DÜN yargılanmaya başlanan devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’in, Türkiye ile ilişkileri de gergin oldu.
Gerginlik ilk Körfez Savaşı öncesinde doruğa ulaştı.
Irak’a resmi ziyaret yapan Başbakan Yıldırım Akbulut’u kabul eden Saddam, ‘Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra öneminiz azaldı.Şimdi sizi kim koruyacak?’ sözleriyle Türkiye’ye tehdit savurmuştu.
Akbulut, altta kalmamış, tehdidi, ‘Kendimizi korumayı biliriz.Binlerce Türk soydaşımız ülkemize dönmek istiyor.O nedenle topraklarımız da dar geliyor’ karşı tehdidiyle yanıtlamıştı.
Ancak bu yanıt bile Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, hayatının en sinirli ve gergin gününü geçirmesini engelleyememişti.
TAHA YASİN GELİNCE
Özal, bir süre sonra, Irak’ın Başbakanı, Saddam’ın birinci yardımcısı Taha Yasin Ramazan’ı Çankaya Köşkü’nde kabul etti.
İşte bu buluşmanın perde arkasını, Saddam’ın sonunda idam cezası çıkması beklenen yargılamasının başladığı gün Özal’ın yakın çalışma arkadaşı eski bakan Mehmet Keçeciler’in anlatımıyla aralıyoruz.
O dönem sadece Ramazan’ın, Köşk’e silahlı çıkışıyla Türkiye gündemine oturan bu çok çarpıcı görüşme, Özal’ın Koruma Müdürü Musa Öztürk’ün, makama girerek, ‘Efendim, bu adam silahını çıkarmıyor.Böyle kabul edemezsiniz’ sözlerine rağmen gerçekleşiyor.
Çünkü Özal, gayet rahat; ‘Bırakın gelsin, zaten onlarınki kuru sıkıdır’ dediğinde Öztürk’e yapacak bir şey kalmıyor.
Görüşme başladığında Ramazan açısından Özal’ın ağzından bal akıyor.
Özal, Türkiye’nin savaşta yer almayacağını, Amerikan askerlerinin Türkiye’ye gelmeyeceğini, kuzeyden cephe açılmayacağını söylediğinde Ramazan’ın mutluluktan uçtuğu gözleniyor.
Özal, ‘Tüm komşularınız hava sahalarıyla alanlarını ABD’ye açtı.En son harekete geçen biz olduk’ dedikten sonra da devam ediyor:
‘İncirlik Üssü’nü de kullandırmayacağız.Burası özel anlaşmalara tabi.Ancak belli şartlar altında kullanılabilse de ABD üssü gibi görenler var.’
YIKILDIĞI AN
Özal’ın sonraki sözleri ise devlet adamlığına çarpıcı bir örnek.
Özal, ‘Öyle görenler olabilir; ama unutmayın burası Türk toprağı. Bakın açıkça söylüyorum: İncirlik Üssü’ne veya Türk toprağına tek bir füzeniz düşerse, bunu savaş sebebi sayarız’ cümlesini kullandığında Ramazan’ın yüzü gerilmeye, değişmeye başlıyor.
Hedefini vurduğunu gören Özal, devam ediyor:
‘Savaşa girmek için Meclis kararı da gerekmez.Başkomutan yetkimle, ben askere talimatı hemen veririm.O zaman ne olacağını da açıkça söyleyeyim.Bakın, bu Amerikalılar savaşmayı pek bilmiyorlar. ‘Yüz askerimiz ölür’ diye hesap kitap yapıp duruyorlar.Biz öyle değiliz.Eğer savaşırsak, 10 bin askerimizi kaybedebiliriz.Ama, size en az 100 bin kayıp verdirmeden dönmeyiz.’
Özal, Ramazan’ı asıl yıkan şu sözleri ise sona saklıyor:
‘Ha bakın, bununla da yetinmeyiz; Bağdat’a kadar geliriz.O da bizim için káfi değil.Emin olun ki, Saddam’ı ve seni Bağdat’ın ortasında asmadan dönmeyiz.’
Görüşme burada bitiyor; Ramazan, silahıyla girdiği Özal’ın odasından büyük şok içinde ayrılırken, Özal, dostlarına, ‘Başbakanıma tehdit yağdıran o adama anlayacağı dilden cevabı verdim’ demenin keyfini yaşıyor.