP iktidarında bunun bazı tezahürlerini görüyoruz. Bu gerçeğe rağmen muhafazakâr camiadan yükselen bu tür özgürlükçü sesleri önemli bulmamın sebebi, bunların yarınki Türkiye’nin işaretleri olmasıdır: Eğitim, piyasa ekonomisi, dünyaya açılma, kadın hareketi gibi sosyolojik dinamikler geliştikçe, hem muhafazakârlarda hem laiklerde özgürlük fikri ve daha önemlisi “ötekinin özgürlüğü” fikri daha da gelişecektir.

HEPİMİZ OTORİTERİZ!

Aslında hepimiz otoriter bir geçmişten geliyoruz. Jokaben Cumhuriyetçilere göre, Robespierre’in deyişiyle “yalnız Cumhuriyetçi için özgürlük” olabilirdi. Yakup Kadri bunu bizde “yalnız inkılapçılar için hürriyet” diye yazmıştı; uygulama da böyleydi, hem de sıkı sıkıya.
Muhafazakâr otoriterlik mi? Şerif Mardin muhafazakâr kesimde bilhassa “bireysel özgürlük” alanında kısıtlama eğilimi olabileceğini söylemişti; Fatma Bostan Ünsal, “Bu uyarıya katılıyorum, buna çok dikkat etmeliyiz ama şu anda tam tersine kısıtlayıcı yönde reflekslerimiz var” diyor. Otoriterleşme yani.
Batı’da da “başkalarının özgürlüğü” fikrine uzun ve acılı tecrübelerle ulaşıldı. Biz epey mesafe aldık, tam başarırsak “ötekinin otoriterliği”ne dayalı bugünkü korku ve tepkilerimizin yarattığı kutuplaşmayı aşabiliriz, toplumsal barışa ulaşabiliriz.
İlk adım hepimize hâkim olan öfkeli ve çatışmacı dili bırakmak olmalıdır.
Huzurlu, barışık nice bayramlar diliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları