Paylaş
Öncelikle Prof. Fuat Sezgin’in kitabını okudum bu arada. İslam bilim tarihi konusunda dünyada bir numara olan Fuat Sezgin Hocamızın Boyut Yayınları’ndan çıkan kitabı “Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi” adını taşıyor.
Bundan başka Prof. Muhammed Hamidullah’ın ve Prof. Hasan Tahsin Fendoğlu’nun da aynı konudaki makalelerini okudum.
Şu kesin: Kolomb’dan çok önce yaşayan Mesudi, Ebul Fida ve Biruni gibi tarihçiler ve âlimler bazı Müslüman gemicilerin Atlantik’e açıldığını yazmışlar...
KOLOMB ÖNCESİ
Sezgin Hoca’ya göre, Kolomb’un yolculukta kullandığı harita “muhtemelen orijinal bir Arap haritasının İtalyan versiyonuna dayalı” olarak çizilmişti. Evet, Piri Reis ünlü haritasında Atlantik bölgesinin kuzey kısmını “Kolomb haritasına” dayanarak çizmişti, fakat güney kısmını çizerken Portekizce başka kaynaklara dayanmıştı. Bu bilgilerin ve özellikle Piri Reis haritasındaki boylam ölçümlerinin kaynağı İslam dünyasıdır... Çünkü “o tarihlerde gerçeğe çok yakın boylam ölçümünün yapılabileceği tek bölge Arap-İslam kültür dünyasıydı.” Müslümanlar Atlantik’in ötesine daha önce giderek bu bilgileri edinmiş olmalıydılar...
Hoca’nın kitabında, bunun ötesinde, Kolomb’un yolculuğu gibi, falanca tarihte falanca Müslümanlar şöyle yola çıktılar, Amerika’da Müslüman koloniler (toplumlar) kurdular, döndüklerinde şunları yazdılar diye bulgular yok. Sezgin Hoca da “Maalesef mevcut kaynaklar daha ileri sonuçlar elde edilmesine izin vermiyor” diye yazıyor.
Kolomb’dan önce bazı Müslüman denizcilerin Atlantik’e açıldığı, bazı adalara, belki de kıtaya ulaştığı anlaşılıyor fakat “kıta keşfetmek” sonucunu doğuran yolculukları Kolomb’un yaptığı da ortada: Kuzeyi Anglo Sakson, güneyi Latin.
İSLAM MİRASI
Amerika kıtasının keşfi, Müslümanların daha önce oraya ulaşması gibi konular sadece tarih metotlarıyla incelenebilecek olgusal konulardır; ideoloji ve itikatla ilgisi yoktur. Bizler de uzman tarihçilere başvurarak bir şeyler öğreniyoruz.
Günümüzün kültürel sorunları açısından baktığımızda, ben “tarihte Müslümanlar ne harikalar yaratmıştı” diye övünmeyi çok anlamlı bulmuyorum. Övünme duygusu yerine, Müslümanlar o bilim ve felsefe mirasından nasıl koptular diye sorgulamak ve araştırmak çok daha önemlidir, gereklidir.
Bugün Müslümanların bu yönde “özeleştiri” yapması gerektiği açıkça ortada. Böyle bir özeleştiri çağımızda modern bilimin özümsenmesini de kolaylaştırır.
Siyasi çatışma yerine bilim tutkusu; asıl ihtiyaç bunadır.
YENİDEN BİLİME SARILMAK
İslam medeniyetinin bilim ve felsefede dünya öncüsü olduğu tarihi devirler neden söndü de İslam dünyası taassup ve geri kalmışlığa gömüldü? Bunun tarihi ve sosyolojik sebepleri üzerine kütüphaneler dolusu tartışmalar vardır. O tartışmalara dalmadan, sadece çağımız bakımından “bilim zihniyeti” sorununa dikkat çekmek istiyorum.
Ortaçağda “imam”, yani ilmi ve dini otorite kabul edilen zatların yazdığı tefsir, fıkıh ve kelam gibi kitaplarda güneşi batırıp çıkarmak gibi birçok rivayet vardır. Hadis âlimi muhterem hocamız Prof. Mehmet Sait Hatiboğlu, bunlardan örnekler vererek şöyle yazıyor:
“Sünni olsun, Şii olsun pek çok imamın zihninde ‘Acaba bu konuda matematik ve astronomi bilginlerimiz ne diyor?’ sorusu akla gelebilmiş değildir. 11. yüzyılın İbni Sina’larıyla, Biruni’leriyle bu konuları müzakere etme ihtiyacını duymuş müfessir (tefsirci) ve fakihlerimize (fıkıhcı) rastlayabilmiş değiliz.” (Kültürel Mirasımızı Tenkid Zarureti, Otto Yayınları, s.56)
O kitapları yazanlar içinde, bırakın İbni Sina’ya danışmayı, onu “zındık” ilan edenler az değildi!
Matematik bile medrese müfredatından çıkarılmıştı! İbn Rüşd Rönesans Avrupa’sında harıl harıl okunurken, İslam dünyasında unutulup gitmişti!
En az üç asırdır böyle bir anlayış hâkim olmuştu.
Çağımızda İslam’ın onurunu ve itibarını yükseltecek tek yol, yeniden bilime sarılmaktır.
Paylaş