Eğitim sorunu

PISA sınavlarının sonuçları açıkladı.

Haberin Devamı

Yine bütün dallarda OECD ortalamasının epey gerisindeyiz.

Hatta daha da gerilemişiz..

72 ülkeden 15 yaş civarında 540 bin öğrencinin katıldığı sınavlarda Türkiye matematikte 420 puanla 49’uncu sırada yer aldı.

Fen bilimlerinde ise 425 puanla 52’nci oldu.

Okuduğunu “anlama”da 428 puanla ancak 50’nci oldu.

Türkiye’de, 3 yıl önceki PISA 2012’ye göre 10 sıraya varan gerilemeler var!

Çin, Güney Kore ve hatta Vietnam bizim çok önümüzde.

Fen dalında Vietnam’ın “ortalama skor”u 525 iken, bizimki 425’te kalmış.

Okuduğunu “anlama”da Vietnam’ın skoru 487, bizimki 428.

Matematikte Vietnam’ınki 495, bizimki 420.


NİYE BÖYLE?
Birinci sebep elbette eğitim sisteminin ezber ağırlıklı olması, öğrencinin anlama, analiz etme, sonuca ulaşma yeteneklerini yeterince geliştirememesidir.

Milli Eğitim öteden beri klasik ezbercilik geleneğinin yanında, öğrencilere siyasi ideoloji aşılamaya öncelik verdi. İdeolojik önceliklerden, pedagojik sorunlara yeterince önem verilmedi.

En çok zorlandığımız matematik alanında Prof. Adnan Tezcan şöyle diyor:

“15 yaş grubu öğrencilere yaşlarının üstünde matematik eğitimi veriliyor. Öğrenci de bunun altından kalkamadığı için matematikten soğuyor. Çocuklarımız zeki ancak müfredat hafifleştirilerek çocuklar için daha sevimli hale getirilmeli. Öğrencinin daha kolay anlaması için matematik görselleştirilmeli. Müfredat çocuğun dünyasına hitap etmiyor.”

2016 yılına kadar bunu yapamamış olmanın sebebi ne olabilir?!

Siyasi önceliklerin bu fevkalade önemli pedagojik sorunu yeterince önemsememiş olmasından başka ne olabilir?


ZİHNİMİZİN İÇİ VE DIŞI
Bu bizi daha büyük bir zihniyet sorununa götürüyor:

Olguları, zihnimizin dışındaki karmaşık verileri, sorunları “anlama”ya çalışmak yerine zihnimizin içindeki önyargıların, şablonların, hayallerin gözlüğüyle bakmak...

Halbuki bilgiler, sorunlar, çözümler zihnimizin dışındadır, onları edinmemiz, anlamamız, analiz etmemiz lazım.

Düşünce tarihimizin büyük isimlerinden İslamcı Sadrazam Sait Halim Paşa, 1918’de “Buhranlarımız” adlı yazı dizisinde şöyle anlatmıştı:

“Bizim dimağımız henüz eşyadan fikirlere intikal edemiyor, fikirlerden eşyaya geçmeyi tercih ediyoruz. Çünkü bu sayede düşüncelerimiz sonsuz hayaller içinde, her şeyi kendi emellerine göre tertip edebileceği hayali bir çevre bulabiliyor.”

Üniversiteyi İsviçre’de bitiren şehit Sait Halim Paşa, merhum İdris Küçükömer’in de takdirle bahsettiği bir düşünürdü.


EZBERCİLİK HASTALIĞI
Aradan yüz yıl geçti, elbette çok önemli gelişmeler kaydettik. Fakat hâlâ zihnimizin içindeki önyargılar ve hayaller zihnimizin dışındaki karmaşık olayları anlamamızı, analiz etmemizi şu veya bu ölçüde engelliyor.

Bunu, duyguların en çok dışavurduğu siyasi hayatımızda daha net olarak görüyoruz.

Böyle bir “kültürel iklim”de okul öğrencinin anlama ve analiz etme yeteneğini ne ölçüde geliştirebilir?!

“Okul”un kendisi nasıl?

Ülkemize iltica eden değerli Yahudi bilginlerden Prof. Ernst Hirch, 1939’da Maarif Şûrası’nda Türkiye’de üniversite öğrencilerinin “öğrenmeyi ders kitabını ezberlemek zannettiklerinden” yakınmıştı.

Bugün bir Vietnam kadar bundan kurtulamadık!

Okul öğrenci zihninde bilgi edinme, sorgulama, anlama, analiz etme yeteneklerini bu çağın gerektirdiği düzeye çıkaramıyor.

Dünkü Güney Kore’nin bizi üç kat geçmesi gibi böyle giderse yarın da Vietnam ekonomide, katma değer üretiminde, parasını değerli tutmada, teknolojide bizim önümüze geçecektir.

Bu en hayati konuyu, eğitim sorununu siyaset ne kadar konuşuyor?!

Bunun cevabı da galiba siyasetimizin PISA puanını gösteriyor olsa gerek.

Yazarın Tüm Yazıları