Kürt hareketi

Haberin Devamı

KOALİSYON çalışmalarında HDP yok; Demirtaş en başında, AKP ile böyle bir ilişkilerinin olmayacağını açıklamıştı.
Buna rağmen Başbakan Davutoğlu en uzun görüşmeyi, 1 saat 58 dakika HDP genel merkezinde yaptı. Niye?
Davutoğlu “Yüzde 13 oy almış bir partiyi yok sayamayız” diyor? Dışlamalı mı?
CHP’nin HDP ile ilişkilerinde hissedilir bir yakınlık var. Olmamalı mı?
AKP ve CHP de HDP’ye karşı MHP gibi mi davranmalı?

HDP İLE İLİŞKİLER

AKP’nin saygın isimlerinden Sadullah Ergin, CNN Türk’te, muhafazakâr Kürt oylarından önemli bir bölümün AKP’den koptuğunu, bunun iyi olmadığını söyledi. Evet, Türkiye için iyi olmadı.
Cumhurbaşkanı’nın bilinen sert dilinin bu kopuşta etkili olduğu şuradan da bellidir ki, HDP oy kazanmak için Cumhurbaşkanı’na yüklenen bir propaganda yürüttü ve oyları da yüzde 13’e çıktı.
Böyle bir seçimin ve kopuşun ardından Başbakan Davutoğlu’nun HDP ile 1 saat 58 dakika görüşmesi, yumuşak bir dil kullanması doğru bir davranıştır. Davutoğlu açıklamalarında HDP’yi silaha karşı esaslı bir tavır almadığı için de eleştirdi. Üslubu sakin ve ölçülüydü; dinleyen ortalama insanın hak vereceği bir eleştiriydi.
HDP’liler de “misafirperver” davrandılar. Sırrı Süreyya Önder de ılımlı dille bir açıklama yaptı.
Siyasette ılımlı dilin önemini küçümsememek gerekir; böyle bir üslup yerleşirse zamanla davranışları da olumlu etkiler.
MHP’ye gelince; fikriyatı Türk milliyetçiliğidir. “Muhafazakâr” AK Parti’den ve “Sosyal Demokrat” CHP’den farklı davranması kendisiyle tutarlıdır.
AKP ve CHP’nin tavrı ise Kürt hareketini dışlamak yerine siyasi sistem içinde çekmek bakımından doğrudur.

Haberin Devamı

TOTALİTER YAPI

HDP’nin kendisini dışlanmış değil, genel siyasi sistemin bir unsuru olarak hissetmesi uzun vadede demokratik sisteme entegre olması bakımından önemlidir. Fakat demokrasi ruhuyla bağdaşmayan ve şiddete karşı çıkamayan davranışlarını da aynı amaçla eleştirmek gerekir.
Sadece eylemli şiddeti eleştirmek bile yetmez... Bildiğimiz Batı tipi demokrasiyle ilgisi olmayan, kendilerinin “komünal demokrasi” dedikleri totaliter ideolojiyi ve bunun bölgede KCK eliyle uygulanmakta olmasını eleştirmek de demokrat olmanın bir gereğidir.
Kürt hareketindeki bu totaliter yapının ne olduğunu hukukçu Aysel Tuğluk da şu sözlerle ifade etmişti, edebilmişti:
“Kalıplaşma, ufuksuzluk, baskı ve şiddet eğilimi ve zaman zaman totaliter yaklaşımlar ve popülizm hastalığı; tüm hususlarda Kürt siyaseti olarak rüştümüzü yeniden ispatlamakla karşı karşıyayız. Bu sözlerim hepimize bir özeleştiridir.” (6 Eylül 2014)

Haberin Devamı

SİLAH SORUNU

Böyle totaliter bir yapıyı ve elindeki silahı demokrasiyle bağdaştırmak kesinlikle imkânsızdır.
Selahattin Demirtaş sürekli çağrılar sonunda ve Fatih Altaylı’nın sorusu üzerine şu sözlerle KCK’ya silah bırakma çağrısı yaptı:
“PKK kesinlikle Türkiye’ye karşı silah bırakmalıdır. Ama benim çağrım çözüm değil ki! Öcalan’ın rolü belirleyicidir.”
Kürt hareketinde en belirleyici isim elbette Öcalan’dır. Fakat silah bırakma çağrısı bir defa böyle söylenip geçilmez de HDP tarafından bir siyaset olarak benimsenirse, örgütün bundan etkilenmemesi düşünülemez.
Seçimler sırasındaki “liberal sol” dille yüzde 13 oy alan HDP’nin örgütten bağımsız siyasi bir kişilik kazanmış olması gerekir. HDP, böyle söyleyip geçmek yerine, PKK’nın Türkiye’de silah bırakmasını esaslı bir politika haline getirmeli ve bir kampanya halinde uygulamalıdır. Oy verenler de HDP’den bunu istemelidir. Silah aradan çıkarsa, çözüm kolaylaşır.
Sevgili Celal Doğan, ne dersin?...

Yazarın Tüm Yazıları