Bir dava ‘nasıl’ sonuçlandı?

TÜRKİYE adalet tarihine geçecek bir davaya daha tanık oldu. MHP olağanüstü kurultayının iptali için açılan davadan bahsediyorum.

Haberin Devamı

31 Mart günlü yazımda “Hiç bu kadar geciken tedbirli ve benzer bir dava olmuş mudur?” diye sormuştum. Hâlâ cevap alabilmiş değilim ama dava sonuçlandı.

Önce olayı hatırlayalım isterseniz.

MHP’de bir grup delege olağanüstü kongre istedi. Genel Merkez reddetti. Sulh hukuk mahkemesi olağanüstü kongre talebini yasalara uygun buldu. Yargıtay da 24 Mayıs 2016’da onayladı. Muhalifler bunun üzerine olağanüstü kongreyi yaptılar...

TAM BİR YIL SÜRE

23 Haziran 2016’da Genel Merkez yanlısı bir delege, muhaliflerin yaptığı kongrenin iptali için dava açtı. Aynı zamanda “tedbiren durdurma” talebinde bulundu.

Davayı kime karşı açtı? Kongreyi yapan Çağrı Heyeti’ne karşı açması gerekirken, zaten kongreyi geçersiz sayan MHP Genel Merkezi’ne karşı açtı.

Davacı da davalı da aynı tarafta yani.

Haberin Devamı

Mahkeme anında kongre çalışmalarının “tedbiren durdurulmasına” karar verdi.

Kongrenin geçerli olduğunu savunanlar itiraz etti...

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, itiraz halinde “mahkeme ilgilileri dinlemek üzere davet eder.” (mad. 394/4)

Fakat itiraz edenler davet edilmedi, dinlenilmedi. Ve tam bir yıl sonra mahkeme itirazın kabulüne yani yapılmış olan olağanüstü kongrenin iptaline, durdurma tedbirinin devamına karar verdi...

HUKUKEN SORUNLU

Şimdi bir hukukçu olarak aklıma takılan sorular var:

- Olağanüstü kongrenin iptalini isteyen davanın bu kongreyi yapan Çağrı Heyeti’ne karşı açılması gerekmez miydi? Kongrenin zaten geçersizliğini savunan Genel Merkez aleyhine dava açılmasını mahkeme hangi gerekçeyle kabul etti? Böylece bilfiil “karşı tarafsız” bir dava açılmış olmadı mı?

- Kanun, tedbiren durdurma kararı verilen davalarda “ilgililerin çağrılıp dinlenilmesini” emrediyor. Mahkeme kanunun bu hükmünü uyguladı mı? Kongre yanlıları çağrılıp dinlenildi mi?

- Mahkemenin karar vermesi neden bir yıl sürdü? Toplanması gereken dağınık ve karmaşık deliller mi vardı da mahkeme bu bir yıl zarfında onları toplamakla uğraştı?

Birçok avukata sordum, “tedbirli” olup da tarafları dinlemeyen, kararı da bir yıl süren hiçbir dava görmediklerini söylediler.

Haberin Devamı

Sayın (Yüksek) Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Kurul’un Başkanı Adalet Bakanı bu üç noktada ne düşünüyor, doğrusu merak ediyorum.

KİM DEĞİL, NASIL?

Gerçeği araştırmada hukukun da objektif düşüncenin de ilk adımı “kim” diye değil, “nasıl” diye sormaktır.

Çünkü “usul esastan önce gelir”.

Usul (metot) yolunu aydınlatacak soru da “nasıl”dır.

Onun için adalet heykelinin gözü bağlıdır, terazinin hangi kefesinde “kim” var diye bakmadan, adaleti tartsın diye.

Parti kongresinde, hukuki bir davada yahut demokrasi ve kamu yönetimi gibi konularda “kim” sorusu bizi tarafgirliğe, sizden bizden kavgasına götürür.

Ama “nasıl” diye sorduğumuzda hukuk kuralları, liyakat, parti içi demokrasi, yargının tarafsız ve bağımsız olması gibi prensipleri arayarak düşünürüz.

Haberin Devamı

HUKUK GELENEĞİ

“Kim” diye değil, “nasıl” diye sorarak düşünmek bizi ataerkil kültürlerde çok güçlü olan kişilere bağımlılıktan kurtarır, prensipler ve fikirlerle düşünmeye yöneltir.

Bizim siyasi ve sosyal kültürümüzde “kim” sorusu çok güçlüdür. Tarihe bile bakarken “kim” kavgaları yapmıyor muyuz?

Bu yüzden siyasi kültürümüzde hukuk geleneği de maalesef zayıftır. Hiçbir büyük siyasi akım hukuku yeterince önemsemedi, temel prensipleri arasına almadı.

Bu noktada milliyetçi fikir geleneğine bağlı okurlarıma Sadri Maksudi ve Ali Fuat Başgil hocalarımızın eserlerini okumalarını tavsiye ederim.

Yazarın Tüm Yazıları