OTUZ yıllık gazeteci olarak ne zaman bir milletvekili maaş konusunu açsa, hep “Halk 10 TL’nin hesabını yaparken siz maaşınızı milyon TL de yapsanız bereketi olmaz; çünkü halkın gözü o parada olacaktır” der dururum.
Hele milletvekilliği için can atanların para konuşmasını hep yadırgadığımı, şimdi de farklı düşünmediğimi yazmak istiyordum.
O nedenle, “Garip gureba” diyerek iktidara gelen, maaşı bin liranın altında kalan 2 milyon emeklinin 100 lira daha fazla almaması için ‘intibak yasasına’ bin bir gerekçe yaratan AKP’yi hiç anlamadığımı yazmak istiyordum. ÇAKILIP KALIYORUM
Meydanlarda emekliye ‘intibak’ sözü vermiş CHP’nin, “Kardeşim, bizden önce emeklinin intibakı” dememesine çok şaşırdığımı yazmak istiyordum.
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan’ın, emekli vekillerin maaşındaki artışa karşı çıkmasına rağmen, bunu kürsüden dillendirmemesini, parayla pulla hiç ilgisi olmayan o Tarhan’ın, bu acemiliği karşısında yaşadığına adım gibi emin olduğum üzüntüsünü ve pişmanlığını dillendirmek istiyordum.
Diğer Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi’nin tavrını eleştirmek istiyordum.
O, yasa tekniğine de vicdanlara da aykırı düzenlemeyi yapan asıl güç AKP olduğu halde, ona dokunmaya cesaret edemeyenlerin ‘Vurun CHP’ye’ nidalarının ne kadar çifte standart koktuğunu anlatmak istiyordum.
HSYK ile ilgili eleştirilerimi sürdürmek istiyordum.
Ama zap yaparken Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge’sine çakılıp kalıyorum.
Maraş’ta üniversite yıllarımda yaşanan, unuttuğum, belki de unutmak istediğim o insanlık dışı vahşetin mağdurlarını, yargıçlarını dinlerken her sözcük beynime kurşun gibi saplanıp kalıyor, canım çok yanıyor.
90 yaşındaki tek gözü olmayan ninenin katledilişini yargıcın ağzından duyarken küçülüyorum, insanlığımdan utanıyorum. NAZLI HANIM, BAŞIM YERE DÜŞMEDİKÇE
Sonra da düşünüyorum; ben HSYK’yı eleştirmişim, HSYK’nın bana yolladığı yanıtı da köşemde yayınlamışım, ama dünyada görülmedik bir gazetecilik örneği veren Nazlı Ilıcak, (Niye kendisine yollanmış anlamadım ya) o yanıtı, “Şükrü Küçükşahin ve Molla Kasım” başlığı ile köşesine de yerleştirmiş...
Kime, ne mesaj vermek için bunu yaptı bilemiyorum, ama ne ilginç rastlantı ki aynı gün Radikal’de, Özgür Mumcu’nun köşesinde Ilıcak’ın, Maraş katliamı sonrası, “Gaye hükümeti yıkmak, Ecevit’i devirmek değildir. Yer yer, bölge bölge istilaya uğrayan vatanı müdafaa etmektir. Kahramanmaraş’ın Kars gibi kurtarılmasını(!) engellemektir” diye yazdığını okuyorum...
O yazı belki Ilıcak’ın bininci yazısıydı, bugünkü ise belki üç binincidir.
Molla Kasım, bu üç bin yazıyı okusaydı ne derdi tahmin ederim, ama geçin.
Sadece bilinsin ki, ne dün zulmü/zalimi savundum, onlara gerekçe yarattım ne de bugün yaparım, başım kesilip önüme konmadıkça da böyle kalacağım. Onun için Nazlı Hanım, bilesiniz ki her satırınıza yanıtım var, ama ben, ‘vatanı müdafaa ettiğini sandığınız’ zalimlerin zulmüne uğrayan o nineme, ana karnında kurşunlanan o yavruma ve katledilen o insanlarıma rahmet dilemek, kendimle hesaplaşmakla meşgul olduğum için küfretseniz de kaleminizi başımda kılıç gibi sallasanız da size hiç lafım olmayacak.
Sizi o ninem, o bebeğimle baş başa bırakıyorum, eski danışmanın sevgili Müyesser Yıldız’ın bugün yaşadıklarını ise anımsatmıyorum dahi.
Ama HSYK yöneticilerine, “Tercihiniz benim eleştirilerim mi, o Maraş yazısını yazmış Nazlı Hanım’ın övgüleri mi?” diye sormak isterim.
“O övgülerin de bereketi olmaz” diye inanırım, ama karar kendilerinin.