ŞÖYLE son bir yıla göz atacak olursak sanki Ankara, ülkenin güneydoğusuna ilgisiz, orada yaşananları görmezden geliyor gibi bir duygu oluşuyor.
Tabii ki bunun doğru olduğunu söylemek mümkün değil, ama böyle bir algının doğmasını sağlayan gelişmeler yaşanmıyor değil. Bu yazıda PKK ile BDP ayrımı yapmayacağım, bir tespit, fotoğrafı daha iyi gösterme düşüncesiyle, her iki hareketin aynı tabandan yükseldiği ve birbirinden ayrı olmadığı gerçeğini kabulden hareket edeceğim. ORADA ÇOK ŞEYLER OLUYOR AMA Yaklaşık bir yıl önce ‘sivil itaatsizlik’ başlatıldığında Ankara, bu amaçlı eylemleri, ‘Aman canım ne anlamsız şeyler’ havasında karşıladı, ‘cuma namazı itaatsizliğine’ kadar üzerinde pek durmadı, önemsemedi. ‘Namaz itaatsizliği’ de daha çok seçim meydanlarının malzemesi oldu. Seçim sürecinde ise seçmene yönelik söylem geliştirildi, karşılıklı sert ifadelerle durum idare edilmeye çalışıldı. Buna PKK’nın ateşkes kararının yarattığı rahatlık da etki etmiş olabilir. Seçimlerden, kabul etmeli ki, BDP başarı ile çıktı. BDP başarının sarhoşluğunu çoktan yaşamaya başlamıştı ki, tutuklu milletvekillerinin salıverilmemesi üzerine yeni bir itaatsizlik geldi: TBMM’ye gitmeme, BDP grup toplantılarını Diyarbakır’da yapma gibi ikinci bir başkent, ikinci bir parlamento görüntüsü yaratıldı. Ankara aynı günlerde CHP’nin yemin etmeme eylemini tartışmayı yeğledi, Diyarbakır’daki fotoğrafı yine arka plana itti. Ardından, biz seçimlerin bittiğini sanmışken gazetelerde küçük bir haber gördük, orada sandık kurulmuş, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) için yüz binlerin katıldığı bir seçim gerçekleştirilmişti. Yine eşzamanlı gibi DTP, “demokratik özerklik” ilan etti. Aynı günlerde terör tepe yapmaya başladı, sokak ortasında infazlar gördük, Silvan’da 13 şehit verildi, yetmedi, her gün yeni şehit haberleri geldi. Dün de yine gazetelerden, Esendere sınır kapısının kapatıldığını öğrendik. KCK davasının iki yıldır başlatılamadığını dahi yazmaya da gerek görmedim. Sadece sınırlı örneklerle yetindim, ama orada çok şeylerin yaşandığını, çok şeylerin hayata geçirildiğini söylemek yanıltıcı olmaz. BİR ŞEYLER OLACAK AMA NE Hani “Ankara özerkliği zaten onaylamış gibi” algısı gelişti dense yeri. Çünkü, Ankara için varsa yoksa komutanların istifası ile YAŞ kararları. Sorunun sahibi Beşir Atalay dahi orada yaşananları bize yorumlamıyor. Ancak, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman, satır aralarında verdiği bazı işaretlere bakacak olursak, gelişmeler yakından izleniyor ve zamanı geldiğinde her şeyin yapıldığını, yapılacağını herkes görecek. Herkesin göreceği, ‘sertlik politikası’ da olabilir, ama öbür yandan Öcalan ile yapılan görüşmelere umut bağlandığı izlenimi veriliyor; çünkü Ankara, ‘Öcalan sorunu çözmek istiyor da Kandil buna engel oluyor’ havası estiriyor. Buradan ‘PKK bölünecek’ mesajı çıkarmamız mı isteniyor, onu da bilmiyoruz. Bir de Kemal Burkay’ın yurda dönüşüne hükümet üyelerinin verdiği öneme bakınca, Burkay’a da bazı umutlar bağlandı düşüncesine kapılıyoruz. Yani, neler olacak meraktayız, ama bakarsınız PKK gerçekten bölünür, TSK da yeni bir yapıya kavuşuyorken çözüm hiç beklenmedik anda kapıyı çalar. Bütün bu süreci yönetecek tek güç ise AKP iktidarı, son söz de Erdoğan’da. ‘Bekleyelim’ deme lüksü yok, sorun çok can yakıcı ve ‘yarın’ ise çok geç.