Paylaş
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dolmabahçe mutakabatı” hakkında söylediği olumsuz sözler ve “Artık Kürt sorunu yok” gibi beyanları, HDP ve bazı sol kesimlerde çözüm sürecini bozan ve PKK’nin silahlı eylemleri başlatmasına yol açan temel sebep olarak gösteriliyor.
Siyasi tarafgirlik ya da husumet duygularından önce meseleye ahlaki açıdan bakmak gerekir. Temel soru şudur: Hür seçimlerin yapıldığı ve ilgili partinin de yüzde 13 oyla parlamentoda yer aldığı bir ülkede terörü, değil haklı saymak, mazur görmek bile mümkün müdür?
PKK DEYİNCE...
Erdoğan’ın seçim kampanyasında milliyetçi oylara dönük konuşmalarını siyasi açıdan eleştirmek ve bu tür konuşmaların PKK’ya bahane verdiğini belirtmek başkadır, terörü eleştirmekten sakınmak başkadır.
Söz PKK’ya gelince “PKK da sütten çıkmış ak kaşık değil ama” diyerek eleştiriden sakınmak ve terör suçunu Erdoğan’a yıkmak yanlıştır.
Çünkü PKK ya da Kandil başından beri “çözüm süreci”ni içine sindiremedi, ayak sürüdü, aksine açıklamalar yaptı. Öcalan’ı bile aşan maksimalist şartlar ileri sürerek süreci sabote etti.
Yazılarımda PKK’nın bu yöndeki açıklamalarından örnekler verdim. Öcalan’ın 21 Mart 2013 çağrısına rağmen PKK’nın sınır dışına çekilmemesi bile çözüm sürecine başlı başına bir sabotajdı.
‘DOLMABAHÇE’ SORUNU
28 Şubat günü “Dolmabahçe buluşması” yapılmış, Öcalan’ın “silah bırakma kongresi çağrısı”nı da içeren 10 maddelik bildirisi okunmuştu.
Aynı gün KCK adına Mustafa Karasu buna karşı çıkarak ANF’ye şöyle demişti:
“Hiç kimsenin KCK adına silah bırakmasından, PKK’nın kongre yapıp silah bırakma kararı alacağından söz etmesi mümkün değildir...
Hiç kimsenin üzerinde böyle bir vazife yoktur.”
Efendim, Karasu “Öcalan’la gerillayı buluşturun, 10 maddeyi kabul edin, samimiyetinizi görelim” gibi laflar da etmiş...
“Kürt sorunu yok, Dolmabahçe’yi tanımıyorum” diyen Cumhurbaşkanı’na ve hükümete güvenmemekte haklıymış...
Zaten çözüm sürecini Cumhurbaşkanı mı bozabilirmiş, KCK mı?...
Bu nasıl mantık?
Elinde silah olan KCK terörü başlatınca çözüm sürecini sabote etmiş olur. Öyle de oldu.
ÇÖZÜM KANUNU
Terör olayı, sadece “Dolmabahçe mutabakatı” etrafındaki tartışmalar üzerinden doğru tahlil edilemez.
Önemli dönemeçlerde PKK’nın tavırlarını ve totaliter savaş ideolojisini dikkate almadan doğru tahlil yapılamaz.
Hükümet 10 Temmuz 2014’te “çözüm sürecine ilişkin usul ve esaslara dair” kanun çıkardı. Öcalan ve PKK ile görüşmelere yasal zemin sağlıyor, PKK ile çözüme ulaşmak için hükümete yetki veriyordu.
Çözüm sürecinin en önemli birkaç dönemecinden biriydi.
11 Temmuz’da Öcalan, İmralı’ya giden Leyla Zana ve arkadaşlarına yaptığı açıklamada, kanunun çıkmasını sağlayan “bütün parti, kurum ve şahsiyetlere” teşekkür etti.
Abdullah Öcalan 2 Ekim’de, devletle yapılan görüşmelerin “müzakere yanı ağır basan bir kararlılıkla sürdüğünü” ve “yol haritasının ortaya çıktığını” da söyledi... Demek ki süreç yolunda gidiyordu...
KCK VESAYETİ
Fakat 6-7 Ekim’de KCK vandalizm olaylarını düzenledi.
11 Ekim’de de Cemil Bayık, KCK adına Kandil’de Alman ARD’ye “Gerillayı Kuzey’e geri gönderdik” diye açıklama yaptı; yani Türkiye’ye!
KCK hep Öcalan’ı da aşan aşırı şartlar ileri sürerek süreci sabote etti...
Bu tür süreçlerde siyasi iniş-çıkışlar olabilir. Sağ ve sol her demokrat aydına düşen birinci etik görev, teröre her durumda karşı çıkmaktır.
Bu, barış için elzem olduğu gibi, Kürt hareketinin totaliter KCK vesayetinden çıkarak demokratikleşmesi için de gereklidir.
Paylaş