AB Bakanı Egemen Bağış ile dün sabah kahvaltıda buluştuktan sonra büroya geldiğimde gazetelerde, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un, “Türkiye’nin reform sürecinde geri bazı adımlar var” dediğini okudum.
Oysa az önce Bağış, “Reform hızı açısından şu anda Avrupa’da, Türkiye’nin önünde giden tek ülke tanımıyorum. AK Parti hükümeti, şu an tartışmasız Avrupa’nın en reformcu hükümetidir” şeklinde iki iddialı cümle kurmuştu.
Aslında bu iki açıklama sahibi, Türkiye-AB ilişkilerini kendi açılarından doğru noktalara koyuyordu, Bağış ile sohbetten çıkardığım sonuç da buydu. AŞÇIBAŞININ EN BÜYÜK YARDIMCISI
Görüşmemizin tamamına baktığımda Bağış, konuya tam üyelik sürecinden bağımsız, Türkiye’nin AB kriterlerine ulaşması temelinden yaklaşır olmuş. Bu, hem “Yanlış” denecek hem de AB kriterleri ile bağdaşmadığı açık bazı ‘Türkiye fotoğraflarını’ konuşmaya engel görülecek bir yaklaşım değildi. Bağış’a, AB’den çok iç politik polemiklere giren bir bakan görüntüsü verdiğini söylediğimde, “Bir şeyi karıştırmayalım; dışarıda ülkemi kötülemem, aksine sonuna kadar savunurum. Ama her Bakanlar Kurulu’nda farklı bir konuda sunum yapıyor, gereken her şeyi söylüyorum” yanıtını aldım.
Söz konusu AB ise kendisini, “Yurtiçinde aşçıbaşının en büyük yardımcısı” diye tanımlayan Bağış, gelinen noktayı AB’nin samimi olmamasına bağladı. Bağış’a göre AB, örneğin, tutuklu gazeteciler konusunda samimi olsa “Yargı, Adalet, Temel Haklar, Özgürlükler” başlıklı 23 ve 24’üncü fasılları açarak bu konuda çözüme büyük katkı sağlayabilir.
AB’den esen olumsuz rüzgarlara rağmen, Reform İzleme Grubu’nun süreci çok iyi kontrol ettiğini, çok önemli çalışmalar yaptığını, önümüzdeki günlerde TBMM’de görüşülecek pek çok yasa tasarısının da bu amaçla hazırlandığını anlatan Bağış’ın, tutukluluk süreleri ve tutuklu gazeteciler tartışması temelinde yargıya yönelik göreceğimiz şu sözleri de dikkat çekiciydi:
“Türkiye’nin hak etmediği bir görüntü oluşuyor. Bunca reforma rağmen bağımsızlığı kadar tarafsızlığından da kimsenin şikayet edemeyeceği, AB normlarında bir yargıya ihtiyaç var. Kanunu uygulayan yargı ve güvenlik güçleri, kanunu yapanın özgürlükçü, fakat yasakçı ve kısıtlayıcı zihniyete karşı olan iradesini çok iyi algılamaları gerekir. Çünkü dışarıdan Türkiye’ye bakan genel fotoğrafı görüyor. Genelin içinde her görüntü var.”
ACIYI YÜREĞİNDE HİSSEDİYOR
AB konusunu, “Tek arzumuz; çözüm, çözüm, çözüm” diye özetleyen Bağış’ın, gazeteciler dahil uzun süreli tutuklu sanıkları konuşurken, “Yaşadıkları acıyı yüreğimde hissediyorum. Acılarının bitmesi için çalışıyorum, adımlar da atılıyor” dediğini de belirtmeliyim.
İç politikadan yine uzak kalmayan Bağış’ın o sözlerini şöyle özetledim:
- AK Parti Tüzüğü’ndeki ‘Milletvekilliği 3 dönemle sınırlıdır’ kuralının değişmesi gibi bir durum, tartışma konusu bile değildir.
- Meclis’in seçtiği bir cumhurbaşkanı ile doğrudan milletin kendisi tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı arasında, yetki kullanımı konusunda farklı anlayışlar olabilecektir.
- Şehitlerin acısını biz yüreğimizde tartışırken Afganistan’daki Türk askeri varlığını istismar konusu yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun anlayışı, Sivas’tan öteye geçemeyen bir anlayıştır. (Başbakan Erdoğan’ın da dün partisinin grup toplantısında aynı ifadeyi kullandığını anımsatayım.)
- CHP, cumhurbaşkanının görev süresini Anayasa Mahkemesi’ne götürerek Nasreddin Hoca misali, “Ya tutarsa” diye göle maya çalmaya çabalıyor.
- CHP aklınca 365 günü 367’ye çıkarmaya çalışıyor; o kurnazlık artık tutmuyor.