KABUL; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, bütçe görüşmelerinin sonunda tansiyonu yükseltmesi 2006’da sandığı getirme politikasının bir parçasıydı.
Ancak, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aynı tondaki yanıtını nasıl okumalı?
İlk okuma, "Her şeye yanıt vermek Erdoğan’ın karakteri" olabilir.
Bence yabana atılmaması gereken ikinci bir okuma var ki çok önemli:
"Erdoğan da seçim atmosferi yaratmak istiyor olabilir."
Üstelik bu atmosferde tek rakibinin Baykal olması tercihi.
ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu’yu muhatap almama, söylediklerine yanıt vermeye bile gerek görmeyen anlayışını sürdürmesi de bunun işareti.
BAYKAL KOLAY KOZ VERDİ
Tabii, Baykal’ın da bu ikili yarıştan çok memnun kalacağını söylemeli.
Baykal, önceki gün de kürsüye bu tablonun rahatlığı ile çıktı.
Konuşmasının ilk 45 dakikasında hükümetin uygulamalarını, Türkiye’nin sıkıntılarını her kesime yönelik mesajlarıyla başarılı bir üslupla aktardı.
Bir iki kez "Sen"li konuşma yoluna giderken, son bölümde, Erdoğan’ı Hikmetyar’la fotoğraf ve geçmişteki bir konuşmasıyla vurma yoluna gitti.
Sürprizdi bu sözler; ama tansiyonu yükseltme dışında bir amaç yoktu.
Ancak, Baykal gibi tecrübeli bir siyasi, "32 yıldır tutarlıyım" yerine "32 yıldır aynı şeyleri söylüyorum" diyerek rakibine ciddi koz verdi.
Çünkü, değiştiğini, geliştiğini açıklayan rakibinin taşı, "30 yıl öncesinde kalmadım" diyerek gediğine koyacağını düşünmüş olmalıydı.
Buna karşın, aile konusunda her zaman hassasiyet gösteren Baykal’ın, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ı savunmak için kendisini belden aşağı vurmak, oğlundan başlayıp eşinden çıkmakla suçlayan Erdoğan karşısında yapabileceği bir şeyi yoktu.
Çünkü Baykal,Unakıtan’ı çok hırpaladı; ama eş konusuna hiç girmedi.
Bu vesileyle bir kez daha belirtelim; kürsüye çıkarken gelen alkışlar da gösteriyor ki AKP grubunun Unakıtan’a primi giderek düşüyor.
ERDOĞAN FIRÇALAMADIK KİMSE BIRAKMADI
Erdoğan ise dersine iyi çalışmıştı, yine vücut dilini konuşturdu.
Ne kadar inandırıcı oldu bilinmez; AKP’den uzaklaştığı ileri sürülen köylü ve esnafa büyük destek verdiklerini, rakamları ile anlatmaya çabaladı.
Ancak, bilinçli olarak eski alışkanlıklarını sürdürdü, diyebiliriz.
Böylece kahvehanelerde, "Herkesin ağzının payını verdi" dedirtti.
Önceki gün de AKP’li Meclis Başkanvekili İsmail Alptekin’den Baykal’a, sıradan CHP milletvekiline kadar herkes Erdoğan’ın fırçasından nasiplendi.
"Bir edep var, adet var ya", "İşte oraya üç nokta koyuyorum", "Ayıp yahu", "El kol hareketi yapma, biraz sonra o dille de konuşuruz", "Bak", "Canım benim", "Çok ileri gittin", "Ayıp yav", "Git sor abilerine" artık Başbakan’ın sıradan lafları oldu.
Erdoğan, önceki gün bununla da yetinmedi, bir başbakan olarak yerinden oturumu yöneten Meclis Başkanvekiline müdahale etti.
Başbakan’ın Kapıkule ile ilgili konuşurken, yolsuzlukların üzerine gidilmesi talimatını kendisinin verdiğini ima etti.
Ancak, ne tesadüf ki, AKP iktidarı döneminde ortaya çıkan tüm büyük yolsuzluk iddialarında, AKP iktidarında Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı’na getirilen, Beyaz Enerji Operasyonu sonrasında, bir gerekçe ile Edirne’ye kaydırılan Hanefi Avcı’nın imzası var.
Demek ki Başbakan bu konularda en çok Avcı’ya güveniyor...