Paylaş
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün bir AKP anketine dayanarak verdiği rakama göre, halkın yüzde 67’sinin adil yargılanmaya inancı yok.
TOBB-TBMM işbirliği ile yapılan Anayasa Toplantıları’nda da katılımcılar, “Anayasa en çok hangisine katkı sağlamalı; adalet, istikrar, refah, eşitlik, özgürlük” sorusuna açık ara (Yüzde 60 üstü), ‘adalet’ yanıtını verdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın uyarıları da Türkiye’de geniş yankı yarattı, yargı üzerinde daha derin tartışmalara kaynaklık etti.
Bütün bu tartışmalar onun Adalet Bakanlığı dönemine denk geldiği için, örneklerini sıralayarak, “Sadullah Ergin döneminde yargı ve algı” başlıklı bir yazıyla yargıdaki olumsuzluklara ben de dikkat çekmeye çalıştım.
BEŞİKTAŞ’IN
HAVASI SÖNECEK
Anımsarsanız pazartesi de, “İleriki yıllarda ‘Beşiktaş Adliyesi’ dendiğinde akıllara ne gelecek göreceğiz” demiş, Ankara’dan yürütülen 28 Şubat operasyonunu ‘sanki olumlu bir gelişmenin işareti gibi’ değerlendirmiştim.
Bütün bu yazıp çizdiklerimiz bizim, dışarıdan bakarak yaptığımız eleştirilerdi. Peki, yargının tepe yönetimi konuya nasıl bakıyor, bugün de onu aktarayım.
Sohbetlerimin ilk konusu Beşiktaş Adliyesi olmasa da oradan başlayacağım.
Çünkü, bu adliyede hâkim/savcıların kendilerini takdimde, “Beşiktaş Adliyesi’nden” ibaresine özel vurgu yaparak diğer meslektaşlarından farklı bir konuma sahip oldukları havasını hissettirdiklerini sık duymaya başladım. Anladığım bu algı tepelerden de hissedilmiş ve yakında onlar da ‘tıpış tıpış’ Çağlayan Adliyesi’ne geçeceklerinden o havalı tavırlar ortadan kalkacak.
‘Yargıda bir sorunun varlığı’ kesin kabul gördüğü ve derin bir sorgulama sürecinin başlatıldığı açık gerçek, ama sonuç için 2-3 yıllık sabır gerekiyor. 2-3 yılın uzun bir süre olduğu gerçek, ama sistemi revize eden adımların zaman aldığı, ağır işleyen yargının da süreci ayrıca uzattığı düşünülüyor.
Hedefi, “1.5-2 yıl içinde, Yargıtay aşaması dahil, davaları 1 yılda bitirmek” diye özetleyip, “Ya süren davalarda durum ne?” sorusuna yanıta geçeyim.
DARBE DAVALARI
YENİ BİR DURUM
Soruya yanıt verilirken 12 Eylül, 28 Şubat, Ergenekon, Balyoz gibi davalara atıfla, Türkiye’de olmayan şeylerin yapılmaya başlandığının altı çiziliyor.
Bu nedenle yeterli birikim ve deneyim olmadığı kabul edilerek, “Ama bakın Ankara’da süren iki dava daha doğru ve daha az tartışılır bir süreç yaşıyor” diye bir kıyaslama yapılıyor. (Pazartesi günü, ben de buna dikkat çekmiştim.)
Deniz Feneri ile diğer davalarda yaşananlara, alınan kararlara nasıl bakıldığını da kıyaslayıcı sorularla anlamaya çalıştım ve şu özeti çıkardım:
Yargının tepesi, Deniz Feneri ve İlhan Cihaner davalarına çok hâkim, orada savcılara yapılanları, alınan kararları ayrıntılandırıp rahatlıkla savunuyor. Sıra diğer davalara geldiğinde ise ya ‘yürüyen davayı etkilememe’ özeniyle karşılaşıyoruz ya da ‘sorunlar savunma kaynaklı’ imasını alıyoruz.
Yani, “Bazı sanıkların haklarına yüksek duyarlılık gösterilirken, diğer davalardaki sorunlar, sıkıntılar büyük ölçüde, sanıklarla avukatlarının eseri, onların ‘davayı uzatma’ çabalarının sonucu görülüyor” diyebilirim.
Ne diyelim, belki de gerçekten yanılan, yanlış bakan benim gibileridir!!
Ama neyse ki, 1-2 yıl sabredersek daha adil bir yargıyı görme umudumuz var. Gerekçem de en azından, yargıda ciddi bir sorunun varlığının kabul edilmiş, ciddi de bir sorgulama sürecine girilmiş olduğu yönündeki sözlerdir.
Bu çerçevede, TBMM’de bekleyen ve ‘yargı reformu’ çerçevesinde dillendirilen tasarıların, acilen yasalaşmasını ummak da hepimizin hakkı.
Paylaş