Paylaş
Akıbeti bilinmiyor.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinden 19 yaşında bir genç, iş aramak için evden çıktı, bir daha dönmedi. Annesine açtığı telefonda “hicret ettiğini” söyledi, merak etmemesini istedi. IŞİD’e katılmıştı. Babası şöyle anlatıyor:
“Çok sakin bir çocuktu. Namaz kılmazdı, namaza başladı. Kötü bir alışkanlığı yoktu. Kimler beynini yıkadı? Polise haber verdim...”
Acılı baba, oğlunun bulunup tutuklanmasını istiyor, intihar bombacısı olmasından korkuyor çünkü.
HASTALIKLI RUHLAR
Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarının faillerine ait “cihat tapeleri” yayınlandı. Polisin bu kadar takip ettiği kişilerin ve aynı hücrenin Ankara’da böylesine bir katliam yapması, “istihbarat zaafı”nın ne kadar vahim olduğunu gösterir.
Cumhurbaşkanı da istihbarat zaafından bahsetti. Ben “cihat tapeleri”ndeki psikolojik ipuçlarına dikkat çekeceğim. Öldürmek, katliam yapmak konusunda şöyle diyorlar:
“He, onlardan ceset alıyoruz. Geçen gün, 45 tane falan vardı... Allah’a hamdolsun...”
İntihar eylemcileri için de şöyle diyorlar:
“Allah yolunda paramparça olmuşlardı... Allah kabul etsin inşallah...”
Ve müthiş bir dünya ve yaşam nefreti:
“Artık şu dünyayı Allah için bırak kenara, vallahi hepsi yerin dibine batsın. A’dan Z’ye her şey yerin dibine batsın...”
Öldürmek ve ölmek nasıl böyle bir tutku haline gelebilir?! İnsanlar nasıl böyle ölüm makinesine dönüşebilir?!
1951 TARİHLİ KİTAP
Şimdi sosyal psikolog Eric Hoffer’in 1951’de Amerika’da, tercümesi ise ülkemizde 1968’de yayınlanan “Kesin İnançlılar” adlı kitabından bir paragraf:
“Ölümü göze almak akıllıca bir hareket değildir... Bütün eylemci kitle hareketleri bu sebeple, taraftarları ile dünya gerçekleri arasında bu gerçekleri örten bir perde koymaya uğraşır. Bunu, mutlak ve son gerçeğin kendi doktrinlerinde bulunduğunu ve bunun dışında başka bir gerçek ve kesinlik bulunmadığını telkin etmek suretiyle yaparlar...”
Böylece aklın yerini mariz tutkular alır. İşte o zaman insan ölüm makinesi haline gelir, getirilebilir.
Hoffer bu kitabını Nazileri ve Bolşevikleri gözlemleyerek yazmıştı. IŞİD ve benzerlerindeki de aynı psikolojik büyü, aynı hastalıklı tutku...
Hitler’in propaganda bakanı Goebbels, onun ünlü nutuklarından birini ilk dinlediğinde büyülenmişti, çarpılmıştı. Hatıra defterine “Yeniden doğdum, artık gideceğim yolu biliyorum...” diye yazmıştı. Goebbels artık bir ölüm makinesi haline gelmiştir. Hitler sığınakta intihar ettiğinde Goebbels, “Führer’siz dünyada yaşanmaz” diyerek karısını ve 6 küçük çocuğunu zehirleyerek öldürmüş, kendisi de intihar etmişti.
Savaşta milyonlarca Alman ve Rus genci “Heil Hitler” veya “Yoldaş Stalin” diye haykırarak can vermişti.
Türkiye, gençlerin terör örgütleri tarafından böyle büyülenebileceği bir dönemden geçiyor, önümüzde de maalesef böyle geçebilecek uzun yıllar görünüyor. Tabii IŞİD deyince “cihatçılık” denilen bir din algısı söz konusudur.
Her Müslüman şunu sormalıdır: IŞİD’ler, El Kaide’ler, Taliban’lar, Boko Haram’lar, niye İslam dünyasında ortaya çıkıyor?!
“Totaliter büyü” faşizm ve komünizm gibi adlarla dünyayı dolaştıktan sonra, şimdi niye İslam dünyasında?!
Müslüman gençleri ailelerinden ve hayattan çalarak ölüm makinesine dönüştüren bu örgütlere ve akımlara karşı çok sıkı bir istihbarat ve emniyet siyaseti zorunludur. Fakat “din algısı” problemi asla ihmal edilmemelidir.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş