Paylaş
EĞİTİM her alanda alarm veriyor. LYS sonuçları açıkça gösteriyor ki, özellikle matematikte 2010 yılından beri sürekli bir düşüş var. “Türkçe-Sosyal” alanında bile.
En kötüsü matematik ve geometri.
2012 PISA, yani Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı sonuçları açıklandığında da aynı şoku yaşamıştık. Öğrencilerimiz 65 ülke arasında 42. sırada kalmışlardı.
LYS’de 2011 yılında matematik testlerinin yapılma ortalaması 15.12 iken, 2015 yılında 9.2’ye indi. Geometride 8.53’ten 3.78’e düştü. Türk dili edebiyatında büyük bir düşüş yok.
Öğrenci sayısı ve okullaşma oranı artarken kalite düşüyor. Türkiye’nin yarınları için bir alarmdır bu.
NEDEN BÖYLE?
Akademik ya da bilimsel kalite düşüklüğünün sebebi, dini eğitimin yaygınlaşması olabilir mi? Bilimsel bir zihin bu soruya cevap ararken nelere bakar? Bulgulara... Bu açıdan, LYS’de, ‘Matematik-Fen’, ‘Türkçe-Matematik’ ve ‘Türkçe-Sosyal’ puan ortalamalarına baktığımızda imam hatipler düz liselerin gerisinde değil, hatta bir miktar üstündedir. Öğretmen liselerinin yüksek performansı hariç, imam hatipler bütün meslek liselerinden şu veya bu ölçüde daha başarılı, matematik ve fen dahil.
En yüksek başarıları doğal olarak fen liselerinde görüyoruz. Bunu özel fen liseleri, öğretmen liseleri, askeri liseler, yabancı dilde eğitim veren özel liseler, sosyal bilimler liseleri izliyor.
Okul türü yaygınlaştıkça başarı oranı
aşağı doğru, buna karşılık, fen liseleri
gibi özel nitelikli okullarda başarı oranı
yukarı doğru gidiyor.
AKP iktidarının hatası, eğitimi ve okullaşmayı yaygınlaştırmak gibi iyi bir iş yaparken, kaliteyi düşürmüş olmasıdır.
Cumhurbaşkanı’nın diyanet işleri başkanlarına verdiği iftar yemeğinde, ilahiyatçı ve eğitimci Prof. Sait Yazıcıoğlu şöyle demişti:
“13 yıllık iktidar döneminde en zayıf kalan saha, eğitimdir. Yüzde 5’i oluşturan imam hatiplerde de, kalan yüzde 95’te de kalite sorunu vardır.”
ÜNİVERSİTE DÜZEYİNDE
Ortaöğretimdeki kalite kaybı, üniversiteleri de aşağı çekiyor. Üniversitelerin her ile yayılması da ilave bir kalite sorunu yarattı.
PISA sınavlarına benzer bir sonucu üniversite öğretim üyelerinin uluslararası indekslere giren yayın sayılarında da görüyoruz. Bilimsel indekslere giren yayın sayısında İran’ın 2010 yılında Türkiye’yi geçtiğini daha önce yazmıştım. (25 Temmuz 2014)
Yine matematiğe bakarsak, SJR verilerine göre, matematik alanında bilimsel indekse giren yayın sayısı 2000 yılında İran için 164, Türkiye için 427 idi. Fakat 2013’e geldiğimizde Türkiye 2.447’ye çıkarken, İran 3082 yayınla Türkiye’yi geçti!
Problemin ana gövdesi ortaöğretimde olmakla beraber, eğitim ve öğretimin her kademesinde yaygınlaşma ama vahim bir kalite kaybı yaşanmaktadır.
2023 HEDEFLERİ!
Eğitim ve öğretim bu haldeyken, “2023 Hedefleri” diye verilen iktisadi rakamların siyasi propaganda olmaktan öteye bir anlamı yoktur. Halbuki içinde bulunduğumuz “orta gelir tuzağı”ndan çıkmanın yolu siyasi motivasyon değil, eğitimde ve demokraside “orta”nın üstündeki kalite göstergelerine ulaşmaktır.
Okullarda kalite böyle düşerken dershaneleri kapatmak, okul müdürlerine varıncaya kadar eğitim kadrolarını altüst etmek Milli Eğitim’in temel uğraş konuları oldu!
Güney Kore’de milli gelir kişi başına 30 bin dolardır. Biz ise Ali Babacan’ın da söylediği gibi “altı yıldır 11 bin dolara çıkamıyoruz!” Çünkü 2013 yılında bilimsel yayın sayısı Türkiye’de 37 bin, Güney Kore’de 71 bindir. Ne kadar eğitim, o kadar ekmek!
Paylaş