Paylaş
“Ahlakı önemsemeyen bir dindarlık ve hukuku önemsemeyen bir demokrasi; bu bir felakettir!”
Çiçek gündemde “istikrar” kavramının çokça vurgulandığını belirterek şunları söyledi:
“İstikrar elbette çok önemli. Türkiye’de on beş yılda istikrar sayesinde çok iyi, çok başarılı işler yapıldı ama yolsuzluk algısı da arttı. Demek ki, istikrar her şey değil. Her dönemde iktidarlarda devlet imkânlarıyla, muhalefetlerde belediye imkânlarıyla yanlış işler yapılmasını önleyecek nedir? Ahlak, hukuk, denetim, şeffaflık... İşte buralarda zaaf var.”
TÜRKİYE 75. SIRADA
Eski TBMM Başkanı Çiçek, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin son açıklamasını kastediyor: Türkiye’de yolsuzluk algısı artmış, 176 ülke arasında 75’inci sıraya inmişti.
Çiçek bu soruna, benim partim-senin partin diye değil, hukuk ve denetim açısından bakmak gerektiğini belirtti.
Gerçekten, devlet parasal işlerde şeffaflaşmazsa ve denetimi etkinleştirecek “kamu yönetimi reformu” yapılmazsa, yargıdan tutun da Sayıştay’a kadar bütün denetim kurumları evrensel ölçülerde bağımsız çalışmazsa bu sorunu çözemeyiz.
Davutoğlu buna niyetlendi, hükümet programına yazdı ama orada kaldı.
İLAHİYATÇILAR YAZIYOR
Sorun aslında vahim derecede toplumsaldır. Dinin ahlaki ve manevi içeriğinin boşalarak, şekle ve siyasete indirgenmesini Prof. Ali Bardakoğlu hocamız öteden beri eleştiriyor.
İlahiyatçı Prof. Mustafa Çağrıcı hocamız “Ahlaksız dindarlık olur mu?” başlıklı yazısında aynı vahim tabloyu ortaya koydu, eleştirdi. Hatta cami vaazlarında bile ahlaki konuların azaldığını, bu konularda bir çekingenlik oluştuğunu da esefle kaydetti. (Karar, 25 Ocak)
Yine ilahiyatçı hocalarımızdan Prof. Mustafa Öztürk’ün “Mevzubahis olan din ve itikatsa, ahlak teferruat mıdır?” başlıklı yazısı da aynı sorunu anlatıyor. (Karar, 25 Haziran)
Böyle örnekler toplansa koca bir kitap olur.
SAMİMİ MUHAFAZAKÂRLAR
Muhafazakâr medyada ahlaki ve manevi değerlere titizliğini kaybetmeyen kalemler de bu sorunu dile getiriyor. Ahmet Taşgetiren “Allah korkusunu kaybediyoruz!” diye yazdı. (Star, 4 Eylül)
Okuduğumda Mehmet Âkif’in feryatlarını hatırladım, yüreğim burkuldu.
Kemal Öztürk de idealist gençlere şöyle sesleniyor:
“Nasıl savrulduğumuza bir bak. İdeallerinden, büyük hayallerinden, vatan aşkından, millet sevdasından kopup, makam, mevki, dünya nimetlerinin peşine düşenlere bir bak... Sonra de ki, hayır ben böyle olmayacağım.” (Yeni Şafak, 27 Ocak)
Çiçek’in dediği gibi FETÖ, bu alandaki yozlaşmanın en çarpıcı örneğidir; “dava uğruna” ne haltlar edilmiş.
DİN-LAİKLİK İKİLEMİ
Önümüzde bir tuzak var: Yolsuzluk ve ahlak sorunlarını din ve laiklik ikilemine indirgemek.
Dindar ya da laik mükemmel ahlaklı insanlar da vardır; imkân eline geçince yolsuzluğa yönelenler de vardır.
Bugün iktidar nimetleri muhafazakârlarda olduğu için bu sorunlar yaşanıyor.
Ahmet Ağaoğlu 1925’te Atatürk’e verdiği raporda “İnkılap partisi yolsuzluk ve tegallübe batmıştır” diyordu. Bu konuda Yakup Kadri’yi de okuyabilirsiniz.
Cumhuriyet’in kurucuları “murakabe fırkası” yani denetim yapacak muhalefet partisi olmadığı için yolsuzlukların böylesine arttığını düşünmüşler, bunun için 1930’da kısa ömürlü Serbest Fırka’yı kurdurmuşlardı.
Sorun kim daha çok veya az ahlaklı sorunu değildir. Hukuk sorunudur, şeffaflık sorunudur, denetim sorunudur.
DENETİM VE DENGE
Denetim konusunda muhalefet partilerinin mevcut olması yetmez. Hür basın, bağımsız yargı şarttır. Bu da yetmez, Sayıştay denetiminin evrensel kalitede ve kapsamda olması, kurum içi ve dışı denetimlerin de iyi düzenlenmesi lazımdır.
Temelde anayasada “denetim ve denge” mekanizmalarının sağlıklı kurulması şarttır.
Bunları konuşuyor muyuz?!
Bu çağda modern hukuk ve modern denetim ve denetim mekanizmaları etkin hale gelmeden dünya sıralamalarında yukarılara çıkamayız.
Ve manevi alanda, dinin siyasi hareket olarak değil, yüksek ahlaki değerlerle anlatılması bir zarurettir.
Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demiştir.
Paylaş