LONDON International Network (LINKS) ve Demokrasi Vakfı’nın birlikte düzenlediği etkinlikler nedeniyle, iki gün süreyle Brüksel’de, Türkiye-AB ilişkilerinin değerlendirildiği toplantılara katıldım.
TBMM AB Uyum Komisyonu’nun sivil toplum örgütleriyle işbirliğinin ilk örneğini oluşturan bu etkinliklerde komisyonu, AKP Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun ile Batman Milletvekili Afif Demirkıran temsil etti.
İki buçuk günlük temaslarda, Avrupa Parlamentosu Türkiye Karma Komisyonu Eşbaşkanı Jan Joost Lagendijk’ten, Genişlemeden Sorumlu Oli Rehn’in Yardımcısı Christophe Flori’ye, Türkiye ve AB bağlantılı çeşitli düşünce kuruluşları ve kişilerden TÜSİAD Temsilcisi Bahadır Kaleağası’na kadar pek çok kişi ve kuruluşla görüşmeler yaptık.
Ben iki günlük izlenimlerimi, ağırlıklı olarak da "Oradan Türkiye’ye nasıl bakılıyor" sorusunu yanıtlayacak şekilde aktarmak istiyorum.
301 DÜZENLENECEK
Katıldığımız toplantılarda, görüştüğümüz her kişi, Türkiye deyince ağzını, "Three, o, one" diye açtı; yani TCK’nın ünlü 301’inci maddesi.
Maddenin aydınlar üzerinde baskı unsuru olduğunu, bunun da AB kriterlerine uymadığını söyleyen her Avrupalı, "Eğer, en kısa zamanda madde ile ilgili bir düzenleme yaparsanız, büyük jest olur" görüşünde.
Önümüzdeki günler neyi gösterecek bilemem; ama iki AKP milletvekili, maddede netleştirmeye gidilmesi gerektiğini kabul ettiler.
Hatta, düzenlemeye sıcak bakmayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek başta olmak üzere pek çok AKP’lide yumuşama gördüklerini de aktararak, "Bir düzenleme yapılacak sanıyoruz" dediler.
Kıbrıs’ın hálá en önemli engel olarak nitelendiğini anımsatmaya gerek yok.
Ama, ilginçtir Türkiye’deki milliyetçi dalga da en az bu kadar etkili.
"Şikáyet etmek yerine, çalışmaya başlamış makineye, yağı, enerjiyi ve hammaddeyi verin yeter" önerisi yapan bu Avrupalılar şöyle konuştular:
"Kimse çalışan makineyi durdurmaz; çünkü ürün makinenin ortasında kalır, makine de bozulur. Siz İspanya’nın yaptığı gibi sadece çalışın, onlar gibi AB fonlarını son kuruşuna kadar kullanın. Kazanan siz olursunuz. Bunun yerine milliyetçi dalgaya kapılırsanız, burada da milliyetçi karşılık verecek Fransa, Avusturya, Yunanistan, Hollanda gibi ülkeler çıkar. Kaybeden Türkiye olur. Unutmayın ki siz bir tarafsınız; ama karşınızda 25 taraf var."
SOYKIRIM YASASI TERS TEPMİŞ
Başmüzakereci Ali Babacan da dahil yapılan, "Şöyle şöyle yaparsanız medeniyetler çatışması çıkar; bu iş biter" tarzı konuşmaların hiçbir etki yapmadığını anlatan muhataplarımıza göre bu tarz, tehdit gibi görülüyor.
Türkiye’nin Avrupa’da halkla ilişkilere çok önem vermesini, halkların kalplerinin kazanılmasını da öneren muhataplar, entelektüeller düzeyinde karşılıklı gidiş gelişlerin artırılmasında yarar görüyor.
İlginç bir nokta, Fransız Meclisi’nin Ermeni soykırımı iddiasıyla ilgili yasayı kabul etmesi, Brüksel’de Türkiye’nin lehine gelişmiş.
Yasanın haklılığını savunan tek kişi çıkmadığı için, Türkiye’nin mağdur edildiği, aptalca bir iş yapılarak AB kriterlerinin çiğnendiği düşünülüyor.
Muhalefet partilerine bakış başta olmak üzere başkaca değerlendirme ve tespitler de yapıldı; ama onlar bir sonraki yazımızın konusu olacak.